Ar-Ge Nedir?

      Yorum yok Ar-Ge Nedir?

Medya manşetlerinde yepyeni bir ürün ya da hizmetle karşılaştığımız anı düşünün. Adeta bir anda belirivermiş gibi görünür. Sanki usta bir sihirbaz bu yeniliği bir anda ortaya çıkarmış gibidir. Gerçekten yeni bir ürünün veya hizmetin ortaya çıkışı böyle mi oluyor? Bu çarpıcı ortaya çıkışın arkasındaki çok zeki ya da deneyimli bir uzman olabilir mi? Bir devasa beynin becerisi midir? Hiç kuşkusuz; böyle değil. Her yeniliğin (inovasyonun) arka planında sektöre bağlı olarak kısa veya uzun sürede, ama yoğun biçimde gerçekleşmiş –kısaca ar-ge şeklinde kısalttığımız– araştırma ve geliştirme çalışmaları var. Hatta kimi durumlarda çeşitli ar-ge çalışmaları bir tren katarını oluşturur birbirinin ardına eklemleniyor. Başlarken teknik yaşamın günlük faaliyetlerinde sıklıkla kullandığımız sözcük olan “Ar-ge” nedir?” sorusunu sağlam biçimde tanımlamak gerekiyor.

Araştırma ve geliştirme (ar-ge); çeşitli misyona sahip olabilen kuruluşlarda (örneğin işletmelerde) yeni ürün, hizmet veya süreçlerin oluşturulmasına yönelik olarak yapılan yaratıcı ve sistemli çalışmalardır. Bu konudaki önemli tanımlardan biri “Frascati Kılavuzu” ismi verilen ve kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü tarafından yayınlanmıştır: “Araştırma ve deneysel geliştirme (Ar-Ge); insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığınn artırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalardır. Ar-ge terimi üç faaliyeti kapsar: Temel araştırma, uygulamalı araştırma ve deneysel geliştirme.

Ar-ge kavramını başka sözcüklerle de tanımlayabiliriz. Ar-ge; bilim ve teknolojisinin gelişimini hedefleyecek biçimde yeni bilgileri oluşturmak veya mevcut bilgi birikimi ile yeni malzeme, ürün, hizmet, süreç ve araçlar geliştirmek üzere yapılan düzenli çalışmalardır. Ar-Ge; inovasyona veya bilimsel – teknolojik bilgi üretilmesine yönelik organize edilmiş faaliyetlerdir. Son yıllardaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler içinde bilişim, yazılım, iletişim ve İnternet’in (örneğin endüstriyel internetin) yükselen konumunu dikkate alarak ar-ge’yi bunlardan ayrı düşünmek mümkün olmadığının altını çizmeliyiz.

Ar-ge, çok farklı alan ve konularda çalışan kuruluşları ilgilendirmekle birlikte gerçek ağırlığını iş-işletme sektörlerinde ortaya koyar. Küreselleşen iş yaşamının hızlı değişen ve sertleşen rekabet şartlarını gözlediğimizde işletmelerin ‘oldukları gibi kalmayı’ hedeflemelerinin mümkün olmadığını kavrıyoruz. Ayrıca sürdürülebilirliklerini ve gelişmelerini tesadüflere veya kendi dışlarındaki başka faktörlerin yaratacağı ‘şanslı fırsatlara’ da bırakamazlar. Kalıcı olmak ve düzenli gelişebilmek işletmenin akıllı, düzenli, sistemli ve yaratıcı çabalarına bağlı olacaktır. Dolayısıyla işletmeler yeniliklerin kaynağı olarak planlı ve sistemli araştırma – geliştirme (ar-ge) faaliyetleri ile gelişmelerinin önünü açmak zorundalar. İşletmeler mevcut sorunlarına çözüm bulma yanında yeni değer yaratmaya yönelik olarak yeni malzeme, ürün, hizmet, süreç, araç, üretim yöntemi veya iş yapma biçimleri oluşturmak için de ar-ge’ye ihtiyaç duyarlar. Ar-ge fonksiyonunun ne oranda işletmenin içinde olacağı, ne kadarının dışarıdan kaynak kullanma (outsourcing) yoluyla sağlanacağı işletmenin iş modeli ile ilgilidir. İçeriden veya dışarıdan sağlanma oranlarından bağımsız olan şart, çağdaş işletme için ar-ge’nin vazgeçilemez olduğudur.

Ar-ge neden gereklidir? Müşterilerin problemlerini çözmek ve ihtiyaçlarını tatmin etmek için yeni teknolojilerin ve uygulamaların geliştirilmesi, işletmede araştırma ve geliştirme fonksiyonunun üstendiği bir görevdir. İşletmenin çekirdek yetenek niteliği taşıyan teknolojik birikim ve deneyimi, büyük ölçüde ar-ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkar. Özetle; şartları giderek ağırlaşan iş-işletme yaşamında kalıcı, sürdürülebilir ve katma değerli kalabilmenin yolu ar-ge’ye önem vermekten geçmekte; ar-ge, işletme için var olma savaşının en değerli unsurlarından biri olmaya devam etmektedir.

Ar-ge (araştırma ve geliştirme) tanımını hatırlayarak devam edelim. Ar-ge; insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının arttırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalardır. Ar-ge; bilimsel veya teknolojik belirsizliklerin (bilinmeyenlerin) olduğu durumlarda geçerli olan faaliyetler toplamıdır. Belirsizlikler giderilmeye, bilinmeyenler hakkında enformasyon derlenmeye, elde edilen bilgi birikimi çerçevesinde deneysel geliştirmeler yapılmaya çalışılır.

Araştırma ve geliştirme (ar-ge) ile ürün geliştirme (ür-ge) kavramları ‘yakın akraba’ sayılırlar. Bazı ar-ge çalışmaları yeni malzeme, ürün, hizmet, süreç veya model geliştirilmesine veya bu geliştirmeye imkân verecek altyapının oluşturulmasına odaklanır. Bu bağlamda ar-ge zaten var olan bir ürünün (ya da yukarıda sayılanlardan birinin) daha kolay, verimli ve etkili –muhtemelen geliştirilerek– üretilmesine yönelik faaliyetlerden oluşabilir. Kimi zaman ise hedeflenen ürün mevcut değildir; gelecekte üretilmesi düşünülmektedir; bu nedenle uygun zamanda pazara ya da kullanıma sunulmak üzere öncü nitelikli ar-ge faaliyetleri yapılır. Özetlersek; ar-ge çalışmaları bilimsel ve teknolojik bir zeminde belirsiz olana, bilinmeyene veya henüz ortaya çıkmamış olana yöneliktir. Sonuçta elde edilen enformasyon bir yenilik geliştirmeye doğru yol alır. Böylece ar-ge ve inovasyon çalışmaları bir arakesitte buluşurlar.

Ar-ge; ne sadece teorik bilimsel araştırmalar ne de doğrudan maddi ürün geliştirme faaliyetleri toplamıdır. Ar-ge; temel bilimsel araştırmalardan uygulamaları araştırmalara kadar uzun bir zincir oluşturur. Bu açından ar-ge faaliyetlerinin bütününe baktığımızda peş peşe birbirine bağlanmış –bazıları uzun, kimileri daha kısa ve farklı niteliklere sahip– demiryolu araçlarından oluşan bir katara benzetebiliriz. Bu nedenle ar-ge kapsamında yürütülen çalışmalar araştırma, geliştirme ve mühendislik faaliyetlerinin birbirine eklemlenmiş kombini ile oluşur. Ar-ge’nin “araştırma” aşaması yeni bir ürünün (malzeme, hizmet, süreç veya modelin) meydana getirilmesi veya var olanın iyileştirilip geliştirilmesine yönelik soruşturma, enformasyon toplama ve deneysel çalışmayı içerir. “Geliştirme” aşamasında mevcut olanın veya yeni oluşturulanın geliştirilmesi kapsamında tasarım, analiz ve ilk model yapma çalışmaları yerine getirilir. “Mühendislik” çalışmaları ise ürünün pazar (pazarlama) veya kullanım şartlarına uygunlaştırılması amacına yönelik faaliyetlerden oluşur.

Yukarıda özetlenmekle birlikte ar-ge konusunda cevaplanması gereken önemli bir soru “Neden ar-ge?” şeklindedir. Çünkü ar-ge’nin kendisine ve işletmesine yapacağı katma değer konusunda ikna olmayan bir girişimci veya yöneticinin konuya ilgi duymadığı açıkça bilinen bir durumdur. Günümüzün sert rekabet şartlarına sahip iş dünyasında işletmelerin sadece fiyat üzerinden rekabet ederek kalıcı ve sürdürülebilir olmaları mümkün görünmüyor. Diğer yandan bir katı gerçek olan fiyat rekabetini aşmak için elimizde tek bir yaklaşım var: Herhangi bir nedenle katma değer sağlayacak olan farklılaşmayı yaratabilmek. Ar-ge, bu farklılaşmayı sağlamak üzere benimseyebileceğimiz bir işletme fonksiyonudur.

Yaşadığımız çağın akıllı işletmesi ar-ge fonksiyonunu devreye alarak yeni malzeme, ürün, hizmet ve süreçler ile yenilikçi iş yapma modelleri geliştirebilir. Kendi portföyünde yer alan mevcut malzeme ve ürünler için yeni kullanım alanları bulabilir. Kaynak kullanımında etkililiği ve kurumsal verimliliği artıracak yeni üretim teknikleri bulabilir, mevcut olanları iyileştirip geliştirebilir. Üretim dâhil olmak üzere birim maliyetini düşmesini sağlayabilir. Yeni iş modelleri geliştirerek işletmenin yeniden yapılanmasını gerçekleştirebilir. Çalışanların beceri, yetenek ve yetkinliklerinden daha iyi yararlanarak motivasyonlarını yükseltir. Ar-ge, yukarıda sayılanlara ek olarak yaşam boyu öğrenmeyi teşvik eden bir kurumsal iklim ve kültür yaratır. Tüm bunların sonucunda bir yandan pazarda rekabet gücünü artırırken müşteri ve çalışan memnuniyeti artıran sonuçlar alacaktır.

Ar-ge kapsamında yer alan “araştırma” kavramı, üzerinde çalışılan konuyu daha iyi anlamak ve açıklamak için yürütülen sistemli bilgi toplama ve analiz işlemleri olarak tanımlanır. Burada araştırma; bilgi birikimini çoğaltıp çeşitlendirmek ve derinleştirmek için yürütülen sistemli soruşturma ve ayrıntılı inceleme olarak anlaşılır. Bilimsel özü içselleştirmiş araştırma çalışması sistemli, amaçlı, düzenli, yapılandırılmış, eleştirel, analitik, açıklayıcı ve doğrulayıcı anlayış içinde gerçekleşir. Söz konusu araştırma faaliyetleri, “temel araştırmalar” ve “uygulamalı araştırmalar” olarak iki ayrı alanda ele alınabilir.

Temel araştırma mevcut bilgi birikimine yenilerini eklemek üzere yapılır ve öncelikli ticari bir amaç gözetmez. Bu nedenle temel araştırmayı bilim ve teknolojinin sınırlarını genişletmeye yönelik çalışmalar olarak tanımlayabiliriz. Bu çalışmalar çoğunlukla mevcut ilkeler ve olgular çerçevesinde güncel bilgilerin soruşturulmasını hedefler. Sonuç olarak mevcut bilgi birikiminin daha iyi anlaşılması, yeni bilgilerle geliştirilmesi ve yepyeni fikirlerin ortaya çıkarılması hedeflenir. Temel araştırma özü ve kendi hedefleri açısından yeni bir ürün yaratmak gibi uygulama odaklı bir beklenti taşımaz. Diğer yandan temel araştırma çalışmaları sonucunda elde edilen bilgiler bir sonraki aşamada yeni bir ürün tasarımında kullanılabilir.

Uygulamalı araştırma mevcut bilimsel ve teknolojik bilgi birikimi ve ilkelerin özgün bazı problemlerin çözülmesi amacıyla kullanımını ifade eder. Uygulamalı araştırma belli oranda belirlenmiş bir pratik sonuca veya ticari bir amaca yönelik olarak yürütülen bilimsel ve teknolojik çalışmalar olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede uygulamalı araştırmayı yeni ürün tasarlamak veya mevcut ürünün geliştirilmesini sağlamak amacıyla yaratıcı ve yenilikçi fikirlerin üretilmesi çalışması olarak niteleyebiliriz. Bu gruba giren araştırmalarda önemli olan nokta, mevcut uygulamaları iyileştirme ve geliştirme yönünde somut katkılar üretmektir. Temel araştırma yaklaşımı ağırlıklı olarak üniversiteler ve bilimsel araştırma merkezleri gibi kuruluşlarda yer alırken, sınai işletmeler uygulamalı araştırmalar yoluyla yarara yönelik kolay ve hızlı çözümlere yönelmektedir. (Uygulamalı araştırmada söz edilen “ürün” kavramı malzeme, hizmet, süreç ve modelleri de içerecek biçimde geniş bir içerikle düşünülmelidir.)

Ar-ge’nin “geliştirme” bileşeni genel olarak işletmelerle ilişkilidir. Bir işletmenin geliştirme fonksiyonu; araştırmalarda ortaya çıkan sonuçların yeni yararlı malzeme, ürün, hizmet, süreç, araç, sistem ve üretim yöntemlerin oluşturulması veya mevcut olanların geliştirilmesi amacıyla kullanılmasına yöneliktir. Geliştirme aşaması adeta araştırma ile üretim safhaları arasında bir köprü gibidir. Temel ve uygulamalı araştırma çalışmalarında elde edilen sonuçlardan üretime yönelik yarar elde edilmesi amaçlanır. Geliştirme aşamasının en önemli özelliklerinden biri burada deneysel uygulamaların sayı ve çeşitlilik olarak yoğunluk kazanmasıdır. Bu aşamanın bir başka özelliği ise sonuçta oluşacak çıktıya yönelik ekonomik beklentilerin öne çıkması ve ticari kazanımlar sağlayacak model ve yöntemlere önem verilmesidir.

Uygulamalı araştırma ve geliştirme çıktıları çoğu zaman fikri mülkiyet hakkı doğuracak sonuçlar doğurur. Sanayide kullanılabilirliği olan söz konusu fikri mülkiyet hakkı çeşitli yasal düzenlemelerle (örneğin patent ve faydalı model ile) koruma altına alınır. Patent; buluş sahibinin buluşa konu olan ‘ürünü’ belli zaman dilimi içinde (patentin koruma süresi içinde) üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkıdır. Makineler, araçlar, cihazlar, kimyasal bileşikler, süreçler ve üretim yöntemleri patent koruması altında yer alabilir. Patent (genelde fikri mülkiyet) mevzuatı buluş yapmayı, yenilikleri ve yaratıcı fikri faaliyetleri geliştirmeyi özendirmek ve buluş sahibinin yasal haklarını korumak için düzenlenmiştir.

Ar-Ge ve İnovasyon
İnovasyon öncelikle yeni veya iyileştirilmiş olan anlamına gelir. İnovasyonun ikinci niteliği, ortaya çıkan sonucun yeni ek ticari gelir oluşturması gereğidir. Bu iki unsuru içerecek biçimde yeni malzeme, ürün, hizmet, süreç, yapı veya üretim yöntemi geliştirme faaliyetlerine “inovasyon süreci” adı verilir. Bu çerçevede inovasyon kısaca “kazandıran yenilik” olarak nitelenir. İnovasyon için yeni fikirler gerekir. Her inovasyon süreci bir özgün proje olabilmekle birlikte inovasyon esasen sürekliliği olan ve işletmenin tamamını ilgilendiren bir kurumsal fonksiyondur.

Kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün yayını olan “Oslo Kılavuzu” (2005’te üçüncü baskısı yapılan, uzun adıyla “Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yorumlanması İçin İlkeler”) inovasyon konusunda önemli bir dokümandır. Bu dokümanda verildiği şekliyle “Yenilik (inovasyon), işletme içi uygulamalarda, iş yeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal ya da hizmet), veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi veya yeni bir örgütsel yöntemin gerçekleştirilmesidir.” … “Bir inovasyon için asgari koşul; ürün, süreç, pazarlama yöntemi veya örgütsel yöntemin firma için yeni veya önemli ölçüde iyileştirilmiş olmasıdır. Bu, firmaların ilk defa geliştirdikleri ve diğer firma veya organizasyonlardan uyarlamış oldukları ürünler, süreçler ve yöntemleri kapsar. İnovasyon faaliyetleri, yeniliklerin uygulanmasına yol açan veya yol açması öngörülen tüm bilimsel, teknolojik, örgütsel, finansal ve ticari adımlardır. Bazı inovasyon faaliyetleri kendi başlarına yenilikçi iken, diğerleri yeni faaliyetler olmamakla birlikte yeniliklerin gerçekleştirilmesi için gereklidir. İnovasyon faaliyetleri aynı zamanda, özel bir yeniliğin geliştirilmesi ile doğrudan ilişkili olmayan ar-ge’yi de içermektedir.

Oslo Kılavuzu’nda “dört farklı inovasyon tanımı yapılmaktadır: Ürün yeniliği, süreç yeniliği, pazarlama yeniliği ve örgütsel yenilikler: Ürün inovasyonu, mevcut özellikleri veya öngörülen kullanımlarına göre yeni ya da önemli derecede iyileştirilmiş bir mal veya hizmetin ortaya konulmasıdır. Bu; teknik özelliklerde, bileşenler ve malzemelerde, birleştirilmiş yazılımda, kullanıcıya kolaylığında ve diğer işlevsel özelliklerinde önemli derecede iyileştirmeleri içermektedir. Süreç inovasyonu, yeni ya da önemli derecede iyileştirilmiş bir üretim veya dağıtım yönteminin gerçekleştirilmesidir. Bu inovasyon; teknikler, teçhizat veya yazılımlarda önemli değişiklikler içerir. Örgütsel inovasyon, girişimin bilgi kullanımını, mal ve hizmet kalitesini veya iş akış verimliliğini artırmak amacıyla firma yapısında ya da yönetim biçiminde yenilik ya da belirgin değişiklik yapılmasıdır. Pazarlama inovasyonu, mal ve hizmetlere olan ilgiyi artırmak ya da yeni pazar yaratmak amacıyla ürün tasarımı, ambalajlaması, tanıtımı veya fiyatlandırmasında önemli değişiklikleri kapsayan yeni pazarlama yöntemlerinin uygulanmasıdır.

Ar-ge şeklinde kısalttığımız araştırma ve geliştirme, inovasyon fonksiyonu için ihtiyaç duyulan beceri, yetenek ve faaliyetler toplamıdır. Ancak ar-ge, inovasyon ile eşdeğer kabul edilemez. Ar-ge faaliyetleri ve bulguları sonuç olarak kazanç sağlayacak girişimciliğe eklemlenmek zorundadır. İşletme içinde gerçekleşen girişimcilik türüne “iç girişimcilik” adı verilir. Ar-ge’yi gerçekleştiren kuruluşun girişimcilik özelliği yoksa bu durumda elde edilen bulgular inovasyona dönüşmez. Ar-ge’nin dönüşeceği inovasyonun yeni ürün ve hizmetten ibaret olmadığını; süreç, örgütsel yapı, pazarlama veya iş modeli gibi konularda da ar-ge ve inovasyon olabileceğini söylemeliyiz.

İnovasyon sürecini ar-ge ile ilişkilendirerek üç aşama halinde sergileyebiliriz. Ar-ge’nin “araştırma” adımına denk gelen inovasyon aşamasında uygulamaya yönelik yeni bilgiler, yaratıcı fikirler veya bir buluşun araştırılması gerçekleşir. Araştırma aşamasında elde edilen çıktıların pratik yaşamda uygulamaya sokulması ar-ge’nin “geliştirme” çalışmaları ile yerine getirilir. İnovasyonun son aşaması elde edilen son ürünün satılabilir halde pazara sunulması olan “ticarileştirme” adımıdır.

Ar-Ge ve Teknoloji
Basitleştirerek baktığımızda işletmeler insan – makine sistemleridir. Makine olarak isimlendirdiğimiz kısım, işin teknolojiyle ilgili bölümünü oluşturur. İşletmede ar-ge söz konusu olduğunda hem insan kaynağı hem de teknolojinin önemi birbirinden ayırt edilemez. İşletmeyi bir kaynaklar bütünü olarak görürsek daha fazla değer üretebilmek için mevcut ve erişilebilir kaynakları daha etkili ve verimli kullanmamız gerçeğini kavrarız. Ar-ge faaliyeti etkililik ve verimlilik için önemli seçeneklerden biridir. Ar-ge çalışmaları bir yandan işletmenin rekabet gücünü artırırken aynı zamanda insani ve teknolojik yeteneklerini daha yararlı kullanmanın yolunu açmaktadır.

Sanayiyi teknolojiden ayrı düşünmek mümkün değil. Sanayi – teknoloji ilişkisini sorguladığımızda meselenin sadece teknolojiyi kullanmak olmadığını açıkça söylemeliyiz. Sanayileşme olgusu kaçınılmaz biçimde teknoloji geliştirmeyi içermek zorundadır. Bu ilişkiyi şöyle özetleyebiliriz. Bilimsel bilgiyi (temel ar-ge bulgularını) ürüne dönüştürmek için teknolojiyi kullanırız. Tasarım ve üretim teknolojileri aşamalar halinde birbirine eklenerek peş peşe sürece dâhil olurlar. Tasarım ve üretim adımlarının sonuç elde edecek biçimde, planlı yürütülebilmeleri için yönetim teknolojilerine ihtiyaç duyulur. Günümüzde giderek daha yaygın kullanılmaya başlayan endüstriyel internet, tasarım ve üretim süreçlerini kolaylaştıran, yeni bir yönetim teknolojisidir. Diğer yandan tasarım, üretim ve yönetim teknolojilerinin birbirine hız, esneklik, etkililik ve verimlilik sağlayacak biçimde eklemlenmesi de bir teknolojik ar-ge konusudur.

Pazarda rekabet üstünlüğü kazanabilmenin yollarından biri teknolojik gelişmişlik düzeyidir. Bu nitelik sadece teknolojik ürünlerin (fikri mülkiyetin, makinelerin ve malzemelerin) satın alınması ile edinilemez. Ulusal ölçekte ya da işletme bazında olsun; değer zincirinin her aşamasında teknoloji üretebilecek düzeye erişmek kalıcı ve sürdürülebilir olmak için vazgeçilmez bir hedeftir. Teknoloji üretmenin yolu ise ar-ge’yi süreklilik sağlayacak bir fonksiyon olarak değer zincirinin her halkasında özümsemekten geçmektedir. Bir başka deyişle ar-ge’yi gereksiz bir maliyet kalemi olarak görmekten vazgeçerek onu orta ve uzun vadede değer üreten kalıcı bir sürece dönüştürmenin mekanizmalarını oluşturmamız gerekiyor.

21’inci yüzyıl; başta bilişim, iletişim, İnternet olmak üzere pek çok alanda teknolojilerin yenilenmeye başladığı bir çağ olarak görünüyor. Son zamanların popüler kavramları olan Endüstri 4.0, endüstriyel internet veya Dördüncü Sanayi Devrimi açık bir şekilde geleneksel tasarım, üretim ve yönetim modellerinin değişeceğine işaret ediyor. Teknolojik düzey geliştikçe eskiyi yeni ile değiştirmek sadece bir ‘teknolojik metayı (malzemeyi, tezgâhı, cihazı, metodolojiyi veya benzerini)’ satın alıp işletmeye kurmaktan ibaret olmamaya başlayacaktır. Gelenekselden çağdaşa geçme süreci ve geçişin işletme için kurgulanması apayrı bir planlama –dolayısıyla yapılanma– gerektirecektir.

Yeni işletme yapısının önemli unsurlarından biri hiç kuşkusuz ar-ge ve teknoloji ile ilgili olmak zorundadır. Ayrıca işletmenin yönetimi anlayışının ar-ge yönetimi ve teknoloji yönetimi gibi yeni unsurları içerecek biçimde tasarlanması gerekecektir. Her ne kadar dönüşüm işletmenin ölçeğine ve yer aldığı alt sektöre bağlı olarak gelişecek ise de artık hiçbir yöneticinin ar-ge, teknoloji ve inovasyon konularının kendisini veya işletmesini ilgilendirmediği bir mazereti olamaz. Yeni çağda ar-ge, teknoloji ve inovasyon her işletmenin işidir.

Ar-Ge ve İnsan Kaynağı
Önce; kısaca “insan kaynağı” kavramına değinmek istiyorum. Bazıları insan kaynağı teriminin kimi üretim girdileri gibi tüketilen bir ‘kaynak (girdi)’ olarak kullanılmasına karşı çıkıyor. Eğer insana (hammadde, malzeme, enerji ya da amortisman gibi) işletmenin süreçlerinde ve faaliyetlerinde tüketilecek bir girdi olarak bakılıyorsa, bu bakış açısına katılmamak mümkün değil. 19’uncu ve 20’nci yüzyıllarda durum tam da böyleydi. Hâlâ geleneksel işletmelerde kendini yenileyememiş patron bakışının böyle olduğunu kabul etmeliyiz. Günümüz işletmesinde ise insan kaynağı; geliştirilmesi, bilgi ve deneyim olarak daha zengin hale getirilmesi, beceri ve yetenekleri açısından geleceğe hazırlanması ve gelişiminin yaşam boyu hale getirilmesi gereken kurumsal bileşendir. İşletme fonksiyonları içinde insana özgü beceri ve yeteneklerin (örneğin aklın) kullanımı zenginleştikçe insan kaynağı değerli, nadir, taklit ve ikame edilemez yönünü yükseltmeye devam edecek. Geçmiş çağların insanı kaynak olarak tüketen işletme anlayışı ise bu sabit fikri sürdürdüğü takdirde kendisini de tüketiyor olacak. Diğer yandan gelecekte –giderek azalsa da– düşük nitelikli işgücü bazı iş alanlarında varlığını sürdürecek olmakla birlikte, işletme ekosistemine dâhil olan tüm paydaşların kaçınılmaz misyonu insan kaynağını daha değerli ve nitelikli hale getirmektir. İşletmenin ar-ge fonksiyonu bu gerekliliği doğrulayan alanlardan sadece bir tanesidir.

İnsan kaynağı işletmelerin varlıklarını ve sürdürülebilir olmalarını sağlamak için ihtiyaç duyulan faaliyetleri yerine getiren çalışanlardan oluşur. İşletmelerin amaç ve hedeflerine ulaşabilmelerinde, bu yönlü faaliyetlerinin başarılmasında en değerli rollerden birini yerine getirir. Bir işletmenin amaç ve hedeflerine ulaşmak için son ürün veya hizmette içselleştirilen maddi kaynaklara sahip olması yetmez; bu kaynakları etkili ve verimli biçimde dönüştürecek çalışanlara gerek duyulur. Giderek karmaşık hale gelen iş süreçlerinde nitelikli insan kaynağının önemi artmaktadır.

Geçmiş dönemlerde işletmeler varlıklarını ve üstünlüklerini uzun süre koruyabiliyorlardı. Günümüzün hızlı değişen iş – işletme şartlarında ise yüksek hızlı değişme dayanıklı ve uyumlu olmak gerekiyor. Yeni pazar şartları işletmeleri akıllı, yenilikçi, hızlı, çevik ve esnek olmaya zorluyor. Ürünün yaşam ömrünün geçmişe oranla kısalmaya devam ettiğini gözlüyoruz. Pazarın en değerli bileşeni olan müşteriler daha iyi ve daha ucuz olana hemen şimdi ve tam da burada erişmek istiyorlar. Dolayısıyla bu karmaşa ve dinamizm içinde gelecek önceki zaman dilimlerine göre daha belirsiz hale geliyor. Böyle bir ekosisteme ve pazara uyum sağlamayı sağlayacak strateji, geleceğe yönelik olarak yaratıcı fikir üretmeyi ve hızlı öğrenmeyi kalıcı hale getirmektir. Bilginin sürekli artan önemi bu durumdan kaynaklanıyor. Bu bağlamda bilginin yükselen üretim faktörü olduğu bu çağda rekabet üstünlüğü sağlamak için sadece teknolojik varlık toplamı yeterli olmuyor; çalışanların çeşitlenmiş ve zengin bilgi, deneyim ve beceriler toplamı önemli bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.

İşletmeler bu çağda kendi farklılaşmalarını yaratmak zorundalar. Elimizdeki en önemli araçların başında ise inovasyon geliyor. İnovasyon masa başında otururken içe doğuveren parlak bir fikir değildir. İnovasyon yeteneğinin arka planını büyük oranda ar-ge çalışma ve faaliyetleri oluşturur. Pazardaki bir problemi çözmek veya müşterinin bir ihtiyacını tatmin etmek için önerilen iş fikrinin ürüne dönüşmesi süreci ar-ge olgusunun pek çok aşamasını içerir. Bu nedenle farklılaşmayı İnovasyondan, inovasyonu ise ar-ge’den ayrı düşünemez. Bunlar aynı bütünün farklı, ama ayrılmaz bileşenleridir.

İşletme için stratejik öneme sahip inovasyon, insan kaynağından ayrı düşünülemez. İşletmeyi sadece fiyat üzerinden rekabet etmekten kurtaracak ve daha katma değerli hale getirecek olan inovasyonu taklit edilemez bir fonksiyon haline getirmenin yolu nitelikli insan kaynağına sahip olmaktan geçiyor. İnovasyonun odağında yer alan ar-ge’de başarıya ulaşmanın şartı da bu türden insan kaynağına sahip olmaktır. Kalıcı ve sürdürülebilir olmak isteyen işletme, ar-ge ve inovasyon faaliyetlerini başarıya ulaştıracak insan kaynağından bağımsız düşünülemez.

Ar-Ge Becerileri
Araştırma ve geliştirme (ar-ge) faaliyetlerinde yer alacak bir kişinin hangi beceri ve yeteneklere sahip olması gerekir? Ar-ge olgusu birbirinden farklı özellikleri olan pek çok farklı alan ve sektörde yer alıyor. Bu durumda –alan bilgisini bir yana bırakarak– belli beceri ve yetenekleri bir ar-ge disiplini oluşturacak biçimde belirleyebilir miyiz? Alan ve sektör farklılıklarına rağmen ar-ge çalışanlarının ortak beceri ve yeteneklerinden söz etmek mümkün mü? Bu soruya tam anlamıyla “Evet” cevabını veremesek bile yaşanmış, kişisel ve kurumsal ar-ge deneyimlerine bakarak bazı dersler çıkarabiliriz.

Ar-ge, kaçınılmaz biçimde bir alan ve sektör kültürü konusudur. Bu nedenle ar-ge fonksiyonu içinde yer alan bir çalışanın kendi pozisyon tanımı içinde kalan bilimsel ve teknolojik bilgi ve deneyim birikimine sahip olması gerekir. Bu şartı “bilimsel, teknolojik ve mesleki arkaplan” olarak isimlendirebiliriz. Gene aynı bağlamda olmak üzere ar-ge çalışanının imalat, prototipleme, sınama (test etme) ve kalite denetim süreç ve faaliyetleri ile tanışık olması beklenir. Tasarım, doğru malzeme belirleme ve projeye uygun modelleme işleri konusuna kendi çalışma alanını ilgilendirdiği ölçüde hâkim olması gerekir.

Ar-ge; hangi amaçla ve türde yapılırsa yapılsın karmaşık, bu nedenle adımlar halinde planlama, bütçeleme ve başka kişi ve birimlerle koordinasyon gerektiren bir süreçtir. Aynı zamanda takım halinde çalışılan bir projedir. Plan hazırlama ve yönetme, proje hazırlama ve yönetme, bütçeleme ile takım çalışması ar-ge süreci konusunda ihtiyaç duyulacak bilgi ve deneyimleri oluşturur. Ar-ge çalışanının bu konularda eğitim almış, bilgi edinmiş ve deneyim kazanmış olması beklenir.

Diğer yandan temel bilimler ve mühendislik temalı ar-ge çalışmaları laboratuvar ortamında deney yapmayı kaçınılmaz kılar. Sosyal bilimler alanındaki ar-ge çalışmalarının laboratuvarı ise toplum ve farklı insan topluluklarıdır. Ar-ge; laboratuvarda yapılan deneyler ve diğer faaliyetler elde edilen sonuçların raporlanmasını, değerlendirilmesini ve yazılı – görsel olarak sunulmasını gerektirir. Ar-ge çalışanı bu beceriler (laboratuvarda çalışma, analiz etme, raporlama, yorumlama, değerlendirme ve sunma) konusunda bilgi ve deneyime ihtiyaç duyar. Bu faaliyetler sırasında bazı bilgi ve becerilerini kullanarak bilişim ortamını kullanması, büyük veri yapılarına erişmesi ve veri analizi yapması gerekecektir.

Bir ar-ge’ci için ödün verilemez nitelikteki bir başka özellik düşünme sistematiği ile ilgilidir. Ar-ge çalışanı analitik ve eleştirel düşünme becerilerine sahip, kendini problem çözme konusunda geliştirmiş kişidir. Merak, onu tanımlayan en önemli özelliklerden biridir; bunu kendine ve takımına sorduğu sorularla ortaya koyar. Eleştirel düşünme becerisi sayesinde sorulara yeni ve ilginç cevapları (aynı zamanda bunları çözüme yönelik süreçlere dönüştürecek yapı ve faaliyetleri) bulmayı başarır. Ar-ge süreç ve faaliyetleri her adımda ar-ge çalışanlarının önüne çözmeleri gereken yeni ve zorlu problemler koyar; bunların bazıları moral bozucu ve demotive edici niteliktedir. Bu gibi durumlarda ar-ge çalışanının öz motivasyon (kendi kendini motive etme) özelliği devreye girmek zorundadır. Ar-ge’ci hem yeni projeler başlatmakta hem de bir proje sürecinde işin sınırlarını zorlamada olumlu yönde motive olmayı başarmalıdır.

Ar-ge; adından da anlaşılacağı gibi araştırma ve bulunanı geliştirme faaliyetidir. Kimi zaman çalışmalar sonucunda elde edilen fikir mükemmel olarak algılanır. Bazı durumlar ise istenen mükemmel sonuca varılmamış gibi görünür. Ar-ge felsefesi sonuca her zaman esnek yaklaşmayı gerektirir. Bazen üzerinde çalışılan konuya farklı bakışların geliştirilmesi, başa dönülerek yeni öğrenme süreçlerine yönelinmesi, hatta başlangıçta ‘âşık olunan’ fikrin devamda yarar olmaması nedeniyle terk edilmesi tercih edilir.

Yaşam bir dersler manzumesidir. Doğru gözlem yapabilen ar-ge çalışanı her an yaşamdan yeni şeyler öğrenir. Öğrenilenlerin önemli bir bölümü başka kişi ve kuruluşlar tarafından bulunan veya geliştirilen yeniliklerdir. Dolayısıyla ar-ge çalışanı, çevresinde geliştirilen başka iyi fikirlere açık ve saygılı olmayı bilmek zorundadır. İyi ilişkinin dayanakları olan saygı, empati ve hoşgörü ar-ge ilişkileri için de geçerlidir.

Ar-ge bir takım oyunudur. Bu nedenle ar-ge çalışanı takım oyunculuğunun tüm şartlarını yerine getirmelidir. Ama takım oyunculuğu ar-ge’ci olmanın sadece bir yönüdür. Bununla birlikte ar-ge çalışanı, zaman yönetimi konusunda mükemmel olmayı başarmış, aynı zamanda bağımsız çalışma becerisine sahip kişidir. Ar-ge’cinin bir diğer bireysel özelliği sektörden ve temadan bağımsız olarak teknolojiye meraklı oluşudur. Başta kendi çalışma alanı olmak üzere teknoloji gelişmeleri yakından izler. Teknolojiye yaklaşımı ne ondan korkmak ne de teknolojiye ‘karasevda’ ile bağlanmaktır; teknolojiyi kendi alanında ve yaşamında doğru konumlandırmayı bilir.

İnovasyon, kendi yol haritası için ar-ge’den yararlanır. Özellikle inovasyon sürecinin başlangıcında ar-ge temel araştırmaların, devamında uygulamalı araştırmaların ve ürüne dönüşürken geliştirmenin özel bir yeri olur. Bunun yanında ar-ge’nin kendi faaliyet ve eylemleri de inovasyona tabidir. Bu nedenle ar-ge’cinin inovasyona ilişkin bilgi ve deneyimle donanmış olması gerekir. Ar-ge çalışanı ar-ge süreç, faaliyet ve eylemleri geliştirmede; yeni iş yapma biçimleri, farklı yöntem, teknik, araç ve yol haritaları oluşturmada yaratıcı ve yenilikçi olabilmelidir.

Ar-ge çalışmaları her biri proje olarak hazırlanıp yönetilecek biçimde yürütülür. Dolayısıyla planlama ve bütçeleme fonksiyonlarını içerir. Ancak ar-ge’nin çıktıları operasyonel işler gibi önceden tam olarak kestirilemez. Yapılan tüm planlamalara ve ölçümlere rağmen kimi ar-ge projelerinde gidişat beklentilere uygun biçimde ve olumlu yönde gelişmez. Böyle bir durum, ar-ge çalışanı için gerekli niteliklerden bir başkasını ortaya koyar. Ar-ge’ci; bilimsel, teknolojik ve finansal ölçümlere bakarak işlerin bir çıkmaza doğru gittiğini kavramalı ve yol haritasını değiştirmeye veya projeyi sona erdirmeye karar verebilmelidir. Sonuçta projenin devam kararını bir bütün olarak takım veya yönetim ekibi verecek olmakla birlikte ar-ge’ci bu noktada kendi kararını üretebilmeli ve savunmalıdır.

Bir kez daha yinelersek; ar-ge bir takım oyunudur. Bu nitelik, ar-ge çalışmalarında takım çalışmasının yanında liderliğin ve iletişimin önemini ortaya koyar. Ar-ge iletişiminin bir yönü çalışmaların takım içine veya diğer birimlere yönelik olarak raporlanması ve sunulmasıdır. Bir başka yönü ise gerek fikirler gerekse bulgular üzerinde yapılacak görüşme ve tartışmalar şeklinde iletişimdir.

Ar-ge takımı, pek çok bilim ve disiplinden gelen kişilerden oluşur. Bu tür takımlarda teknik veya sosyal temalı eğitim almış kişiler birlikte çalışırlar. Diğer yandan bu kişilerin farklı duygusal ve düşünsel yapılarda olmaları da beklenen bir durumdur. Takım içi uyumun bir sinerji yaratacak biçimde oluşması ve tartışmaların gerginlik ve darboğaz yaratmaması liderlik mekanizması ile sağlanır. Takım liderliği takım içi ve dışı ilişki ve iletişimin sağlam ve sağlıklı biçimde yürütülmesi için vazgeçilmez önemdedir. Bu durum; takım çalışanlarında yönetişim, ilişki yönetimi, iletişim ve liderlik becerilerinin –eğitimle ve takım yaşamı içinde– öğrenilmesini gerekli kılar.

Teknik işleri yaparken bazı yöntem, teknik ve araçlar kullanılır. Ar-ge kapsamında düşünme, fikir ve karar oluşturma gibi faaliyetlerde de bazı teknik ve araçlardan yararlanmak gerekir. Bunları kabaca yaratıcılık, karar verme, problem çözme ve proje yönetimi için gerekli teknik ve araçlar olarak kategorize edebiliriz. Bunlar arasında beyin fırtınası, Pareto analizi, problem veya karar ağaçları, GZFT (SWOT), TRIZ (yaratıcı problem çözme), Gantt şeması, kritik yol analizi, görselleştirme (grafik kullanımı), iş amaçlı yazma, yazılım kullanma gibi bazı teknik ve araçları sayabiliriz. Bu sayılanlar fikir üretme ve karar oluşturmayı kolaylaştıran araçlardır; asla fikri veya kararı kendi kendine üreten bir mekanizma olarak bakılmaması gerekir. Aracı amaç olarak algılamamalıyız, ama bu araçlar olmadan düşünsel ar-ge faaliyetlerini kolayca yürütemeyiz.

Aktarılabilir Ar-Ge Becerileri
Bir alanda (işte) öğrenilmiş beceriler bir başka alanda da (projede de) kullanılabilir. Bu şekilde çalışma alan veya konuları arasında, birinden diğerine bilgi ve deneyim birikimi olarak transfer edilebilen uzmanlıklara “aktarılabilir beceriler” adı verilir. Kolay bir örnek verirsek; bir uzman kişi, bir özel sektör kuruluşunda (örneğin ekonomik işletmede) etkili biçimde kullandığı planlama ve bütçeleme becerilerinden iş dışı zamanını değerlendirdiği sivil toplum (dernek, vakıf vb.) çalışmalarında da yararlanabilir. İletişim, problem çözme, takım çalışması, ağ ortamında çalışma ve yönetim becerilerini bu türden aktarılabilir beceriler arasında sayabiliriz.

Ar-ge projelerinde çalışan kişilerin daha önce edindikleri beceri, yetenek ve yetkinlikleri ar-ge süreç ve faaliyetlerinde kullanabilmeleri gerekir. Örneğin mühendislik dallarından birine mensup uzmanlar bu alanda edinmiş oldukları bilgi ve deneyimi, içinde yer aldıkları ar-ge projesi kapsamında da kullanmak isteyebilirler. Ama ne yazık ki, örneğin meslek okulunda veya üniversitede verilen eğitimden kaynak bulan bilgileri kolayca ar-ge becerisine dönüştürmek mümkün olmamaktadır. Önceki bilgi, deneyim ve becerileri ar-ge alanına aktarmak için bu konuya odaklanmış sistematik ve kaliteli eğitim gerekmektedir. Bir örnek üzerinden gidersek; makine, elektrik, elektronik veya kimya temalı mühendislik eğitimi alan kişiler üniversitede ar-ge’nin gerektirdiği bazı yöntem, teknik, araç ve süreçleri öğrenmektedir. Ama eğitim süreleri içinde gerek ar-ge’nin temel unsurlarını öğrenmedikleri, gerekse bir alandaki becerilerini bir başka alana aktarma yetkinliği edinmedikleri için ar-ge projesine adeta hazırlıksız ve donanımsız olarak başlamaktalar. Beceri aktarma konusundaki eğitim ihtiyacının ana kaynağı budur.

Aktarılabilir beceriler topluluğu (ar-ge ve inovasyonu da içerecek biçimde) kabaca kişilerarası ilişki becerileri, örgütsel beceriler, araştırma yetkinlikleri, bilişsel yetenekler, iletişim becerileri ve girişim becerileri olarak sınıflanabilir. 2014 yılında ABD’de “Association of Colleges and Employers” tarafından yapılan bir ankette işverenlerin –birçoğu ar-ge çalışanı pozisyonu için de uygun olan– şu aktarılabilir becerilerin çalışanlarca edinilmiş olmasını istedikleri gözlenmiştir: 1- Bir takım yapısı içinde çalışma yeteneği, 2- Karar verme ve problem çözme yeteneği, 3- İşi planlama, organize etme ve önceliklendirme yeteneği, 4- Kuruluş içinde veya dışında diğer kişilerle sözel iletişim kurma yeteneği, 5- Enformasyon toplama ve işleme yeteneği, 6- Sayısal (nicel) verileri analiz etme yeteneği, 7- Yapılan işe uygun teknik bilgi birikimi, 8- Bilgisayar ve yazılım kullanma yetkinliği, 9- Yazılı rapor oluşturma ve/veya bunları değiştirip düzeltebilme yeteneği, 10- Satış yapma veya başkalarını etkileme yeteneği. Her yıl yenilenen anketler burada listelenen aktarılabilir beceriler arasında iletişim ve takım çalışmasına ilişkin yetkinliklerin işverenlerin taleplerine bağlı olarak giderek üst sıralara tırmanmakta olduğunu gösteriyor.

Üniversitelerin mühendislik lisans programları incelendiğinde yüksek ihtimalle ar-ge becerileri ile ilgili herhangi bir ders görmek mümkün olmayacaktır. Temel bilimlerdeki lisans programlarına bakıldığında ise muhtemelen seçmeli olarak önerilen (“Alanda Araştırma Yöntemleri” veya “Deneysel Araştırmada Temel Bilgiler” gibi) 1-2 ders görülebilir. Bunlar da genelde mesleki teknik bilgilere yöneliktir. Mezunların üniversitede ar-ge konusunda eğitim almaları için doktora seviyesine kadar yükselmeleri gerekecektir. Ayrıca üniversitede herhangi bir düzeyde alınan ar-ge temalı dersler de alanın (takım çalışması, liderlik, karar verme, problem çözme, inovasyon, ticarileştirme gibi) ‘soft’ yönlerine odaklı değildir; genel olarak teknik bilgi aktarılması ile yetinilmektedir. Dolayısıyla aktarılabilir beceriler de üniversite programlarının uzağında kalmaktadır.

Diğer yandan üniversiteden işletmeye akan teknik işgücünün çok büyük bölümü lisans mezunu kişilerdir. Bunlar ise ar-ge ve inovasyon konusunda bilgili ve deneyimli olmadıklarından işletmeye bu yönlü katkıları sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle mühendislik ve temel bilimler dallarında ders programlarının ar-ge ve inovasyonu da dikkate alacak biçimde gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Ar-Ge ve KOBİ
Değişen pazar ve müşteri yapıları ürün geliştirme süresinin kısalmasını zorunlu kılıyor. Bir yandan farklılaşmak için ürün geliştirme fonksiyonu işletmelerde öne çıkarken, diğer yandan ürün geliştirme süresini kısaltmak da rekabetin şartlarından biri haline dönüştü. Günümüzde KOBİ’ler bir ülkenin inovasyon sistemi ve ekonomisinde önemli roller oynarlar. Ölçek sınırlılıklarına rağmen araştırma ve geliştirme (ar-ge) faaliyetleri sayesinde ürün ve hizmet geliştirmede küresel pazarlarda son derece yaratıcı başarılar elde ediyorlar.

Yenilikçi küçük işletmeler rekabetçi pazarlara ürünü hızla geliştirip aktarabilmek için büyük ölçüde sanal ar-ge faaliyetlerinden ve sanal takımlardan yararlanıyorlar. Sanal takım; zaman, mekân ve örgütsel sınırlardan bağımsız, ama İnternet sayesinde güçlü iletişim bağlarına sahip bir çalışma topluluğudur. Bir başka deyişle sanal takım; coğrafi, örgütsel ve/veya zaman olarak dağıtık çalışan bireylerden oluşmasına rağmen birkaç örgütsel görevi yerine getirmek üzere bilgi ve iletişim teknolojileri sayesinde işbirliği ve ortak çalışma yapabilen bir ekiptir. Sanal takımların üyeleri elektronik ortamda ilişki ve iletişim kurmalarına rağmen genel olarak yüz yüze (aynı fiziksel mekânda) çalışmazlar. Bu tür takımlar işin niteliği gereği süreklilik göstermez; iş / proje bazlı olarak sanal birliktelikler oluştururlar. İşletmeler, sanal takımlar sayesinde ihtiyaçları olan beceri, yetenek ve yetkinlikleri coğrafi ve fiziksel sınırlara bağlı kalmadan elde ederler. Sanal takım olgusu sistemler, süreçler, teknoloji ve insanların dâhil olduğu, sınırlar ötesi yeni çalışma biçimleri gerektirir. “Sanayi 4.0 (veya Endüstri 4.0)” olarak da isimlendirilen “Endüstriyel İnternet” ve “Nesnelerin İnterneti” teknolojileri bu konuda her boyuttaki işletmelerin (özellikle KOBİ’lerin) önünde yeni ufuklar açmaktadır. Yeni teknolojik gelişmeler sayesinde KOBİ, kendi ölçeğinin çok ötesinde potansiyele sahip olabilecektir.

Yenilikçi KOBİ’lerin yöneticilerinin rekabet edebilmek için hedefsiz biçimde fiziksel altyapıya yatırım yapmak yerine (veya bu tür yatırımlı ‘hesaplı’ bir düzeyde tutarak) gelecekte rekabet üstünlüğü elde etmelerini sağlayacak ar-ge konusuna yönelmeleri gerekiyor. Bu amaçla sanal ar-ge takımları oluşturma için yola çıkmaz KOBİ’ler açısından yaşamsal bir önem taşıyor. Bunu başarmak için ise kavramdan uygulamaya geçmelerini sağlayacak bir eylem planı oluşturmak zorundalar.

KOBİ’lerde sanal ar-ge ve ürün geliştirme (ür-ge) faaliyetlerinin henüz emekleme çağında olduğunu biliyoruz. Sözü edilen bu alanlarda bölgesel, ulusal ve küresel ölçekte araştırma temalı işbirliği ve teknoloji transferi yeterli destek görmediği gibi kendisinden beklenen olumlu sonuçları henüz verebilmiş değil. Diğer yandan öngörü olmanın ötesine geçtiğini iddia edebileceğimiz bir konu, İnternetin ve ağ yapılarının (oluşumlarının) geleceğin iş modellerinin oluşumunda birini derecede etkili ve belirleyici olacağıdır. KOBİ’lerin ar-ge ve ür-ge yoluyla gelişmelerinin önündeki engellerin aşılması gerekiyor. KOBİ’ler kendi sınırlı ve kısıtlı kaynakları nedeniyle yapamadıkları –yeni teknoloji tabanlı ürünler, süreçler ve hizmetlere yönelik– ar-ge faaliyetlerini dış kaynak kullanımı (outsourcing) yoluyla sağlayabilirler. Böylece araştırma sonuçlarından yararlanma, teknolojik know-how edinme ve çalışanlarının yeni geliştirme süreçleri ile tanışmalarını temin imkânlarını elde edebilirler.

Günümüz iş – işletme şartlarına bakınca KOBİ’lerle ilgili önemli zayıflıklar arasında kaynak eksikliğini ve düşük bilişim – iletişim (BİT) becerilerini sayabiliriz. KOBİ’lerin sanal takımları kendi iş modellerine eklemlemeleri ile mevcut veya erişilebilir kaynaklarını genişletmeleri mümkündür. Sanal takımlar işletmelerin mevcut üstünlüklerini de daha güçlendirmelerini sağlayacaktır.

KOBİ’de Ar-Ge
Ar-ge, KOBİ’lere uygun bir iş midir? Pek çok geleneksel özellikli iş sahibi veya yönetici bu soruya olumsuz cevap verebilir. Hâlbuki büyümeyi ve gelişmeyi hedefleyen bir KOBİ için ar-ge yolu (ar-ge yoluyla gelişme stratejisi) başarıya ulaşmak için uygun bir fırsat olabilir. Hiç kuşkusuz; KOBİ’nin ölçeği izlenecek yol ve stratejinin belirlenmesinde etkili olacaktır. Bütçe kısıtları olan, görece küçük işletmeler çoğunlukla ürün iyileştirme yoluna odaklanmayı tercih ederler. Diğer yandan daha büyük işletmeler ise yeni ürün geliştirme ve üretim süreçlerini iyileştirme ile büyüme yoluna yönelirler. Bu konuda ar-ge’nin KOBİ’ye katkıları neler olabilir?

Başarılı olmayı hedefleyen ar-ge’nin ufkunda geniş pazara ve müşteriye yönelik araştırma yer alır. KOBİ açısından öncelikle önemli olan, işletmeden işletmeye (B2B) veya işletmeden müşteriye (B2C) yönelik mevcut veya yeni pazarlarda potansiyel boşlukları ve fırsatları yakalamaktır. Mevcut müşterilerin problem, ihtiyaç ve davranışları ile muhtemel müşteri anlamak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu anlayışın ışığında pazara uygun ve istenen yeni veya iyileştirilmiş ürün ve hizmetleri geliştirerek pazara sunmak mümkün olacaktır.

Pazarda bir süredir var olan mal ve hizmetler açısından baktığımızda kâr oranlarının gerçek anlamda düştüğüne tanık oluruz. Bu açıdan rekabete açık, geleneksel ürün veya hizmetlerle bir KOBİ’nin büyümeyi gerçekleştirmesi zordur. İşi ve işletmeyi büyütmek için inovasyon önemli bir seçenektir. Bir KOBİ, inovasyonu kendi iş modeline eklemleyerek bir yandan maliyetlerini düşürürken, diğer yandan ortalama kâr oranını da artırabilir. KOBİ ölçeğinde inovasyon; yeni ürün ve hizmet geliştirme kadar daha verimli süreçler ve müşterilere erişmede yeni yaklaşımlar anlamına gelir.

Ürün ve hizmetler daha karmaşık hale gelirken çoğalan adımlar ve işbölümü nedeniyle tedarik zincirleri de daha fazla halkadan meydana geliyor. Böyle bir durum işbirliği olgusunu iş yapmanın gereklerinden biri haline dönüştürüyor. Ar-ge konusunu da bu bağlamda düşünebiliriz. Pek çok durumda ar-ge faaliyetlerini bir başka işletme, üniversite veya araştırma kuruluşu ile birlikte, işbirliği içinde ele almak akıllı ve yararlı bir seçim olacaktır. KOBİ açısından işbirlikçi ar-ge projeleri hem istenen büyümeyi sağlamak hem de güvenilir kaynaklardan destekleyici fon bulmak açısından önemlidir. Böylece KOBİ yeni fikirlere erişim sağlarken yeni pazarları ve yetenekli bireyleri tanıma fırsatını yakalayacaktır. Hiç kuşkusuz; bu bağlama teknoloji transfer fırsatlarını da eklememiz gerekir.

Yukarıda fon sağlamaya kısaca değinmekle birlikte buna biraz daha ekleme yapabiliriz. Ar-ge, küçük ölçekli işletmeler için yüksek sayılabilecek bir maliyet anlamına gelebilir; ama bu ar-ge’den vazgeçmek için bir neden veya bahane sayılmamalıdır. AB, Bakanlıklar, TÜBİTAK, KOSGEB, Kalkınma Ajansları, yatırım ağları gibi uluslararası, kamusal ve özel fonlar KOBİ’leri desteklemek için bazı destek ve teşvik programları düzenliyorlar. Bu tür destek çağrılarını izleyerek ilgili programlara uygun projelerle katılmak KOBİ’nin yatırım ve proje maliyetlerini düşüren etki yapar. Ayrıca KOBİ bu süreçte proje hazırlama ve yönetme becerilerini de geliştirmiş ve bu alanda ihtiyaç duyacağı insan kaynağını yetiştirmiş olacaktır.

Ar-ge, bir KOBİ’nin orta ve uzun dönemde kalıcı ve sürdürülebilir olmasına odaklanır. Ar-ge kısa dönemli kazanç ve kâr sağlayacak bir faaliyetler demeti olarak kabul edilmemelidir. Ar-ge sayesinde bir KOBİ öncelikle kendi ürün ve hizmetlerini geliştirme vizyonuna ve imkânlarına sahip olur. İkinci olarak; mevcut ürün ve hizmetlerini iyileştirme ve geliştirme yeteneği ile becerilerini elde eder. Üçüncüsü; süreçlerin iyileşmesi ile kaynak kullanma etkililiği ile verimliliği artar. Sonuç, rekabetçiliği artmış, kalıcılığı ve sürdürülebilirliği güçlenmiş bir KOBİ olacaktır.

Ar-Ge ve İşletme Ölçeği
İş yaratmada, istihdamda ve ihracatta KOBİ’lerin önemini ve merkezi rolünü artık bilmeyen kalmadı. Buna karşılık bu işletmelerin kaynaklara erişim konusunda çektikleri sıkıntı tüm farkındalığa rağmen ekonomide yerleri ile çelişen bir durum oluşturmaya devam ediyor. Kaynaklara erişim ifadesi ile finansman, donanım altyapısı, kaliteli çalışanın bulunması ve kalıcılığının sağlanması, küresel ve ulusal pazarlarda katma değerli biçimde yer alma gibi konuların anlatıldığı açıktır. Konunun bir başka boyutu ise yenilikçi olmalarını, yüksek değerli ürün ve hizmet üreterek gelişmelerini sağlayacak olan ar-ge yapma potansiyeline erişmeleridir. KOBİ’ler kısıtlı finansman imkânları ve nitelikli insan istihdamında yaşadıkları sorunlar ile bir ar-ge merkezi (birimi) oluşturmanın maliyetleri nedeniyle ar-ge’den yeterince yararlanamıyorlar. Bu ihtiyacı tatmin etme amacına yönelik “sanal takım” olgusu KOBİ’yi yükseltecek bir seçenek olabilir.

Sanal takım nedir? Sanal sözcüğü etki ve sonuç olarak varlığı hissedilmekle birlikte maddi ve / veya fiziksel olarak var olmayanı ifade eder. Takım ise tek tek kişilerin yapabileceğinden daha etkili ve verimli çalışarak bir hedefi başarmak üzere bir araya gelmiş kişiler (örneğin çalışanlar) topluluğudur. Sanal ve takım sözcüklerini “sanal takım” olarak birleştirdiğimizde “Uzakta, ama birlikte çalışma” gibi bir tanım ortaya çıkar. Sanal takım coğrafya, mekân veya zaman olarak uzak olmalarına rağmen birlikte çalışan insan (çalışan) topluluğu anlamına gelir. Bir başka tanım ise belli bir hedefi gerçekleştirmek üzere teknoloji (örneğin bilişim, iletişim ve İnternet teknolojileri) sayesinde etkileşimde –dolayısıyla iletişimde– bulunabilen ve birlikte çalışan kişilerin oluşturduğu ağ şeklinde yapılabilir. Sanal takım çoğunlukla –bir projede olduğu– gibi sürelidir. Farklı yerlerde çalışan, çeşitli bilgi ve deneyim birikimi, beceri ve yeteneklere sahip kişilerden oluşur. Belli bir zaman süresi içinde belirlenmiş bir görevi yerine getirmeyi hedeflerler. Tüm zamanlarda uzakta olmayıp ihtiyaca göre bir araya geldikleri durumlar da olur.

Günümüzde pek çok ürün ve hizmet çoklu teknolojiye ihtiyaç duyuyor. Değer zincirinin başından sonuna kadar çok sayıda, farklı beceri ve yetkinlikler gerekiyor. Bu kadar imkânı bir araya getirebilen işletme sayısı çok fazla değil; ayrıca tüm maddi ve beşeri yetkinlikleri aynı kurumsal bünyede toplamak ekonomik de olmayabiliyor. Diğer yandan inovasyon çağdaş rekabetçi pazarda büyük veya küçük ayrımı yapmadan tüm işletmeler için yakıcı önemde olmayı sürdürüyor. Pazarın biteviye değişen yapısı ve gösterdiği hızlı farklılaşma ile pazara etkisi giderek artan müşteri profili inovasyonun önemini biraz öne çıkarıyor. KOBİ’lerin büyüyen pazar ve müşteri beklentilerini karşılama yeteneği her an daha fazla oranda inovasyon yetkinlikleri ile ilişkili hale geliyor. Günümüzün KOBİ’sinde inovasyon pazara ve müşteriye rekabetçi fiyatlarla yenilikçi ürün ve hizmet sunabilmek anlamına gelir. İnovasyon sürdürülebilir rekabet üstünlüğünün ve pazardaki zorluklar mücadele etmenin anahtar gücüdür. Bu bağlamda işletme ölçeğinden ve uzaklıktan bağımsız olarak küresel ve ulusal takımlar oluşturmak ve İnternet’in yeni imkânlarından yararlanmak tüm işletmeler için yeni fırsatlardır. Geçmişten bu yana bazı işletmelerin kullandığı sanal takım, yeni teknolojiler sayesinde artık ölçekten veya finansal göstergelerden bağımsız biçimde tüm işletmelerin yararlanabilecekleri bir imkândır.

İş kültürü hakkında birikimimizin büyük bölümünü işletmelerde yapılan akademik ve kurumsal araştırmalar oluşturuyor. Bu araştırmalar sonrası elde edilen bazı bulgular –ve bunların yorumları– büyük firmaların küçük işletmelere göre daha yenilikçi (inovatif) olduğunu iddia ediyor. Özellikle bilişim – iletişim sektörlerinde büyüklerin küçüklere oranla daha yaratıcı olduklarını sergileyen araştırmalar var. Çok uluslu firmaların dağıtık (farklı yerlerde konuşlanmış) takımlar kullanımında bir artış gözleniyor. Diğer yandan işletme ölçeğinin inovasyona etkisinin (olumlu veya olumsuz) farklı etkilerini ortaya koyan çeşitli ulusal, bölgesel çalışmalar da var. Örneğin bazı büyük işletmeler inovasyon konusunda çok daha fazla yatırım imkânına sahip iken kendilerini daha az yenilikçi yapan pek çok engelle boğuşmak zorunda kalıyorlar. Bu durumda KOBİ’lerin esnek ve çevik yapıları, büyük ölçeklilerin inovasyon problemlerine çare olabileceklerine dair ipuçları veriyor.

Ar-Ge, KOBİ, Sanal Ağlar, Sanal Takımlar
Sanal takım coğrafya, mekân veya zaman olarak uzak olmalarına rağmen bilişim, iletişim ve İnternet teknolojileri sayesinde birlikte çalışan insan topluluğu anlamına gelir. Yapılan araştırmalar sanallığın rekabetçiliklerini artırmak isteyen KOBİ’ler için bir çözüm olabileceğini gösteriyor. Diğer yandan ağlar oluşturmanın KOBİ’ler açısından ölçek problemini aşmak için önemli bir araç olabileceğini gösteriyor. Coğrafi yakınlık daha yüksek uzmanlaşma, inovasyon ve bilgi transferi sağlayacak olan yoğunlaşma (yığışma) etkilerini beraberinde getiriyor. Böylece maliyet düşürme sağlanırken tüm ölçeklerde rekabetçilikte iyileşme oluşuyor. Küçük işletmelerin paydaşlarından yapacakları teknoloji transfer hızını ve akışını artırmak için uyum sürecine önem vermeleri gerekiyor. İnovasyon konusunda yapılacak işbirliği, çok sayıda kuruluştan oluşan ağların en iyi şekilde işlemesini sağlayabilir.

Yapılan işletme araştırmaları, KOBİ’lerin literatürde anlatılan teorik biçimlerde inovasyon yapmadıklarını, bunun yerin dış bağlantılarını daha fazla kullandıklarını gösteriyor. Dolayısıyla KOBİ’lerin ürün, hizmet ve süreç geliştirme konusundaki beceri ve yeteneklerini geliştirmeleri büyük oranda yer aldıkları ağlarda bilgi odaklı bağlantılar kurmaları sayesinde olacaktır. Böylece kendi bölgeleri içinde ve dışında entelektüel sermayelerini de daha iyi kullanma fırsatı doğacaktır. Eğer küçük işletmeler teknolojik ve yenilikçi yapılarında bir değişime gitmek isterlerse, bunu bir işbirliği ortamında düşünmeleri daha uygun olabilir. Bu bağlamda verimlilik açısından her KOBİ’nin kendi çekirdek uzmanlığına yoğunlaşması ve diğer uzmanlıklar konusunda dış paydaşlarla işbirliğini tercih etmesi uygun olur. Ürün geliştirme konusunda küçük işletmelerin büyük firmalar karşısındaki zorlukları aşmaları için uygun bir yol olarak tercih edilebilir.

Bilişim, iletişim (BİT) ve otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler, Nesnelerin İnterneti ile Endüstriyel İnternetin ortaya çıkışı işletmeler için yeni fırsatlar yaratma potansiyeli taşıyor. Diğer yandan işletme bazında uygulamaya baktığımızda bu potansiyelin henüz KOBİ ölçeğinde ürün geliştirme ve iş süreçlerine yansımasının zayıf olduğunu izliyoruz. Değişik ölçekteki işletmelerde yapılan BİT yatırımları henüz müşteriden tedarikçiye kadar tüm paydaşları ‘işin içine’ katacak biçimde bir organizasyona dönüşmedi. Hâlbuki KOBİ sektörü, BİT alanındaki gelişmelerden ve bunlara bağlı yeni çalışma biçimlerini özümsemekten ciddi yararlar sağlayabilir. Miktar ve çeşitlilik olarak artan bilgi ile giderek ucuzlayan enformasyon transferi imkânları özellikle KOBİ’ler açısından sanallık temelli buluş ve inovasyon için uygun bir zemin yaratıyor. Dolayısıyla bilişim – iletişim teknolojilerinin kullanımı inovasyon ve yeni türde girişimcilik için anahtar niteliğe sahiptir. Kısaca söylersek; bu teknolojilerden yararlanma inovasyon yapmayı isteyen KOBİ’ler için kaçınılmaz bir durumdur.

İnternet yazılımı uygulamalarında her an bir yeniliğe tanık oluyoruz. Bunların bir kısmı İnternet ağı üzerinde yeni kaynak hizmetleri sağlıyor. Böylece KOBİ için dış hizmet kaynaklarına ulaşma ve tasarım ile üretimde işbirliği yapma imkânları çoğalıyor. Böylece ürün geliştirme (ür-ge) konusunda ağ yapısına sahip bir hizmet platformu kolayca oluşturulabilir. Günün şartları açısından KOBİ’ler için bunu bir zorunluluk olarak da düşünmeliyiz.

KOBİ’ler çoğunlukla bilginin sistemli kullanımı, örgütsel süreçler oluşturma ve teknoloji geliştirme için sermaye yetersizliği sorunu yaşarlar. Genel olarak bilişim – iletişim teknolojilerini katma değerli büyümeye yönelik olarak kullanmada zayıflıklar ve problemler içinde olurlar. Bilgiyi üretebildikleri halde sürdürülebilir kılmada başarısızlıkları gözlenir. Bilginin önem ve değerini daha iyi kavramada karşılıklı bilgi paylaşabilecekleri ağlarda yer almaları gerekli farkındalık ve bilinci sağlamalarına katkı yapabilir.

Sanal Takımlar
KOBİ’ler dinamik ve esnek özellikleri ile bilinir. Buna karşılık kaynakları sınırlıdır. İşletme çalışanlarını günlük operasyonlardan alıp süreç iyileştirme ve ar-ge işlerine atamak çoğu zaman mümkün olmaz. Bu şartlar altında sanal takımlarla çalışmak –sanal takımlarla çalışmayı KOBİ iş modelinin bir parçası haline getirmek– küçük işletmeler için hızlı gelişimin araçlarından biri olabilir. Büyük işletmeler varlıklarının ve kaynaklarının yeterliliği nedeniyle iyileştirme ve geliştirme girişimlerindeki hataları göğüsleme imkânına sahiptir. KOBİ’ler ise hatalar karşısında daha kırılgandır. Bu nedenle sanal ar-ge (sanal takımlar katılımıyla yapılan ar-ge) gibi yapılar KOBİ’lerin kırılgan yapısına uygun daha düşük risk oranına sahiptir.

Sanal ar-ge takımları olgusu araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmaları açısından büyük ve küçük işletmeler arasındaki uçurumu kapatma potansiyeli yaratıyor. Teknolojik gelişmeler günümüz pazar şartlarında kazanmanın şart ve imkânlarını değiştiriyor. Geçmiş dönemlerde (örneğin 20’nci yüzyılın ilk üç çeyreğinde) büyük işletmeler pazarda rekabet üstünlüğünü elde fazlaca zorluk yaşamıyorlardı. Günümüzde sanallık sayesinde coğrafi ve fiziksel sınırlar silikleşiyor. Sanal takım çalışması olanağı KOBİ’lere rekabet açısından yeni olanaklar sunuyor. Diğer yandan sanal takımlardan yararlanma başarısı KOBİ’nin teknolojik düzeyi, pazar gücü ve ar-ge’yi yeni ürün geliştirmeye yansıtma becerisi ile yakından ilgilidir. Sanal takımların başarılı kullanımı sayesinde KOBİ’ler yüksek kârlılık ve büyüme temalı beklentilerine ulaşabilirler.

KOBİ’lerle ilgili yapılan araştırmalar, ne yazık ki bu işletmeleri işbirliğine ve teknoloji transferine yönelten desteklere yöneltmekte zayıf ve eksikli kalıyor. Sınır tanımayan bir potansiyel olan sanal takımlardan yararlanmak bu açığı kapatabilir. Böylece çok fonksiyonlu, sanal takımlar KOBİ’lerin önündeki büyüme engellerinin aşılmasına katkı yapabilir. Böylece ar-ge sonuçlarından yararlanma, yeni teknoloji tabanlı ürünler geliştirme, yeni iş yapma biçimleri edinme ve çalışanları yenilikler konusunda eğitme imkânları oluşacaktır.

Yukarıdaki olumlu görüşlere rağmen bir diğer gerçek, KOBİ’lerin sanal ar-ge takımlarıyla birlikte çalışmalarının yeterince incelenmemiş olmasıdır. Bu alanda büyüklü, küçüklü firmalarda yaşanmış deneyimlerin belgelenmesine ihtiyaç her zamankinden fazladır. Günümüzün sert pazar ve rekabet şartlarında KOBİ’lerin kalıcı ve sürdürülebilir olmaları öncelikle üretme ve rekabetçi fiyatla pazara sunma yeteneklerine bağlıdır. “Yalın inovasyon” tartışmalarını hatırlarsak; bunu da daha kısa sürede teslim edecek biçimde, daha az fire vererek daha az kaynak ile yapmaları gerekmektedir. Bu durum, pazarın KOBİ’ye yeni türden meydan okumasıdır.

Böyle bir mücadeleden başarı ile çıkmak için KOBİ’ler sanal takımlar aracılığı ile sinerji yaratacak bir zemin oluşturmak zorundalar. Sanal ar-ge küçük işletmelerin kısıtlı kaynaklarını fiziksel yatırımlarla tüketmek yerine doğrudan rekabet üstünlüğü sağlayacak olan, inovasyonu ve ür-geyi hedefleyen ar-ge’ye yönlendirmelerini imkân verebilir.

Sonuç olarak; sanal ar-ge takımlarının KOBİ’lere nasıl eklemlenebileceği ve birlikte nasıl çalışabilecekleri konusunda yapılacak yeni çalışmalara ihtiyaç var. Bilişim – iletişim teknolojileri, Nesnelerin İnterneti ve endüstriyel İnternet alanındaki gelişmeler işletmelerle sanal takımların işbirlikçi çalışmaları için yeni olanaklar sunuyor. Şimdi sıra ihtiyaç duyulan iş modelini geliştirmek ve uygun altyapıyı oluşturmaktır.

Ar-Ge, KOBİ ve Sanal Takım
KOBİ’ler dinamik ve esnek özellikleri ile bilinir. Buna karşılık kaynakları sınırlıdır. İşletme çalışanlarını günlük operasyonlardan alıp süreç iyileştirme ve ar-ge işlerine atamak çoğu zaman mümkün olmaz. Bu şartlar altında sanal takımlarla çalışmak –sanal takımlarla çalışmayı KOBİ iş modelinin bir parçası haline getirmek– küçük işletmeler için hızlı gelişimin araçlarından biri olabilir. Büyük işletmeler varlıklarının ve kaynaklarının yeterliliği nedeniyle iyileştirme ve geliştirme girişimlerindeki hataları göğüsleme imkânına sahiptir. KOBİ’ler ise hatalar karşısında daha kırılgandır. Bu nedenle sanal ar-ge (sanal takımlar katılımıyla yapılan ar-ge) gibi yapılar KOBİ’lerin kırılgan yapısına uygun daha düşük risk oranına sahiptir.

Sanal ar-ge takımları olgusu araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmaları açısından büyük ve küçük işletmeler arasındaki uçurumu kapatma potansiyeli yaratıyor. Teknolojik gelişmeler günümüz pazar şartlarında kazanmanın şart ve imkânlarını değiştiriyor. Geçmiş dönemlerde (örneğin 20’nci yüzyılın ilk üç çeyreğinde) büyük işletmeler pazarda rekabet üstünlüğünü elde fazlaca zorluk yaşamıyorlardı. Günümüzde sanallık sayesinde coğrafi ve fiziksel sınırlar silikleşiyor. Sanal takım çalışması olanağı KOBİ’lere rekabet açısından yeni olanaklar sunuyor. Diğer yandan sanal takımlardan yararlanma başarısı KOBİ’nin teknolojik düzeyi, pazar gücü ve ar-ge’yi yeni ürün geliştirmeye yansıtma becerisi ile yakından ilgilidir. Sanal takımların başarılı kullanımı sayesinde KOBİ’ler yüksek kârlılık ve büyüme temalı beklentilerine ulaşabilirler.

KOBİ’lerle ilgili yapılan araştırmalar, ne yazık ki bu işletmeleri işbirliğine ve teknoloji transferine yönelten desteklere yöneltmekte zayıf ve eksikli kalıyor. Sınır tanımayan bir potansiyel olan sanal takımlardan yararlanmak bu açığı kapatabilir. Böylece çok fonksiyonlu, sanal takımlar KOBİ’lerin önündeki büyüme engellerinin aşılmasına katkı yapabilir. Böylece ar-ge sonuçlarından yararlanma, yeni teknoloji tabanlı ürünler geliştirme, yeni iş yapma biçimleri edinme ve çalışanları yenilikler konusunda eğitme imkânları oluşacaktır.

Yukarıdaki olumlu görüşlere rağmen bir diğer gerçek, KOBİ’lerin sanal ar-ge takımlarıyla birlikte çalışmalarının yeterince incelenmemiş olmasıdır. Bu alanda büyüklü, küçüklü firmalarda yaşanmış deneyimlerin belgelenmesine ihtiyaç her zamankinden fazladır. Günümüzün sert pazar ve rekabet şartlarında KOBİ’lerin kalıcı ve sürdürülebilir olmaları öncelikle üretme ve rekabetçi fiyatla pazara sunma yeteneklerine bağlıdır. “Yalın inovasyon” tartışmalarını hatırlarsak; bunu da daha kısa sürede teslim edecek biçimde, daha az fire vererek daha az kaynak ile yapmaları gerekmektedir. Bu durum, pazarın KOBİ’ye yeni türden meydan okumasıdır.

Böyle bir mücadeleden başarı ile çıkmak için KOBİ’ler sanal takımlar aracılığı ile sinerji yaratacak bir zemin oluşturmak zorundalar. Sanal ar-ge küçük işletmelerin kısıtlı kaynaklarını fiziksel yatırımlarla tüketmek yerine doğrudan rekabet üstünlüğü sağlayacak olan, inovasyonu ve ür-geyi hedefleyen ar-ge’ye yönlendirmelerini imkân verebilir.

Sonuç olarak; sanal ar-ge takımlarının KOBİ’lere nasıl eklemlenebileceği ve birlikte nasıl çalışabilecekleri konusunda yapılacak yeni çalışmalara ihtiyaç var. Bilişim – iletişim teknolojileri, Nesnelerin İnterneti ve endüstriyel İnternet alanındaki gelişmeler işletmelerle sanal takımların işbirlikçi çalışmaları için yeni olanaklar sunuyor. Şimdi sıra ihtiyaç duyulan iş modelini geliştirmek ve uygun altyapıyı oluşturmaktır.

Gürcan Banger

( Toplam ziyaret sayısı: 3.481 , bugünkü ziyaret sayısı: 1 )

About Gürcan Banger

GÜRCAN BANGER elektrik yüksek mühendisi, danışman ve yazardır. Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü olarak görev yaptı. Halen ICI Teknoloji A.Ş. danışmanı ve danışma kurulu üyesidir. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak blogunda (http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. KİTAPLARINDAN BAZILARI: Gürcan Banger, "En Uzak Şehir", öyküler, Yol Akademi Yayınevi, 2023 Gürcan Banger, "Yeni Teknolojiler, Dijital Dönüşüm ve İş Modelleri", Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Hayat Esnaf Lokantası", öyküler, Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri", Dorlion Yayınları, 2019, Ankara. Gürcan Banger, "Endüstri 4.0 Uygulama ve Dönüşüm Rehberi", Dorlion Yayınları, 2018. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 – Ekstra”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Aşkın Anlamlar Kitabı”, Dorlion Yayınları, Eylül 2017, Ankara. Gürcan Banger, “Sivil Toplum Örgütleri İçin Yönetişim Rehberi”, STGM Yayınları, 2011, Ankara. Gürcan Banger, “Eskişehir'in Şifalı Sıcak Su Zenginliği”, Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, 2002. Gürcan Banger, “Siyasal Kalite: Siyasal Kalite Yönetimi”, Bilim Teknik Yayınevi, 2000, İstanbul Gürcan Banger, “C/C++ ve Nesneye Yönelik Programlama”, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Gürcan Banger, “Pascal: Borland / Turbo 4, 4.5, 5,5, 6,7 ve 7.01”, Bilim Teknik Yayınevi, 1999, İstanbul Gürcan Banger, “Siyasetin Mimarisi”, Ant Matbaacılık Yayıncılık, Haziran 1995, Eskişehir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.