Bilişim, otomasyon, robotik, iletişim ve İnternet teknolojilerindeki hızlı gelişmeler pek çok kişinin “Gelecekte insan nerede olacak? İnsanın yerini makineler mi alacak?” türünde sorular sormasına neden oluyor. İnsanın yaşam ve iş geleceği açısından ‘paniğe kapılmamanın’ yolu insan ve makinanın konumlarını doğru kavramaktan geçiyor. İnsan tarihsel gelişim içerisinde onun akıl ve becerilerine ihtiyaç kalmayan sıradan ve tekrarlı işleri (operasyonları) giderek makinelere bırakıyor. Bu cihazların başarılı olamadıkları alanlarda ise insanın aklına ve müdahalesine gerek olacak.
İnsan ve Makine
Diğer yandan bilişim ve otomasyon teknolojileri sayesinde daha ‘yetenekli’ hale gelen makineler ile insan zekâsını karıştırmamak gerekiyor. Bilgisayarlı makinelerin büyük bir hız ve hassasiyetle yaptığı işler tam olarak tanımlanabilen, programlanabilen ve tekrarlılık özelliği olan faaliyetlerdir. Henüz insan zekâsının temel özelliği olan yaratıcılık ve yenilikçilik niteliği makineler tarafından başarılabilir halde değil. Bunun mümkün olup olmadığı veya ne zaman ve nasıl gerçekleşebileceği konusunda elimizde yeterli ipucu olmadığını söyleyebiliriz. İnsanın kendi zekâsının gizemlerini açığa kavuşturmak için çok çalışmaya ve zaman ihtiyacı var. Özetle; görkemli bilgisayar programları veya animasyonlu oyunlar bizi şaşırtabilir ama insanın temel özelliği olan düşünebilme özelliği henüz makinelerde ‘yeniden yaratılabilmiş’ değil.
Makinelere devrettiğimiz işler dışında kalan yaratı ve yenilikçilik işleri her zaman için insan yetenek ve yetkinliklerine ihtiyaç duyacaktır. Sıradan işleri yapabilecek düşük niteliklere sahip insan profilinin daha az ilgi çekici olacağını öngörebiliriz. Diğer yandan yaratıcılık, yenilikçilik, tasarım, geliştirme, eleştirel düşünce, duygu temelli fikir oluşturma (deneyimi duygusal olarak anlamlandırma) gibi alanlarda giderek artan oranlarda insan varlığına ihtiyacı açığa çıkacak.
Sosyal Sermaye, Sosyal Zekâ
Bir kişi veya kuruluş olarak sahip olduğunuz finans olanakları ile fabrika, makineler ve bina gibi varlıklar sizin geleneksel ekonomik sermayenizdir. Sizin veya çalışanlarınızın eğitim, bilgi, deneyim ve beceri nitelikleri beşeri sermayenizi oluşturur. Özgüven, başkalarına karşı güven, iyimserlik, problem çözme performansı ve güçlüklerle mücadele etme azmi gibi özellikler ise sizin psikolojik sermayeniz olarak kabul edilir. Son olarak; güven oluşturma ve ilişki kurma beceriniz, mevcut ilişki ve işbirlikleriniz, ağ oluşturma veya ağlarda (örneğin kümelenmelerde) yer almaya yatkınlığınız ile arkadaş eko-sisteminiz kişi veya kuruluş olarak sosyal sermayeniz olarak isimlendirilir.
21’inci yüzyılın yaşam ve iş dünyasının anahtar kavramlarından birisi işbirliğidir. Bu kavramı ortak çalışma, kolektif yaratma, birlikte üretme veya tedarik zincirini paylaşma şeklinde örnekleyebilir ve genişletebiliriz. İşbirliğinin temel dayanağı ise kişinin veya kuruluşun sosyal sermaye nitelikleridir. Bu alanda kendisini geliştirebilmiş birey ve örgütler yeni çağın gerektirdiği becerilerden birisine sahip demektir. Sosyal sermaye olgusunu bireyler açısından okuduğumuzda ise kişinin sosyal zekâya sahip olup olmadığı şeklinde yorumlayabiliriz.
Sosyal sermaye ve sosyal zekâ unsurlarının önemi çok kültürlülük ile birlikte düşünüldüğünde daha da öne çıkar. Küreselleşme olgusunun değişik ulusal, etnik, kültürel veya dinsel kökenlerden gelen kişileri aynı yaşam veya iş çatısı altında buluşturacağını kavramaya başladık. Bir yandan kişiler yaşam ve iş nedenleri ile başka ülkelere göçerken şirketler de tasarım, ar-ge, üretim veya pazarlama amaçları ile merkezlerinden farklı ülkelerde şubeler açıyorlar. Bu bağlamda farklı ülkelerde çeşitli kültürlerden insanlarla çalışmanın temel gereklerinden birisi sosyal zekâ özniteliğini geliştirmek olmalıdır.
Değişen İstihdam Şartları
Değişen küresel şartlar iş dünyasında yer almak ve başarılı olmak için gerekli becerileri de çeşitlendiriyor. Bilişim ve otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler iş modellerini farklılaştırırken geleneksel becerilerin yanına yenilerinin eklenmesini gerektiriyor. Sıradan operasyonel işleri giderek ‘otomatikleşen’ makinelerin yaptığı (ve yapacağı) hatırlanırsa insana beynini kullanmayı, duyu çözümlemeyi ve yorumlayıp değerlendirmeyi gerektiren işler kalıyor (kalacak).
İş dünyasının muhtemel yeni şartlarını öğrenmek için gelişmiş ülkelerin ekonomilerindeki değişime göz atmak daima yararlı olmuştur. Küreselleşmenin etkilerinin iş yaşamındaki değişimi yaygınlaştırma özelliğini dikkate aldığımızda bu türden göz atmaların yararı açıkça ortaya çıkar.
Örneğin ABD’de MIT’den Prof. David Autor tarafından istihdam ve iş fırsatları konusunda yapılan –ve son otuz yılı kapsayan– bir çalışma değişen şartları ortaya koyan önemli ipuçları veriyor. Bu çalışmanın sonuçlarına göre orta beceri düzeyinde beyaz ve mavi yakalı iş fırsatları azalıyor. Bu durumun iki nedeni olarak sıradan operasyonel işlerin otomasyona devredilmesi ile bu türden işlerin başka ülkelere kaydırılması (offshoring) gösteriliyor.
Raporun küresel değişime bakılarak beklenen bir sonucu ise yüksek beceri gerektiren, yüksek ücretli teknik ve yönetsel iş fırsatlarındaki artış olarak görünüyor. Bu gruba giren işler büyük oranda (bedensel dışı) soyut ve analitik rol, fonksiyon ve görevlerden oluşuyor. Diğer yandan bu durum bilimsel ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak artan ve çeşitlenen nitelikli eğitim ihtiyacını da ima ediyor.
İş fırsatları konusundaki gözlemler bir diğer yoğunlaşmanın düşük beceri gerektiren düşük ücretli ve elle yapılan işlerde olduğunu ortaya koyuyor. Prof. Autor bu tür işler arasında temizlik görevlisi, evde sağlık yardımcısı, kişisel bakımcı, inşaat işçisi, güvenlik görevlisi, motorlu taşıt sürücüsü veya garson gibi pozisyonları sayıyor. Bu tür işlerde çalışanların fiziksel olarak ehil ve çoğu durumda konuşma dili temelinde iletişim becerisine sahip olmaları gerekiyor. Bu da en azından lise mezunu olmaları anlamına geliyor.
Özetlersek; Prof. Autor küresel gelişmelerden indirgeyebileceğimiz bir olguyu ABD ekonomisinde yaptığı bir araştırma ile doğruluyor. İş fırsatları, teknolojik ilerlemenin de bir sonucu olarak geleceğe doğru iki farklı odakta toplanıyor: Çok yüksek nitelikli ve düşük becerili iş fırsatları… Her iki odağın özellikleri de hızlı düşünme ve ivedi tepki verme konusunda yetkinlik gerektiriyor. Prof. Autor bunu “durumsal uyarlılık” olarak isimlendiriyor.
Ne Yapılmalı?
ABD ekonomisi üzerine yapılan bu çalışma gelişmekte olan ekonomiler için bazı ipuçları veriyor olabilir. Bu nedenle küresel yayılma etkisini göz önünde bulundurarak bu çalışmanın sonuçlarının değerlendirilmesine dikkat etmek uygun olur.
Birincisi; değişen teknolojik şartlara ve iş dünyası gereklerine bağlı olarak genç bireylerin daha nitelikli eğitime teşvik edilmeleri gerekir. İkinci olarak orta öğrenim düzeyinde iyileştirmeler yapılmalıdır. Üçüncüsü; eğitimciler ve politika yapıcılar, –mevcut veya müstakbel– düşük beceri gerektiren hizmet işlerinde çalışanların beceri ve gelir düzeylerini yükseltmek üzere eğitim programları düzenlemelidir. Son olarak; enerji, çevre ve sağlık bakımı gibi artan iş fırsatlarını daha iyi değerlendirmek için ar-ge ve altyapı çalışmaları yapılmalıdır.
Kültürel Beceri İhtiyacı
Küreselleşmenin sonuçlarından birisinin iş dünyasında ve istihdamda kültürel çeşitlilik olacak. Bu olgunun basit yorumu şirketlerin başka ülkelerde yeni şubeler açmaları yanında çalışanların farklı ülkelerdeki işletmelerde daha yüksek oranda görev alacak olmaları şeklindedir. Bir başka deyişle hem şirketler hem de çalışanlar –küreselleşmenin birer unsuru olarak– giderek artan oranlarda farklı ulusal, etnik, kültürel ve dinsel ortamlarda iş görecekler.
Farklı ortamlarda iş görmenin bazı gerekleri –örneğin çalışanlar için iş becerileri– olması gerektiği ortadadır. Bunlar arasında –bir ya da daha fazla yabancı dil olmak üzere– dilsel beceri, farklı ortamlara uyum sağlama becerisi ile yeni ve farklı olanı hissedip uygun biçimde tepki verme becerisini sayabiliriz. Bunların toplamına genel anlamda ‘farklı kültürel ortamlarda çalışabilme yeteneği’ diyebiliriz.
Geleceğin iş dünyasında kendi ülkenizde çalışıyor olsanız bile kültürel çeşitlilik temelli becerilere (kültürler arası yeterlilik becerilerine) sahip olmanız gerekecektir. Bunun nedeni kültürel çeşitliliğin yaratıcı ve yenilikçi (inovatif) süreçlere olan katkısıdır. Michigan Ünivesitesi’nden Prof. Scott E. Page “Fark – The Difference” isimli kitabına temel olan araştırmasında çeşitliliğin daha iyi gruplar, firmalar, okullar ve toplumlar yarattığını ifade ediyor.
Prof. Page’in araştırmasına göre değişik yaş, beceri, disiplin, çalışma ve düşünme tarzlarına sahip kişilerden oluşan takımlar daha yüksek zekâ ve yenilikçi (inovatif) yetenek sergiliyorlar. Araştırma sonuçları benzer farklı bakış açısı ve beceri düzeyinde kişilerle oluşturulan çalışma grupları zihinsel tarzları aynı olan bireylerden oluşanlara oranla çok daha başarılı oluyorlar.
İnsan dünyayı öğrenmede kullandığı en etkili araçların başında “kıyaslama (benchmarking)” gelir. Kişi karşılaştırmalar yaparak farklılıkları öğrenir. Kültürel çeşitliliğin yaratıcı ve inovatif düşünceyi geliştirmedeki katkısı da bu temel insan özelliğinden kaynaklanıyor olabilir. Kültürel çeşitliliğin sağladığı farklı düşünce ve yaklaşımlara tanık olma sayesinde fırsatları ve ihtimalleri görmek daha kolay hale geliyor. Çeşitliliğe sahip ortamlarda yetenekli ‘ben’ ile yetenekli ‘onlar’ bütünleşerek kolektif üretimi gerçekleştirecek yetenekli ‘biz’ haline dönüşüyor. ‘Ben’ ve ‘onlar’ birlikteliği ile oluşan (kültürel çeşitliliğe sahip) kolektif üretim tarzı, Küresel Çağ’ın diğer yönelimleri olan işbirliği ve uluslararasılaşma ile de uyumludur.
Farklar
Dünyayı kıyaslamalarla kavrarız. Işığı ve gölgeyi, sıcağı ve soğuğu, acıyı ve tatlıyı karşılaştırmalarla öğreniriz. Müziği yapan notalar (sesler) değil, onlar arasındaki farklılıklardır. Her şeyin birbirine benzediği bir dünya ne kadar monoton ve sıkıcı olurdu?
Farklı ulus, kültür, etnik köken veya inanç temelinde insanları birlikte üretmek ve yenilik yapmak üzere bir araya getiren (getirecek) kültürel çeşitlilik olgusu yeni türden bir “farklılıklar bilimi” kuruyor. Bu yeni çağın önemli olgu ve bulgularından birisidir. Bu nedenle çeşitlilik karşısında uyum becerisi, önümüzdeki on yılın önemli beceri gereklerinden biri olacaktır.
Takımlarda yer alan çalışanların, hedefleri ve öncelikleri paylaşmak üzere karşılıklı farkları anlamak ve bunlara uygun biçimde tepki vermek amacıyla beceri geliştirmeleri gerekecek. Yeni dönemin en önemli özelliklerinden birisinin ilişki ve iletişimi geliştirmek olmasını da bu bağlamda düşünmek uygun olur.
Verilere Dayalı Akıllı Karar Verme
Her küresel değişim başka alanlarda yeni etkiler yaratıyor. Hatta bu etkiler zamanla yeni değişimlere yol açmak üzere nedenlere dönüşüyor. Bugün bizi çok şaşırtmayan teknolojik gelişmelerin gelecekte nasıl sonuçlar vereceğini kolayca kavrayamadığımız zamanlar oluyor.
Otomasyon teknolojilerindeki ilerlemeler sonucu sıradan (programlanabilir, tekrarlanabilir) operasyonel işlerin makineler tarafından yapılacağını öngörebiliyoruz. Böylece bir rutine bağlanması mümkün olmayan karmaşık işlerin ise insanlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekecek. Bu da bireylerin yüksek nitelikli düşünme becerilerini geliştirmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu duruma miktar ve çeşitlilik olarak giderek artan bilginin ayıklanması, işlenmesi ve değerlendirilmesi ihtiyacı eşlik edecek. Bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak bilişim donanımının ve yazılım araçlarının gelişeceğini, kullanımı daha kolay arayüzlerin oluşacağını öngörebiliriz. Gene bu bağlamda karar verme süreçlerini kolaylaştırmak üzere simülasyona (benzetime) imkân tanıyan yeni yöntem, teknik ve araçların geliştirilme ihtiyacı ortaya çıkıyor. Özetle; önümüzdeki dönemde verilere dayalı karar verme ve yönetim sistemleri öne çıkacak; bu amaçla ‘ünlü’ ofis yazılımlarından çok daha ‘yetenekli’ uygulamaları kullanacağız.
İşi Yeniden Tasarlamak
Veri alma, bilişim, otomasyon, robotik ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin örgütsel yapıların, iş yapma biçimlerinin ve iş süreçlerinin değişimine neden olmasını bekleyebiliriz. Bu değişimin temel eksenlerinden birisi mevcut olandan daha verimli biçimde istenen sonuçlara ulaşmak olacak. Buna genel anlamda ‘iş yapma ikliminin yeniden tasarlanması’ diyebiliriz.
ABD’de Salk Enstitüsü Genetik Laboratuvarı’nda merkezi sinir sistemi, esneklik ve uyarlılık üzerine çalışmalar yapan Dr. Fred Gage, iş ortamının değiştirilmesi ile ilgili olarak “Ortamı değiştir, beyni değiştir, davranışı değiştir” diyor. Gerçekten gelişmiş ekonomilerde çalışma mekânı ile işin gerektirdiği yetenek ve yetkinlikler arasındaki ilişki üzerine yapılan anketler ortamın önemini açıkça ortaya koyuyor. Özetle; geleceğin çalışanları, görevin gerektirdiği düşünme ve üretme şartlarını dikkate alarak başarılarını yükseltecek ‘geliştirilmiş ortamlarda’ iş görecekler.
Ortamların Değişimi
Bilişim, iletişim ve İnternet alanlarındaki yenilikler, çalışma mekânını fiziksel olanın ötesine taşıyarak mevcut olana yeni sanal bir iş ortamı ekledi. Böylece kurum içi İntranet veya uzak mesafeli İnternet gibi ortamlarda sanal çalışma takımları kurma ve sanal işbirlikleri yapma olanağı ortaya çıktı. Bu tür ortamlar sıradan işlerden ar-ge, ür-ge ve tasarım gibi özel bilgi ve beceriler gerektiren konulara kadar pek çok alanda kullanılmaya başladı; bu yönelimin yaygınlaştığını izleyeceğiz.
Diğer yandan sanal iş ortamlarının oluşması –ihtiyaç duyulan donanım ve yazılımlar yanında– geleceğin çalışanlarının bunlara uygun beceri gelişimlerini zorunlu kılıyor. Yeni türden gereklerin, tümü sanal ortama özgü olmak üzere etkin bilişim kullanımı, liderlik, takım yönetimi, hedef belirleme, motivasyon, geri bildirim, raporlama gibi beceriler olduğunu söyleyebiliriz.
Disiplinler Arası Bağlantı
Değişik yaş, cinsiyet ve kültür ortamlarından bireylerle oluşan çalışma takımlarının yaratıcı ve yenilikçi düşünme üretkenliği konusundaki başarılarını biliyoruz. Bunun –kültürel çeşitliliğin yayılımı ile birlikte– geleceğe doğru yaygınlaşacağına kuşku yok. Diğer yandan geleceğin sorunları, hızlı çözüm bekleyen ve daha karmaşık olanlardan oluşacak.
Karmaşık problemler ise birden fazla bilim ve disiplinin katılımı ile ele alınmasını gerektirecek. Bu ihtiyacın ortaya çıkardığı bir yeni durum var: Çalışanın belli bir alanda uzmanlığı yanında ilgili başka alanlarda da bilgi ve görüş sahibi olması… Bu öngörü, geleceğin çalışanlarının öğrenmeye karşı meraklı, ilgili ve istekli olmalarını gerektiriyor. Hiç kuşkusuz; kamunun, toplumun ve şirketlerin, çalışanların bu ihtiyaçlarını karşılayacak imkânları yaratması gereğini belirtmeliyiz. Gelecek çağda tek bir dalda uzmanlaşmış bireyler yerine matematik bilen biyologlar, biyoloji konusunda bilgi ve bakış sahibi matematikçiler, sosyal bilimler konusunda yetkin mühendisler, yaratıcılığını analitik becerilerle donatmış sanatçılar göreceğiz.
Yeni Medya Kültürü
20’nci yüzyılın son çeyreğinden bu yana bilginin artan öneminden ve üretim faktörleri arasında güçlenen konumundan söz ediyoruz. Bilgi miktarı ve çeşitliliği artarken diğer yandan bilgiyi aktaracak yeni iletişim kanalları da gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Geleneksel araçlar geçmişteki görkemli pozisyonlarını kaybederken yeni türden medya, farklılaşan yöntem ve tekniklerle günlük yaşamda ve iş dünyasında yerini alıyor.
Günümüzde sosyal medyanın ağırlığını hissetmemek mümkün değil. Facebook, Twitter benzeri ortamlar tüm dünyada bireylerin ve kuruluşların günlük yaşamlarının bir parçası haline geldi. Artık herkesin kendi İnternet sitesinin olması asla şaşırtıcı değil; “günce (blog)” adı verilen ortamlarda çok farklı konularda kişisel veya kurumsal görüşleri yazmak ve yaymak imkân dâhilinde. YouTube isimli İnternet ortamındaki video türü ürünler bir TV veya radyo kanalının sağlayabileceğinin çok ötesinde zenginliğe sahip – öyle ki burada yer alan sunumlar TV kuşakları ve programlarını dahi etkisi altına almış durumda.
Donanım, yöntem, araç ve uygulama olarak zenginleşen bu kültürün önümüzdeki on yıl içerisinde iş yaşamını doğrudan değiştirecek olmasını olağan kabul etmek gerekiyor. Artık toplantıların vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş projeksiyon makinesi ve MS PowerPoint sunumunun yerini önümüzdeki dönemde –doğrudan İnternet destekli– çok farklı cihazlar ile dinamik, esnek ve uyarlı uygulamalar alacak.
Bu gelişmeler çerçevesinde geleceğin çalışanlarından yeni beklentilerden birisi bu tür medya için içerik üretme ve geliştirme olacak. Günümüzde kâğıt üzerinde sunulan raporların okunması ve değerlendirilmesi becerisinin yerini ise video ortamındaki belgelerin anlaşılması ve çözümlenmesi alacak. Aynı şekilde çalışanlar kendi raporlamalarını geliştirilmiş video ortamlarında gerçekleştirecekler. Dolayısıyla tüm bunları gerçekleştirmek için bilişim alanında –kolay kullanımlı ve zengin imkânlara sahip olan– video işleyen yeni yazılımlara ihtiyaç duyulacak.
Artan Bilgi Yükü
Sanayi Çağı’ndan Küresel Çağ’a geçerken bilgi alanının ‘darboğazı’ da değişti. Bilgi Çağı öncesinin sorunu zaten miktar ve çeşitlilik olarak sınırlı olan bilgiye erişmek idi. Günümüzde ise sorun, her anlamda büyümekte olan bilgi hacminin içinden gerekli olanları ayıklamak biçiminde görünüyor çünkü enformasyon ve dezenformasyon (yanlış, hatalı veya kötü niyetli bilgi) benzer kanallı kullanarak aynı hızlarda yayılıyor.
Sorun, yoğun veri, enformasyon ve bilgi akışının içinden doğru ve yararlı olanı ayıklamakla bitmiyor. Aynı zamanda filtre edilmiş olanlara dayalı olarak doğru analiz ve değerlendirmeleri yapabilmek gerekiyor. Büyük veri (big data) ve analitikler (analytics) gibi yeni çalışma konularının gündeme gelmesinin arkasında giderek debisi artan mevcut bilgi akışından elde edilen yararlı bilgileri sonuçlara dönüştürebilme beklentisi var. Bu durum, bireyin bilişsel yetkinliğini geliştirmesini zorunlu kılıyor.
Geleceğin çalışanları, yukarıda özetlenen ağır bilişsel yük ile baş edebilecek becerilere sahip olmak zorundalar. Bu ihtiyaç, aynı zamanda yeni emekçilerin bu becerileri uygulamaya dönüştürmek için donanmaları gereken gerekli yöntem ve teknikler yanında bilişsel donanım ve yazılımı kullanmayı bilmelerini de zorunlu kılıyor. Öyle sanıyorum ki; karmaşayla baş etmek için çalışanın elindeki en güçlü silahlardan birisi yalınlık (yalın düşünce, yalınlık felsefesi) olacak.
Geleceğin Becerileri İçin Ne Yapılmalı?
Bilimsel ve teknolojik düzeylerdeki gelişmeler kişisel ve kurumsal yaşamı etkilemeye devam ediyor. Artık daha hızlı adımlar halinde ilerleyen değişim, eğitimden iş dünyasına kadar pek çok alanda yeni durumda ihtiyaçlar ortaya çıkarıyor. Değişim, değişimi gerektiriyor. Bilgi Çağı’nda Sanayi Çağı’nın bakış açısı, sistemleri ve yöntemleri ile devam etmek mümkün değil. Yeni olan, kendine özgü yeni unsurların varlığını mecbur kılıyor.
Önümüzdeki on yılda eğitim alanları, iş sektörleri veya merkezi – yerel yönetimler kapsamında yeni örgütsel yapılara ve yeni becerilere gerek duyulacak. Geleceğin emekçileri bu sürece kendilerini hazırlamak zorundalar. Bu amaçla bireylerin kendi beceri, yetenek ve yetkinlik düzeylerini biteviye değerlendirmeleri ve tespitler ışığında kendilerini yenileyecek ‘kaynakları’ yaratmaları gerekecek. Kesin olan şu ki; önümüzdeki dönemde eğitim – öğretim, kaçınılmaz biçimde ‘beşikten mezara kadar’ ömür boyu olacak.
Eğitim – Öğretim
Başka okul sistemi olmak üzere eğitim – öğretim kurum ve yöntemlerinin neredeyse tamamı, büyük ölçüde Sanayi Çağı olmak üzere geçmişe ait. Bazı teknolojik unsurlarla yenilemekle birlikte hâlâ öz olarak geçmişin yaklaşım ve araçlarını kullanıyoruz. Bu nedenle geleceğin beceri ihtiyaçları konusunda acil değişime ihtiyaç duyan kurumların başında eğitim – öğretim sistemleri geliyor.
Ne yapılmalı? Kavramsal olarak eğitim – öğretim sistemi bireylerin eleştirel düşünce, bakış açısı geliştirme ve çözümleme becerilerini geliştirecek ve özgürleştirecek hale dönüştürülmeli. Yeni medyaları kullanma kültürü ve medya okur-yazarlığı, eğitim – öğretim sisteminin bütünleşik unsurlarından birisi haline getirilmeli. İşbirliği, ortak çalışma, birlikte üretme ve bunlarla ilgili diğer bilgiler, deneysel eğitim anlayışı çerçevesinde sisteme entegre edilmeli. Eğitim – öğretim sistemi sadece çocuklara ve gençlere adanmış bir faaliyetler dizisi olmanın ötesine taşınarak yetişkin eğitimine önem ve ağırlık verilmeli. Her düzeyde eğitim alanların tek bir uzmanlık alanına odaklanmaları ile yetinmeyip bunu yönelimin başka bilim ve disiplinlerle renklendirilmesi (çeşitlendirilmesi) sağlanmalı.
İş Dünyası
Yeni türden işletmeler, değişen iş ve çalışma şartları nedeniyle yeni becerilere sahip bireylere ihtiyaç duyacak. Bu nedenle işletmelere çalışanların kendilerini yenilemesi ve geliştirmesi konusunda görev ve sorumluluklar düşüyor. İşletmeler kendi insan kaynakları planlamaları çerçevesinde hem yetenekli insanları bünyelerinde bulundurmaları hem de mevcut olanların çok yönlü geliştirilmesi için hazırlıklar yapmalılar. Hiç kuşkusuz; işletme sahiplerinin ve yöneticilerinin çalışanları geliştirmek üzere program yapabilmeleri için kendilerini ilgilendiren geleceği öngörebilmeleri gerekir.
Merkezi ve Yerel Yönetimler
Önümüzdeki on yıllık dönemin ulusal devletin bir bütün olarak çözülmesi ve yeni örgütsel yapılara geçilmesi için yeterli olmayacağı ortada. Dolayısıyla geleceğin yeni iş becerilerinin geliştirilmesinde devletin liderlik görevi devam edecek. Bu noktada merkezi ve yerel yönetimler adına politika üretenlere yeni görevler düşüyor. Geleceğin şartlarına uygun becerileri bireylere kazandıracak olan eğitim – öğretim politikalarını geliştirmek zorundalar. Eğitimli insan gücü, sürdürülebilirlik ve kalıcılık adına bir toplumun en değerli varlıkları arasında yer alır.
Gürcan Banger