Günümüz iş dünyasında dış değişimler, işletmenin kalıcılığı ve büyümesinde önemli hale geldi. Toplumdaki ve pazardaki değişmeler işletmeyi doğrudan etkiliyor. Bu değişim yeni sosyal ve kültürel dokular, farklı siyasal düzenlemeler ve çeşitlenip yaygınlaşan enformasyona dayalı yeni davranış biçimleri içeriyor. Bir yandan pazarlar daha olgun ve karmaşık hale gelirken müşteriler de daha seçici ve var olandan daha fazlasını ister hale geliyorlar. Yeni durumda sadece inovasyon yapmak müşteri için yeterli değil. Müşteriler yeni olanın tasarlanması ve üretilmesi sürecine dâhil olmayı ve baştan itibaren kendilerinin görüşlerinin alınmasını istiyorlar.
Artık pazarlar işletmelerin ürün ve hizmet sunduğu, işletmelerin de var olana razı oldukları bir istikrar yapısında değil. Müşteriler pazarın en dinamik unsurları haline dönüştü. Bu nedenle firmaların da müşterinin değişim, hız, çeşitlilik ve özgünlük talebine cevap verebilmek için duyarlı ve tepkili olmalarını gerektiriyor. Artık piyasayı dinlemek ve daha da önemlisi pazara tepki vermek kurumsal stratejinin temel dayanaklarından birisidir. Tepki verme kavramı ile pazarın ve müşterinin bağımsız davranış ve tercihlerine cevap vermenin yanında söz konusu işletmenin uygulamalarına müşterinin gösterdiği geri bildirimi de kast ediyoruz. Pazara ve müşteriye tepki vermenin stratejik mekanizması ise inovasyondur.
Yeni Çağ
Ekonomik olarak yaşadığımız çağın; bilgi, hizmet, esneklik ve hız gibi bazı anahtar kavramları var. Pazara tepki veren bir işletme olabilmek için firmanın inovasyon gücüne stratejik düzeyde önem vermesi gerekiyor.
Gerçekten bugün işletmenin dış çevresinde var olan müşteriler, tedarikçiler ve rakipler, dün olduğundan daha önemlidir. Çünkü müşterilerin ihtiyaç, istek ve beklentilerini yerine getirebilen işletmeler daha başarılı oluyorlar. Tedarikçilerle uzun vadeli kazan-kazan ilişkisi geliştirebilen firmaların pazarda kalıcı olduğunu görüyoruz. Yine rakiplerin iş modelleri ve davranışları hakkında bilgi sahibi olmadan rekabet üstünlüğünü kalıcılaştırmak mümkün olmuyor.
Ama bir noktayı önemsemek gerekiyor. Bu da işletmenin, kendi temel yetkinliklerinin farkında olmasıdır. Bu konu, işletmenin iş deneyim birikiminden nitelikli insan yapısına, sermaye gücünden elindeki altyapı olanaklarına kadar geniş bir yelpazeden oluşur. Bir işletmenin temel yetenekleri, o firmanın dış çevredeki müşterilerin hangi ihtiyaçlarını karşılayabileceği konusunda önemli bir veridir. Rekabette kalıcı olmak isteyen firma, öncelikle kendi temel yetkinliklerinin –deneyim birikimi, uzmanlık, beceri ve kaynaklarının– farkında olmalıdır. Deneyim inovasyonu olarak ifade edilen yaklaşım bu farkındalıktan başlıyor.
Bir işletmenin temel yeteneklerini bulup listelemek yeterli olmaz. Bu yetenek portföyünün, aynı zamanda rakiplerden daha ucuza mal edilmesi, hız ve çeviklik açısından rakiplerden daha iyi olması gerekir. Çevik bir şirket, öncelikle hızlı işleyen bir dünya görüşüne sahip olan işletmedir. Çevik bir şirket, hızlı düşünebilmeyi, hızlı planlamayı ve bütçelemeyi, dolayısıyla davranabilmeyi kendi içsel özelliklerinden birisi haline getirmelidir.
İnovatif Olmak
İnovatif düşünce farklı olma niyeti gerektirir. 1876 yılında telefonu bulan İskoç asıllı Amerikalı mucit A. Graham Bell’in konuyla ilgili yorumlanabilecek birkaç cümlesi şöyledir: “Herkesin gittiği ana yoldan gitmeyin, o yolu terk edip ara yollara sapın. Mutlaka daha önce görmediğiniz yeni şeyler keşfedeceksiniz, bu yeni keşifleri daha başkaları izleyecek. Unutmayın ki; tüm yeni buluşların arkasında düşünce vardır.”
Gürcan Banger