İnternet, Yaşam ve Mekân

      Yorum yok İnternet, Yaşam ve Mekân

Dünden bugüne ne değişti? Dün yaşamın odağı dış ortamda, doğa ile doğrudan etkileşim şeklindeydi; kapalı mekâna ancak barınma ve korunma için özel şartların oluştuğu durumda gerek duyulurdu. Kısaca modernleşme diyebileceğimiz süreç dış ile için insan yaşamındaki önem sırasını değiştirdi. Bugün artık baskın olan iç yaşamdır. Evler, iş yerleri, alışveriş merkezleri, okullar gibi dıştan soyutlanmış kapalı mekânlar yaşamımızın odağında yer alıyor. Buna karşılık insanın günlük yaşamındaki doğa ile doğrudan etkileşimli dış mekân kullanımı ise ‘aksesuar’ düzeyine indi.

Şehrin dar sokakları, kale duvarları gibi binaların oluşturduğu caddeler, aralara sıkışmış parklar arasında yürüyüş yaparak veya bisiklet binerek dışsal fanteziler üretiyoruz. Bu arada; geçmişte dış mekânda oluşan insanlar arasın her türlü iletişimi ve etkileşimi de sanallık sayesinde dar odalar ve kapalı kapılar arkasına sıkıştırdığımızı da hatırlamak lazım.

1990’lı yıllardan sonra bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, “İnternet Arkadaşlığı” olarak isimlendirebileceğimiz yeni bir iletişim ortamının yolunu açtı. İnternetin, arkadaşlığın biçimini etkileyecek biçimde gelişmesinin arkasındaki başlıca neden, teknolojinin yaşamımıza karşı koyulamaz biçimde girişidir. İnternetin sağladığı en önemli olanak, coğrafi uzaklıkların ortadan kaldırılmasıdır. Bu sayede çok uzak mesafelerde, farklı dil ve kültürlerdeki insanlarla iletişim imkânı oluştu.

Uzaklıkların getirdiği zorluklar ortadan kalkarken, bizlerin de kendi kültürümüzü İnternet ortamına taşıdığımızı unutmayalım. Bu açıdan bakıldığında; İnternet ortamındaki iletişim, büyük ölçüde karşılıklı bireylerin sosyal ve kişisel kültürlerinin etkisi altındadır. Bu anlamda toplumumuzdaki İnternet arkadaşlığı anlayışının, yaşadığımız sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların yansılarını taşıması şaşırtıcı değildir.

Sanal Yabancılaşma

İnternet arkadaşlığının, sanal olmaktan kaynaklanan ‘yaşama yabancılaşma’ veya ‘yaşamdan ötekileşme’ unsurunu içermesine karşın, uygun biçimde kavrandığında iletişim açısından zamanı iyi kullanmak gibi yararları da olabilir. Ayrıca iki arkadaşın biraraya gelerek bilgi ve haber paylaşmasında, daha ekonomik ve daha kısa olmak gibi bir yararından söz edebiliriz. Bu yaklaşımın geçerli olması için, insanların kendilerine uyguladıkları bazı kuralları olması gerekir. İnternet arkadaşlığını içi boş, verimsiz bir kahvehane sohbetine çevirerek elde edilebilecek fazlaca bir yarar yoktur.

Günümüzde sokağın giderek çocuklar açısından sorunlu hale geldiği ‘haklı’ nedenlerle tartışma götürmüyor. Anne ve babalar; çocuk kaçırmalardan, trafik kazalarından veya hijyenik olmayan sokak koşullarından son derece rahatsız durumdalar. Sokağın çözülemeyen sorunları karşısında çocuğun evde bilgisayar başında arkadaşlarıyla sohbet etmesi onları mutlu ediyor. Böylece çocuğun güvende olduğunu düşünüyorlar. Bir başka deyişle; bilgisayar başına zincirleyerek çocukların sokaktaki zararlı etkilerden uzak tutulabileceği fikri giderek yaygınlaşıyor. Bu görüşe, yaşadığımız sağlıksız kent koşullarını düşününce hak vermemek mümkün değil.

İnternet Yalnızlığı

İnternet ortamının ikili özelliği var. Bir yanıyla yalnızsınız, diğer yönüyle iletişim kurabileceğiniz bir kalabalık karşısındasınız. İnternet arkadaşlığının, ‘anında olabilmek’ gibi bir özü var. Sorunlarını paylaşmak isteyen kişi, anında ve kolaylıkla bir dert ortağı bulabiliyor. Çözülemeyen bir sorun karşısında çok çeşitli önerilerle buluşabiliyorsanız. Özel bilgilerinizi paylaşmadığınız takdirde İnternet ortamında sizi dinleyecek bir ‘terapist’ de bulabilirsiniz, bir sapık da… Önemli olan, aradığınızın ne olduğundan emin olmaktır.

Pek çok insanın farklı ilgi alanları var. Bunlar arasında gerçekten birikim ve deneyim gerektiren çok özel alanlar olabilir. Bu konuda çevrenizde bilgi ve deneyim paylaşacak bir arkadaş bulmakta zorluk çekmeniz çok olağandır. Bu tür bilgi paylaşımı için İnternet, ideal bir iletişim ortamı oluşturmaktadır. İnternet arkadaşlığını sadece kişisel sohbet olarak algılayan pek çok insan, konunun bu yönünü dikkate alamıyor. Günümüzde İnternetin tüketim amaçlı kullanımı üretici yönlü kullanımının çok önünde yer alıyor. Olumlu açıdan bakıldığında; İnternet arkadaşlığı, dev bir kütüphane veya veri tabanı ya da akıl yoğunlaşması gibidir. Oradadır; yararlanmanız ve paylaşmanız için sizi beklemektedir.

Mekân, Algı ve Yaratıcılık

Hepimizin –uzun vadede değişse bile– temelde aynı kalan, anlık değişimlerden kısa süreli etkilenebilen bir zihinsel haritamız var. Bu haritanın tanımladığı kapsamda kalsa da içinde bulunduğumuz duygusal-düşünsel durum dünyaya ilişkin algılarımızı etkiliyor. Örneğin beden sağlığımızın sorunlu olduğu bir dönemde ziyaret ettiğimiz bir yerin zihnimizdeki profili olumlu olmayabilir. Aynı şekilde kişileri tanıdığımız ortam ve durumlar da onlara ilişkin algılarımızın, olağan bir durumdakinden farklı oluşmasını sağlıyor.

Rahatsız bir yatakta yatıyorsanız, iyi bir gece geçirmeniz mümkün olmayabilir. Rahatsızlık veren bir koltuğa oturmuşken derinleştiren bir çalışma yapamayabilirsiniz. Kötü yaşam koşullarına sahip mekânda iyi bir çalışmanın şartları oluşmayabilir. İşin özeti; dünyayı algılarken içinde bulunduğumuz beden ve zihin sağlığı durumu önemli. Bu durumun oluşmasında da dış şartların, örneğin mekânın ciddi katkıları oluyor.

Yaşanan mekânın özelliklerinin, insanı zihinsel yönden etkilediğine muhtemelen siz de katılırsınız. İyi veya kaliteli diyebileceğimiz niteliklere sahip bir mekân, kişinin verimliliğini de ciddi biçimde etkiliyor olmalı. Yaratıcı bireylerin katı kuralları olan düzenlilikten hoşlanmadıkları kimi zaman söylenir. Ama düzensiz ve kuralsız bir yaşama ve çalışma ortamının da yaratıcılığa olumlu katkıları olduğunu iddia etmek edebilir miyiz? Bu konuyu ima eder bir tarzda Albert Einstein “Eğer dağınık bir masa dağınık bir zihne işaret ediyorsa, boş bir masa neye işaret ediyor?” diye sorarak durumu biraz karışık hale getirir. Pek çok yaratıcı nitelikli kişinin de düzensiz ve dağınık ortamlarda çalışma alışkanlığı olduğunu biliyoruz.

Yaratıcı düşüncelerin üretilebileceği bir mekânın, ön koşulunun o mekânın olumlu düşüncelere üretmeye, olumlu bir ruh ve akıl ortamı yaratmaya uygun olması gerektiğini kanaatindeyim. Bu nedenle insan mekânla ilişkilerine, –ne tür bir ortamdan yaşıyor olursa olsun– öncelikle olumlulukla yaklaşarak bakmalı. İyi düzenlenmiş ve doğru seçilmiş bir mekân, olumlu düşünce ve duygular üretebilmeye uygun olmalı. Belli bir asgari düzeni sağlanmamış, iç uyumluluğu olmayan ve insan ölçülerinin dışında bir mekânda; insanın düşünsel ve duygusal olarak üretken yaratıcılığı yakalamasının mümkün olmadığı düşünülebilir. Kathleen D. Vohs ve arkadaşları, bir dizi deneyin ardından 2013’te yayınladıkları bir makalede fiziksel düzenliliğin sağlıklı seçimleri, cömertliği, gelenekselliği ve kalıplanmış davranışsallığı desteklediğini yazdılar. Bir diğer bulguları ise düzensizliğin yaratıcılık ürettiği şeklinde idi.

Mekân ve Anlam

Mekânın özellikleri konusunun kişinin sübjektif algısı ile ilintisi olması muhtemeldir. Bir başka deyişle mekânı nasıl algıladığımızla ilgilidir. Yaratıcı ve yenilikçi fikirlerin üretileceği bir mekânla orayı değerlendiren insan arasında bir sevgi ortaklığı olmalı. Fikir üretimi için kullanılacak bir ortamı, keyifli bir mekân haline getirmeli. İnsan, o mekânda bulunduğunda kendini iyi hissetmeli. Bunu söylerken, iyi sözcüğünü seçerek ve özen göstererek kullanıyorum. Eğer iyi olmayı huzur, rahatlık ve gevşeme olarak algılarsak, fikir üreteceğimiz bir mekân yerine kendimizi zihinsel olarak çözülmeye ve uyku haline yönlendirecek bir ortama sokmuş olabiliriz. Bulunduğu mekândan keyif alan bir kişi, muhtemelen yaptığı işten de keyif alacaktır. Böylece daha yüksek verimlilik ve yaratıcılıkta fikir ve iş üretmek mümkün olacaktır.

Çalışma yaşamının sıklıkla unutulan ama en önemli ilkelerinden birisi, can sıkıcılığa ve bıktırıcılığa yer verilmemesidir. Can sıkıcılık ve monotonluk, verimi ve yaratıyı yok eden unsurların başında gelir. Bu olumsuz duyguların üretilmesinde, hiç kuşkusuz yaşanan mekânın özel bir önemi var. Zihinsel ve duygusal bir üretim yapılacak ortamın ne kral dairesi ne de yerin yedi kat altında bir zindan olmaması gerekli.

Pek çoğumuzda düzensiz bir odada ve karmakarışık bir masada çalışmak alışkanlık haline gelmiştir. Hatta düzensizliğin, kendimizin üstün ve ayırt eden bir özelliği olduğunu iddia edenlerimiz dahi vardır. Bir başkasının odamızı, masamızı veya dolabımızı düzenlemesine tahammül bile edemeyiz. O karışıklıkta kolayca bulduğumuzu sandığımız şeyleri, düzenleme sonrasında bulmayacağımızı düşünürüz.

Kanımca karışıklığın bu fantezisine itibar etmek, o karışıklık nedeniyle neler kaybettiğimizin fakında olmamak demektir. Diğer yandan dağınıklık ve düzensizlik alışılmış olana, kalıplara ve statükoya bir meydan okumadır. Eğer bu durum özgür, yaratıcı ve yenilikçi düşünceye imkân sağlıyorsa tartışılacak fazlaca bir şey kalmamış demektir. Mekânı nasıl anlamlandırıyorsak, kendimizi hangi ortamda rahat ve özgür hissediyorsak bizim için doğru olan mekân orasıdır. Seçilmiş, oluşturulmuş ve benimsenmiş nitelikleri olan bir yaşam ve çalışma alanı, yaşamın kendisine ait anlamlandırmalarımıza renk, lezzet ve çeşitlilik katar.

Mekân ve Yaratıcılık İlişkisi Üzerine

Mekân ve yaratıcılık –bir yanıyla üretkenlik– üzerine bir yazı yazmak üzere bilgisayarımın başına oturduğumda kendi mekânım bana adeta “Önce kendine bak!” diyor. Çok da umurumda olmayan ‘yaratıcı veya üretken olup olmadığım sorusunu’ bir kenara bırakalım.

Ama çalışma ortamım öyle bir hale gelmiş ki, örneğin masanın üstünde yığılıp kalmış olanlardan hangilerinin gerçekten orada bulunmaya devam etmeleri konusunda emin değilim. Bu yığıntıyı derlemeye kalktığımda muhtemelen değerli maden bulmuş gibi beni sevindirecek ‘şeyler’ olacaktır. Bir zamanlar yararlanılmak üzere masamın üzerine koymuş ve unutmuş olduğum ‘şeyler’… Yığıntının önemli bir bölümü kitaplar, makalelerin yazıcı çıktıları, elektronik aksesuar ve diğerlerinden oluşuyor. Bir araştırma ihtiyacı nedeniyle raflarda sıralanmış kitaplar arasında dolaştığımda rastladıklarım beni hayrete düşürüyor. “Nasıl olmuş da unutmuşum?” diye şaşırıyorum. Sonra başlangıçtaki soruya dönüyorum. Gerçekten mekân ile yaratıcılık, yenilikçilik ve üretkenlik arasında nasıl bir ilişki var?

Yapılan bazı araştırmalar düzensizlik ile yaratıcılık arasında yakaladıkları ciddi olumlu ilişkiyi ve bulguları bilimsel makalelerde sergiliyorlar. Diğer yandan yaratıcılıkları yaygın olarak kabul görmüş bilim insanı, düşünür ve sanatçının mekânsal düzensizliklerini yaşam öyküleri vesilesiyle biliyoruz.

Bir yandan düzensizlik ile yaratıcılık arasındaki ilişki, diğer yandan düzenlilik ile verimlilik arasındaki deneyimlenmiş ve doğrulanmış ilişki kafamızın karışmasına neden oluyor. Sanki ortada bir açmaz var gibi… Düzensizlik ve düzenlilikten hangisini tercih edeceğiz? Yoksa ortada bir tercih durumu yok ve biz bir yanılsama içinde miyiz? Mantıksal bir hata yapıyor olabilir miyiz? Belki de sorun, iki farklı konuyu tek bir kurala bağlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor olabilir.

Öncelikle düzensizlik ve yaratıcılık arasındaki ilişkide bir mantık hatası yapıyoruz. Bu ikisi arasındaki ilişki iki yönlü değil. Yaratıcı insanların önemli bir bölümü düzensiz mekânlarda çalışıyorlar ve bundan vazgeçmek istemiyorlar. Kısaca yaratıcı kişiler düzensiz olabiliyor, böyle yaşamayı tercih edebiliyorlar. Buna karşılık düzensizliğin yaratıcılığa neden olduğunu, yaratıcılığı artırdığını söyleyemeyiz. Normal yaşamlarında –az ya da çok– belli bir yaratıcılık düzeyi sergileyen insanların düzensiz, karışık ve dağınık ortamlarda daha yaratıcı olduklarını iddia edemeyiz. Diğer yandan düzensiz ortamda çalışmayı tercih eden yaratıcı kişiler, bu durumu zımni olarak geleneğe, düzene ve alışılmışa karşı bir meydan okuma olarak kabul ediyorlar. Düzensiz mekân bu meydan okumanın gerçekleşmesi konusunda yardımcı oluyor.

Gürcan Banger

( Toplam ziyaret sayısı: 63 , bugünkü ziyaret sayısı: 1 )

About Gürcan Banger

GÜRCAN BANGER elektrik yüksek mühendisi, danışman ve yazardır. Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü olarak görev yaptı. Halen ICI Teknoloji A.Ş. danışmanı ve danışma kurulu üyesidir. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak blogunda (http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. KİTAPLARINDAN BAZILARI: Gürcan Banger, "En Uzak Şehir", öyküler, Yol Akademi Yayınevi, 2023 Gürcan Banger, "Yeni Teknolojiler, Dijital Dönüşüm ve İş Modelleri", Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Hayat Esnaf Lokantası", öyküler, Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri", Dorlion Yayınları, 2019, Ankara. Gürcan Banger, "Endüstri 4.0 Uygulama ve Dönüşüm Rehberi", Dorlion Yayınları, 2018. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 – Ekstra”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Aşkın Anlamlar Kitabı”, Dorlion Yayınları, Eylül 2017, Ankara. Gürcan Banger, “Sivil Toplum Örgütleri İçin Yönetişim Rehberi”, STGM Yayınları, 2011, Ankara. Gürcan Banger, “Eskişehir'in Şifalı Sıcak Su Zenginliği”, Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, 2002. Gürcan Banger, “Siyasal Kalite: Siyasal Kalite Yönetimi”, Bilim Teknik Yayınevi, 2000, İstanbul Gürcan Banger, “C/C++ ve Nesneye Yönelik Programlama”, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Gürcan Banger, “Pascal: Borland / Turbo 4, 4.5, 5,5, 6,7 ve 7.01”, Bilim Teknik Yayınevi, 1999, İstanbul Gürcan Banger, “Siyasetin Mimarisi”, Ant Matbaacılık Yayıncılık, Haziran 1995, Eskişehir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.