Düşünce Deneyi

      Yorum yok Düşünce Deneyi

Düşünce deneyi, pek çok başka bilim ve disiplinlerde de kullanılmakla birlikte önemli felsefi düşünce araçlarından birisidir. Bu satırlar ise bir felsefe yazısı olmayı hedeflemiyor. Sadece bu düşünme aracını olabildiğince basit bir anlatımla tanıtmaktan öte bir amaca hizmet etmeyecek. Ama bu söylediğim, onun yaşamın pek çok alanında (örneğin matematik, teorik fizik, edebiyat, iş kültürü, eğitim vb. gibi alanlarda) bir kolaylaştırıcı düşünsel teknik olarak kullanılabileceğinin göz ardı edilmesine neden olmamalı.

Deney Nedir?

Deney; bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlemdir. Eğer ortaöğretim düzeyinde fizik, kimya, biyoloji gibi dallardan birinde eğitim gören ve aynı zamanda talihli bir öğrenci olduysanız, laboratuarda yapılan deneye tanık ve ortak olmuşsunuzdur. Üniversitenin teknik dallarından birinde de fen deneylerine paydaş olmanız muhtemeldir. Bu deneyler büyük oranda duyu organlarınıza hitap eder. Deney süresinde bir değişimi görsel olarak izlersiniz, sesini veya kokusunu duyarsınız, teniniz sıcaklığı hisseder. Ortaya çıkan sonucu tattığınız deneyler de olabilir. Bu tür deneyler somut materyallerle (deney araçları ve girdiler kullanılarak) gerçekleşir. Deneyin bitiminde ortaya çıkan –muhtemelen kaydetmiş olduğunuz– sonuçları zihnen değerlendirirsiniz.

Tüm bilim ve disiplin dallarında fiziksel yapıda deneyler yapmak mümkün olmaz. Örneğin matematik, sosyoloji, mantık veya felsefe gibi dallarda fiziksel materyallerin ve duyu organlarının kullanıldığı deney yapma imkânı fazla değildir. Çünkü bu çalışma alanları, söz edilen türden deney yapılarına uygun değildir. Ama felsefe gibi doğrudan sözel veya matematiksel nitelikte disiplinlerde de deney yapma imkânı vardır. Bu tür disiplinlerdeki deneyler duyu organlarına pek ihtiyaç gerektirmeksizin neredeyse tümüyle zihinsel beceri ve yetkinlikler üzerine kurgulanır.

Düşünce deneyi” adı verilen bu türde –deneyi tasarlama, yürütme, sonuçlandırma ve değerlendirme süreçlerinde– örneğin “hayal gücü” çok önemli bir yetkinlik olarak yer alır. Bu konunun literatüründe yer alan, alışılmış biçimiyle ifade edersem, düşünce deneyi aklın (zihnin) laboratuarında gerçekleştirilir. Pek çok durumda düşünce deneyini gerçek yaşamda oluşturmak ve sınamak mümkün olmaz; ancak zihinsel olarak düşünülebilir, hayal edilebilir. Burada bir noktaya açıklık getirmem gerekir. Laboratuarda uygulamalı olarak deney yapabilen bilim dalları da düşünce deneyinden bir teknik olarak yararlanırlar. Teorik fizik bu konuda öncü rol oynar.

Düşünce Deneyi

Düşünce deneyi için teknik sayılabilecek tanımlama yapmadan önce bir örnek vermek, bu düşünsel aracın daha iyi anlaşılması yönünde yararlı olabilir. Havaya attığımız bir taş parçası yerçekimi nedeniyle Dünya’ya düşer. Yerçekimini çeşitli fiziksel deneyler yaparak ölçebiliriz. Bu deneyler aynı zamanda bize Dünya’dan uzaklaştıkça yerçekiminin zayıfladığını gösteriyor. Ay Dünya’nın etrafında yörüngede yerçekimi sayesinde kalıyor. Her göksel cismin kütlesel büyüklüğü ile orantılı çekim kuvveti var.

Bu kısa genel kültür bilgisini tekrarladıktan sonra düşünce deneyimizi kurabiliriz: “Ay’ı Dünya’nın yörüngesinde tutan, –Dünya’nınki çok daha etkili olmak üzere– her iki göksel cismin çekim kuvvetleridir. Diğer yandan Dünya’dan uzaklaştıkça yerçekimi zayıflar. Fakat varsayalım ki, Dünya’nın yerçekimi Dünya’dan uzaklaştıkça güçleniyor olsun. Böyle bir fiziksel yasa (gerçeklik) var olsaydı, Ay gibi göksel cisimler hâlâ Dünya’nın yörüngesinde dönüyor olur muydu?” Anlaşıldığı gibi; böyle bir gerçek fiziksel deney hazırlamak mümkün değildir. Bunu ancak aklımızın laboratuarında gerçekleştirebiliriz. Böyle bir deneyin sonuçlarını öngörmek, tartışmak ve değerlendirmek için açık ara en önemli yardımcı, aklımız (hayal etme gücümüz, zihinsel becerilerimiz) olacaktır.

Bu noktada düşünce deneyi ile ilgili ilk tanımlamayı yapabiliriz: Düşünce deneyi, hayali bir senaryoda tasvir edilen olay ve şartların gerçek olma ihtimali durumunda ne olacağı üzerine yargı ve yorumlar geliştirme faaliyetidir.

Galileo Galilei

Düşünce deneyi konusunda en bilinen örneklerden birisi İtalyan bilimci ve filozof Galileo Galilei’nin (1564-1642) Pisa Kulesi senaryosudur. Batı düşüncesinde Platon ile birlikte Antik Çağ’ın en önemli iki filozof ve bilimcisinden birisi kabul edilen Aristoteles (MÖ 384-322), (Galileo’dan 2000 yıl kadar önce) yerçekimi nedeniyle ağır cisimlerin daha hızlı düşeceğini öngörmüştü. 16’ncı yüzyıla kadar Aristoteles öngörüsü uyarınca bir cisim ne kadar ağır olursa, o kadar hızlı yere düşeceği düşünülüyordu. Galilei tüy, yaprak gibi cisimlerin yere daha yavaş düşmesinin nedeni olarak hava ile sürtünme olduğunu gösterdi. Sürtünmesiz ortamda bütün cisimlerin yere aynı hızda düşeceğini iddia etti, o dönemde bu savını kanıtlayacak bir gözlem yapma şartları yoktu. Teknolojinin geliştiği ileriki dönemlerde vakum (boşluk) şartlarında yapılan deneyler Galileo’yu doğrulayan sonuçlar verdi. Galileo’nun fiziksel deneme ve sınama yapmadan bunu öngörmesini sağlayan teknik, “düşünce deneyi” yaklaşımıdır.

Düşünce deneyi kavramının anlaşılması açısından Galileo’nun Pisa Kulesi deneyini kısaca hatırlatayım. Farklı ağırlıklarda aynı madenden yapılmış Ağır ve Hafif iki gülle düşünün. Galileo, gülleleri Pisa Kulesi’nin tepesinden aşağı atmayı hayal ettiği şöyle bir akıl yürütme yapar: “Aristoteles’in ağır olanın önce düşeceği öngörüsünün doğru olduğunu kabul edelim. Bu durumda önce Ağır düşer. Şimdi Ağır ve Hafif gülleleri küçük bir ip parçası ile bağlayalım. Bağlı gülleleri düşmeye bıraktığımızda; yavaş düşen Hafif gülle, Ağır’ı yavaşlatacağı için iki güllenin düşme süresi Ağır’ın düşme süresinden uzun olacaktır. Diğer yandan iki güllenin toplam (bağlı) ağırlığı Ağır’dan fazla olduğu için birlikte bırakıldığında Ağır’dan daha çabuk düşer. Burada bir çelişki var: Çünkü ‘bağlı güllerle birlikte bırakıldığında, Ağır’dan hem daha hızlı hem de daha yavaş düşer’ gibi bir sonuç çıkıyor. Bu durunda Aristoteles öngörüsü yanlış olmalıdır. Düşünce deneyinin bize verdiği sonuç Ağır, Hafif ve bağlı güllelerinin aynı zamanda düşmesi gerektiğidir.” Pisa Kulesi akıl yürütmesi, konunun özünü anlatması açısından düşünce deneyi için seçkin bir örnek oluşturur.

Zihinde Canlandırma ve Tahayyül

Okulda problem çözerken ya da herhangi bir sınavda işlem yapmak için kâğıt-kalem kullanımına izin verilmeyen durumları göz önüne getirin. Bu gibi durumlarda problemin çözümünü görmek için hayal ederek “zihinde canlandırma” yapmanız gerekir. Her zaman kâğıt-kalem veya yardımcı araç kullanma sınırlaması olmamakla birlikte düşünce deneyinin üzerinde yükseldiği temellerden birisi zihinde canlandırma becerisidir.

Problem çözme becerisi, çok yakından olmak üzere kişinin hayal yeteneği ile ilgilidir. Hayal etme (tahayyül) kişinin kendini başka yerde, başka zamanda ve rolde görebilmesi becerisidir. Kişi tahayyül yeteneği sayesinde daha önceden elde ettiği bilgi ve deneyimlere bağlı olarak hayallerini yeniden düzenleme niteliğine de sahiptir. Bu noktada düşünce deneyinin bir ‘boş kafa’ üretimi olmadığına dikkat çekilmesi gerekir. Düşünce deneyinin bir diğer temel dayanağı –güçlü sorgulama merakının yanında– kişinin daha önceden elde ettiği bilgi ve deneyim birikimidir. Yaşam ve evren hakkında yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan kişinin başarılı düşünce deneyleri tasarlaması ve akıl yürütmesi beklenemez. Beklenmemelidir de.

Düşünce deneyleri konusunda literatürde verilen örnekler çoğunlukla fen bilimleri ağırlıklıdır. Bu nedenle düşünce deneyi kavramını değerlendirirken, analitik düşüncenin ve mantığın öne çıktığı gibi bir yanlışa düşebiliriz. Düşünce deneyi tekniği, fen bilimleri yanında ağırlıklı olarak felsefe alanında kullanılır. Diğer yandan insan bilimlerinden sözlü-yazılı sanatlara kadar tüm bilim ve disiplinlerin kendi kurmacalarını yaratmak üzere düşünce deneylerinden yararlanacağını söyleyebiliriz. Başarılı düşünce deneyi oluşturma süreci, aklın analitik kullanımından yaratıcı duygusallığa ve üstün sezgi gücüne kadar çok zengin bir insani nitelikler toplamı gerektirir.

Naomi’nin Gerçeği

Kısaca hatırlayalım. Düşünce deneyi, hayali (kurmaca) bir senaryoda tanımlanan belirli bir durumun gerçekleşmesi halinde ne olacağı hakkında yargıya varmayı hedefleyen bir çalışmadır. Pek çok durumda “ya öyle olursa” sorusunun cevaplanması yorumlanması ve değerlendirilmesi yapılır. Genelde düşünce deneyi sürecinde akıl yürütme teknikleri, mantık ve matematikten yararlanılır. Düşünce deneyi doğal bilimler alanında etkin biçimde kullanılır. Diğer yandan felsefe disiplini, düşünce deneyi yaklaşımını kullanan alanlar arasında ilk sıralarda yer alır.

Felsefe disiplininin sorularından birisi gerçeğin ne olduğudur. Bu soruyu cevaplamak için –felsefi literatürden de görüleceği gibi– düşünce deneyi örnekleri sıklıkla kullanılmıştır. Bir felsefe profesörü ve düşünür olan Edmund Gettier, “gerçek” konusunda ilginç bir örneği 2001 yılında yazdığı bir makalede dile getirir. Bu örnek, gene bir İngiliz felsefeci olan Julian Baggini’nin “The Pig That Wants To Be Eaten” isimli kitabındaki diğer seçilmiş düşünce deneyi örnekleri arasında yer alır.

Baggini’nin kitabında yer alan, İngilizceden çevirdiğim örneği okuyalım: “Çok tuhaf bir karşılaşmaydı. Geçen hafta bir gün Naomi, aldığı kahvenin parasını öderken, hemen arkasındaki adam ceplerini karıştırdığı sırada anahtarlığını düşürdü. Naomi eğilip aldı, o sırada anahtarlıkta sallanan tavşan ayağı dikkatini çekti. Anahtarlığı adama verirken onun farklı, üçgene benzer soluk bir yüzü olduğunu fark etti. Adam, utangaç bir şekilde yüzü kızararak ‘Onu hep yanımda taşırım. Duygusal bir konu.’ dedi. Başkaca bir şey söylemedi.

Sonraki gün Naomi acı fren ve kötü düşme sesini duyduğunda, caddeden karşıya geçmek üzereydi. Düşünmeye zaman kalmadan kalabalık ile birlikte kaza sahnesine sürüklendi. Kaza kurbanına baktığında, aynı soluk ve üçgen şekilli yüzü fark etti. Bir doktor kazazedeyi inceliyordu: ‘Ölmüş.’

Polis, tanık olarak ifade vermesini istedi: ‘Bütün bildiğim, dün kafede bir kahve satın aldığı ve yanında anahtarlığına takılı bir tavşan ayağı taşıdığıdır.’ Bu anlatılanlar zaten polis tarafından da doğrulandı.

Beş gün sonra Naomi gene kahve kuyruğunda iken, arkasını döndüğünde aynı adama benzeyen kişiyi gördüğünde yüksek sesle çığlık attı. Adam onun çığlığını fark etti; ama pek şaşırmışa benzemiyordu. ‘İkiz kardeşim olduğunu sandınız, değil mi?’ dedi. Naomi başıyla onayladı. ‘Kazadan beri böyle davranan ilk siz değilsiniz. Aynı kafeye gelişimiz; ama birbirimizi iyi tanımadığımız için olmalı.’ dedi.

Adam konuşurken, Naomi adamın elindeki anahtarlıkta sallanan tavşan ayağına dikkat etti. Adam buna da şaşırmış görünmüyordu: “Anneleri bilirsiniz. Çocuklarına eşit davranmayı severler.

Tüm bu yaşananlar Naomi’yi endişelendirdi. Daha sonra sakinleştiğinde onu rahatsız eden konu, polise gerçeği anlatmamış olduğuydu.

Şimdi örnek olay ile ilgili soruyu soralım. Naomi’nin polise söylediği “Tüm bildiğim, dün o kafede adamın bir kahve aldığı ve yanındaki anahtarlıkta her zaman bir tavşan ayağı taşıdığıdır” idi. Her iki olay da doğru görünüyor. Diğer yandan Naomi polise gerçeği anlatmadığı konusundaki sezgisinde haklı mıdır? Bu sezginin nedeni nedir? Naomi anlattıklarının gerçek olduğunu söylediğinde haklı mıydı? Gerçek bu muydu? Duyularımız ve önceki deneyimlerimiz bizi gerçek(ler) konusunda yanıltabilir mi?

Felsefe alanında düşünce deneyleri bu disiplinin mensupları tarafından genellikle bir kavramsal analiz aracı olarak kullanılır. Yukarıda anlatılan hayali olay da felsefi düşünce deneyi konusunda seçkin örneklerden birisidir.

Ünlü Kemancı

Judith Thomson (1929- ….) Amerikalı ahlak felsefecisi ve metafizikçidir. Ahlaki nesnelliği savunması, ahlaki haklara verdiği önem, ‘iyi’ teriminin eksik tanımlılığı ve felsefi konularda düşünce deneylerini kullanımı ile tanınır. 1971 yılında yazdığı bir makalede kullandığı düşünce deneyi, bu tekniğin etkileyici örneklerinden birisi olarak kabul edilir.

Tartışmalar yaratmış olan makalenin konusu bir yana, düşünce deneyinin kurgulanmasına bakalım: “Bir sabah uyandığınızda kendinizi bilinci yerinde olmayan bir kemancı ile aynı yatakta sırt sırta yatar halde buluyorsunuz. Bilinci yerinde olmayan ünlü bir kemancı… Kendisinde ölümcül bir böbrek hastalığı tespit edilmiş ve Müzik Severler Derneği’nin mevcut tıbbi kayıtlarda yaptıkları incelemelere göre siz ona yardımcı olabilecek doğru kan türüne sahip tek kişisiniz. Bu nedenle sizi kaçırdılar ve dün gece kemancının dolaşım sistemi sizinkine ilişkilendirildi; böylece böbrekleriniz sizinki ile birlikte kemancının kanındaki zararlı maddeleri süzmek için kullanılıyor. Hastanenin yöneticisi size ‘Üzgünüm, bunu size Müzik Severler Derneği yaptı. Bilseydik izin vermezdik. Fakat yaptılar, kemancı şu an size bağlı durumda. Sizi ayırmak onu öldürecek. Çok da önemsemeyin; bu, sadece dokuz ay sürecek bir şey. O süre sonunda iyileşecek ve sonra sizi güvenli bir şekilde ayırabiliriz.’

Ne yapmalısınız? Kemancının hayatını kurtarmak üzere –büyük bir fedakârlık yaparak– dokuz ay bu şekilde yaşamayı sürdürmeye zorunlu musunuz? Cevabınız “Hayır” olabilir; çünkü böyle bir durumu kabul etmek zorunda değilsiniz. Diğer yandan “Evet” diyebilirsiniz; çünkü kemancının yaşamaya hakkı var ve onu kurtarabilecek yegâne kişisiniz. Böyle bir fedakârlık yapmak zorunda olmasanız bile yaptığınızda ahlaki kahraman kabul edileceksiniz.

Örneğin bir hamile kadının durumuna benzeyişi açıktır. Dölütü temsil eden ünlü ve başarılı kemancının yaşamaya hakkı vardır ve bunu gerçekleştirebilecek olan kişi hamile annedir. Düşünce deneyinin yaptığı, yaşam hakkı ile bu yaşam hakkını var etmek için ‘ödenmesi gereken bedel’ kavramları arasındaki durumu ortaya koymaktır. Acaba yaşam hakkı, bu amaçla bir başka bedeni kullanma hakkını gerektirir mi? Makalenin yazılmasından bu yana yarım yüzyıla zaman geçmesine rağmen bu soru önümüzdeki on yıllarda değişip çeşitlenebilen görünümlerle tekrar karşımıza gelebilir.

Yukarıda aktardığım örnek, Judith Thomson’ın 1971’de yayınlanan “Kürtajın Bir Savunusu” isimli makalesinde yer alır. Makale, dölütün varlığı karşısında hamile kadının kendi bedenini denetleme, kürtaj hakkı, bireysel yaşam destek birimlerinin denetimi konularını tartışır. Makalede yer alan ahlak felsefesi esaslı düşünce deneyi, kürtaj gibi kritik ve sık tartışılan bir konuda bu düşünsel tekniğin ne denli etkili kullanılabileceğine ilişkin başarılı bir örnek kabul edilir.

Düşünce Deneyine Yeniden Bakış

Yukarıda verdiğim örnek, bir kez daha düşünce deneyi yaklaşımının gücünü ve etkinliğini sergilemeyi hedefliyor. Düşünce deneyleri, sanal senaryolar içinde bizi dünya hakkında yeni bilgilere ulaştıran, çok yönlü sonuç çıkarmaların sistematik süreçleridir. Bir düşünce deneyinde bir bilgisizlik durumundan başlar, düşünür, seçenekleri tartışır ve hiçbir yeni deneysel veri olmadan (önceki bilgi ve deneyimlerimizin ışığında) yeni bilgiler ediniriz.

Evren, insan ve yaşam hakkında bilgi ve deneyimimiz arttıkça yeni bilgilere erişim için duyularımızın artık yeterli olmadığını fark ediyoruz. Böyle bir durumda teknolojik birikimin sağladıkları yanında aklı ve sezgi gücünü daha etkili kullanmak gerekiyor. Yaşam kültürü olarak geldiğimiz noktada duyuların ötesine geçebilmenin alternatif düşünsel araçlarından birisi olarak düşünce deneyleri yararlı olabilir.

Cehalet Perdesi

John Rawls (1921-2002) ahlak ve siyaset felsefesi alanlarındaki seçkinliği ile bilinen Amerikalı bir filozoftur. Başyapıtı 1971 yılında yayınladığı, özgürlük ve eşitlik kavramları ile birlikte adalet teorisini anlattığı “A Theory of Justice” isimli kitabıdır. Daha önce kendisinden söz ettiğim Julian Baggini gene daha önce anılan kitabında Rawls’ın başyapıtının üçüncü bölümünden esinlenen bir düşünce deneyini anlatır.

Baggini’nin “Cehalet Perdesi” olarak isimlendirdiği düşünce deneyi şöyledir: “Mars’taki koloniye gitmek ve orada yaşamak gibi tuhaf bir görev için halktan 20 kişi seçilmiştir. Konaklama, yiyecek, içecek ve bazı lüks nesneler de dâhil olmak üzere kızıl gezegende (Mars’ta) bir dizi emtia bulunacaktır. Kişilerin, yola çıkmadan önce bu malların nasıl (hangi esasa göre) dağıtılacağına karar vermeleri gerekmektedir. Fakat kritik biçimde kolonide hangi çok önemli görevlerin kendilerini beklediğini bilmemektedirler. Tüm işlerin elle (manüel) yapılması gerekebilir ya da hiç gerekmeyebilir. Yüksek zekâ gerektirebilir ya da zihinsel beceri kullanımına daha az ihtiyacı olanlara uygun olabilir.

İlk öneri her şeyin eşit olarak paylaştırılması yönündeydi. Kişilerin yeteneklerine veya ihtiyaçlarına göre eşit dağıtılabilirdi. Fakat daha sonra birisi itiraz etti. Eğer yapılacak çok fazla iş varsa ve birisi kendi payına düşeni yapmak istemezse, onu pastanın bir parçası ile ödüllendirmek haksızlık olmaz mıydı? Katılımı sağlamak için bir dürtü olması gerekmez miydi?

İtiraz kabul edildi, ama bu durumda çok daha fazla yeni problem ortaya çıkmış görünüyordu. Adalet herkese aynısını vermek anlamına gelmiyor gibi göründü. O zaman adalet ne anlama geliyordu ki?

Düşünce deneyindeki 20 kişiyi toplum ve paylaşılacak malları da ulusal hâsıla olarak düşündüğümüzde, ekonominin adil bölüşüm sorunu ile karşı karşıya geliyoruz. Bir liberal demokrat olan siyaset felsefecisi Rawls, kendi kitabında ve sonraki çalışmalarında bu düşünce deneyinin sonuçlarına ilişkin tartışmayı yapıyor ve görüşlerini belirliyor. Baggini’nin kitabında da konunun kısa bir tartışması var. Bu deneyi özetlemekteki amaç, ekonominin bölüşüm problemi gibi ekonomik, sosyal ve politik bir konunun nasıl bir düşünce deneyi olarak formüle edileceğini örneklemektir.

Düşünce Deneyi Kurmak

Düşünce deneyi iyi bilinmesi gereken bazı özelliklere sahiptir. Öncelikle bir kısmı bağımsız deneysel gözlemlerle kanıtlanmış bilgi ve deneyime gerek duyulur. Deneyi oluşturan –hayali de olsa– şartların açık biçimde tanımlanması gerekir. Çünkü deney, özü gereği tekrarlanabilir olmalıdır. Deneyde nedenler ve sonuçlar (bir başka deyişle bağımlı ve bağımsız değişkenler) birbirine karıştırılmadan sağlam biçimde tanımlanmalıdır. Düşünsel deneyin arka planında bir teori var olmalı ve deneyin sonuçları bu teori bağlamında tartışılabilmelidir.

Düşünce deneyi süreci ise altı aşamadan meydana gelir. Birinci aşamada bir varsayım (hipotez) veya soru ortaya atılır. (Yukarıdaki örneği hatırlatır biçimde “Eşit bölüşüm, adil bölüşüm anlamına mı gelir?” türünden bir soru sorabiliriz.)  İkinci aşamada bu varsayımın veya sorunun yer alacağı hayali bir dünya gerekli tüm unsurlarıyla birlikte yaratılır. Üçüncü olarak düşünce deneyi, bir gerçek deney hassasiyeti ile tasarlanır. Daha sonra sıra, düşünce deneyinin yürütülmesine gelir. İhtiyaca göre deneyle ilgili olarak seçilmiş kişilerden oluşan katılımlı bir tartışma grubu oluşturmak gerekebilir. (Örneğin okulda anket türünde bir soruşturma yapılacaksa, bu çalışmaya katılacak öğrenciler seçilir ve düşünce deneyine katılmaları sağlanır, sonuçlar kayda geçirilir.) Beşinci aşamada mantık ve akıl yürütme yaklaşımları kullanılarak elde edilen veriler değerlendirilir, yorumlanır. Son olarak ise bir sonuca varılır.

Düşünce deneyinin yukarıda özetlediğim özellikleri ve aşamaları değişebilen kurgularda bir araya gelerek farklı düşünce deneyi türlerini ve örneklerini oluşturur. Konuyla ilgili literatürde bunlar ayrıntılı biçimde ele alınmakla birlikte önemli olan, çeşitli alan ve disiplinlerde yeni düşünce deneyleri oluşturabilmektir. Düşünce deneyi, insanın düşünme becerilerini geliştirme imkânlarına sahip değerli bir yaklaşımdır.

Gürcan Banger

( Toplam ziyaret sayısı: 1.575 , bugünkü ziyaret sayısı: 2 )

About Gürcan Banger

GÜRCAN BANGER elektrik yüksek mühendisi, danışman ve yazardır. Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü olarak görev yaptı. Halen ICI Teknoloji A.Ş. danışmanı ve danışma kurulu üyesidir. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak blogunda (http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. KİTAPLARINDAN BAZILARI: Gürcan Banger, "En Uzak Şehir", öyküler, Yol Akademi Yayınevi, 2023 Gürcan Banger, "Yeni Teknolojiler, Dijital Dönüşüm ve İş Modelleri", Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Hayat Esnaf Lokantası", öyküler, Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri", Dorlion Yayınları, 2019, Ankara. Gürcan Banger, "Endüstri 4.0 Uygulama ve Dönüşüm Rehberi", Dorlion Yayınları, 2018. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 – Ekstra”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Aşkın Anlamlar Kitabı”, Dorlion Yayınları, Eylül 2017, Ankara. Gürcan Banger, “Sivil Toplum Örgütleri İçin Yönetişim Rehberi”, STGM Yayınları, 2011, Ankara. Gürcan Banger, “Eskişehir'in Şifalı Sıcak Su Zenginliği”, Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, 2002. Gürcan Banger, “Siyasal Kalite: Siyasal Kalite Yönetimi”, Bilim Teknik Yayınevi, 2000, İstanbul Gürcan Banger, “C/C++ ve Nesneye Yönelik Programlama”, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Gürcan Banger, “Pascal: Borland / Turbo 4, 4.5, 5,5, 6,7 ve 7.01”, Bilim Teknik Yayınevi, 1999, İstanbul Gürcan Banger, “Siyasetin Mimarisi”, Ant Matbaacılık Yayıncılık, Haziran 1995, Eskişehir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.