İşletmeler Neden Başarısız Oluyorlar?

      Yorum yok İşletmeler Neden Başarısız Oluyorlar?

Her kurumsal eğitim sonrasında katılımcıların eğitimi değerlendirmeleri istenir. Puanlama esaslı cevaplanması istenen sorular arasında konu, anlatıcı, dokümanlar yanında ortamın değerlendirmesi de yer alır. Pek çok açıdan yüksek nitelikli olan bir eğitimde bile beğenilmeyen noktalar olması dikkat çekicidir. Muhtemelen insanlara ‘beğenmediklerinin neler olduğu’ sorulunca onlar da ‘beğenmedikleri bir şeyler’ buluyorlar.

Değişen Bakış Açısı

Ekonomik işletmelerin başarılı yönlerini sorgulayan kamuoyu araştırmaları yapmak araştırmacıların veya gazetecilerin sevdikleri konulardan biridir. Firmaların başarılı oldukları unsurlar, başka işletmeler için önemli yaşamsal işaretlerdir. Bu nedenle bu tür araştırmalar dikkatle okunur ve benzer başarılar için eşdeğer yollar izlenmeye çalışılır.

Dünyanın değişimi ile birlikte insanların firmalar hakkındaki değerlendirmeleri de değişiyor. Yaşanan çağa göre firmaların beğenilen veya ilgi gören özellikleri farklılık gösteriyor. Benzeri bir değişim firmalardan beklentiler konusunda da oluşuyor. Bu beklentileri yerine getirmeyen işletmeler kamuoyu gözünde prestij kaybediyor ve kötü bir imaja sahip oluyor.

Uygarlığın geldiği noktada insanlık, dünya kaynaklarının hızla tükenmeye başladığını fark etti. Doğayı kendi yararına dönüştürme sürecinde aynı zamanda kendi yaşam çevrisini de yok etmekte olduğunu gördü. Bu bağlamda işletmelerin doğaya, yaşam çevresine ve sürdürülebilirliğe verdikleri özen, insanların firma ve ürün tercihlerinde önemli olmaya başladı.

Beğenilmeyen Yönler

Son yıllarda yapılan kamuoyu araştırmaları, tüketicilerin firmaları değerlendirmelerinde yaşam çevresine verdikleri önemin ve duyarlılığın öne çıktığını gösteriyor. İyi tanınan firmaların en olumsuz özellikleri arasında bu konunun olması dikkate alınması gereken bir gösterge olarak ortaya çıkıyor.

Bir diğer olumsuz beğeni noktasının esintisini TV kanallarında yayınlanan reklamlardan alabiliyoruz. Öyle reklam örnekleri var ki, tüketicinin yanıltılmak istendiği duygusunu almamak mümkün değil. Bu tür pazarlama iletişimin arkasında genelde etik olmayan bir rekabet anlayışı var. Tüketici bilincinin giderek yükseldiği bir çağda böyle bir rekabet yaklaşımını anlayışla karşılamak mümkün değil. Memnuniyetsizlik anketleri’nden anlaşıldığı kadarı ile tüketiciler bu konuda etik davranmayan firmalara gerekli kötü notu veriyorlar.

Katılımcılık felsefesi toplumun her kurumunda büyük bir hızla yaygınlaşıyor. Katılımcı demokrasi ve yönetişim gibi kavramların daha yaygın kullanılıyor olmasında bu yönelimin etkisi var. Bu bağlamda şirketlerin de yönetim ve denetim açılarından daha açık ve saydam olmaları bekleniyor. Bu talep, özellikle yönetim uygulamalarının hep içeriden hem de dışarıdan izlenebilir olması yönündeki talepleri artırıyor. Artık çalışanları, tüketicileri, toplumu ve yaşam çevresini etkileyen kararların kapalı kapılar arkasında alınıyor olması rahatsızlık yaratıyor. Bu nedenle hâlâ kapalı yönetim anlayışına sahip şirketler bu açıdan eleştiri alıyor ve imaj yitiriyorlar.

Özelde sanayinin genelde iş dünyasının büyüyüp genişlediği yıllarda çalışanlar, deyim yerindeyse işletmenin kölesi idiler. Demokrasinin gelişimi ve insan kaynaklarının işletme açısından öneminin artması ile birlikte bu kölelik konusu, yerini yeni türden paydaşlık yaklaşımına bıraktı. Diğer yandan çalışanını hâlâ köle olarak görmeyi isteyen ve böyle davranan işletmelerin sayısı hiç de az değil. Hiç kuşkusuz; çalışanların bu konuda şikâyetleri işletme içinde kalmıyor. Çalışanların sorunları işletme dışına yansıdığı ölçüde köleci şirketler kamuoyunda imaj yitirmeye devam ediyorlar. Bu nedenle başarılı olmak isteyen firmaların, bunu sağlamak üzere dikkate alacakları unsurlar arasında insan kaynakları politikası olmak zorunda:

Özetle; iş dünyası şimdi 50 yıl öncesine göre çok daha farklı. Başarılı olmak için firmanın kendi hakkında ne düşündüğünden daha çok, onun dışarıdan nasıl göründüğüne dikkat etmek lazım.

Küçük İşletmeler Neden Başarısız Oluyorlar?

Ülkemizde KOBİ adı verilen küçük ve orta ölçekli işletmelerle ilgili sağlıklı istatistikler bulmak mümkün değil. Bulunabilen sayısal değerlere baktığımızda KOBİ olarak kabul edilebilecek imalat işletmelerinin yüzde 90’ının sadece iş sahibinden oluştuğunu veya en çok 9 çalışanı olduğunu görüyoruz. Bunlar ulusal ekonomik göstergelerin önemli bir bölümünü yaratmakla birlikte risklere ve tehditlere en açık olan büyük dilimi de oluşturuyor. Bu nedenle küçük işletmelerin başarısızlık nedenlerinin incelenmesi ve önlemler alınması iş dünyasının sağlığı ve sürdürülebilirliği açısından önem taşıyor.

Küçük işletmeler sadece sorunlara ülkemizde açık değil; girişimciliğin nitelik olarak daha gelişkin olduğu ülkelerde de benzer sorunlar yaşanıyor. Örneğin ABD’de Küçük İşletmeler İdaresi, her 5 yıl sonunda yeni açılan işletmelerin yüzde 50’sinin kapandığını raporlarında belirtiyor. Başka kaynaklarda ifade edildiğine göre 10 yıl sonunda açılan işletmelerin sadece yüzde 4’ü ayakta kalabiliyor. (M.Gerber)

Neden?

Yapılan araştırmalar küçük işletmelerin yok olmasına yol açan nedenlerin başında deneyim eksikliğinin yer aldığını gösteriyor. İş deneyimi, bir yandan iş kurulan alanla ilgili bilgi ve deneyim eksikliği olabilmekle birlikte iş kültürü konusundaki zafiyeti de içeriyor. Örneğin meslek okullarında veya mühendislik eğitimi veren üniversitelerde gençlere teknik bilgiler verilmekle birlikte iş kültürü ve girişimcilikle ilgili dersler müfredata dâhil edilmiyor. Kendi işini kurmak isteyen genç ‘teknik elemanlar’ bir süre sonra ciddi hatalar yapabiliyorlar.

Kendi işini kurma niyetinde olan pek çok kişi, işletmenin gerektirdiği makine, donanım veya mobilya gibi yatırımları yapınca işin gereklerini yerine getireceğini düşünür. Hâlbuki bir iş kurma için gerekli olan sermaye sabit kısım ve işletme sermayesi olmak üzere iki bölümden oluşur. İşin yürütülmesi için ihtiyaç duyulan işletme sermayesine hesaba katmayan ve bu konuda gerekli önlemleri almayan kişiler, bir süre sonra sermaye (nakit) sıkıntısı içine düşerler. Özetle; bir işe girişirken ihtiyaç olanın, yatırım ve işletme sermayesi toplamından oluştuğunu iyi bilmek ve buna göre hazırlanmak gerekir.

Yatırım sermayesi, işletmenin ilk gününde işe başlama anahtarını çevirinceye kadar gerekli olan finansal varlıktır. Bunun yanında işçilerin ücretlerini ödemek, hammadde almak ve işletmenin günlük ihtiyaçlarını karşılamak gibi konular için işletme sermayesine ihtiyaç duyulur. Eğer işletme ihtiyaçları için gerekli finansman baştan hesaplanıp ayrılmadıysa bu durumda borca girilmesi gerekir. Borç almanın birinci seçeneği ise karşılığında faiz ödenen banka kredisidir. Bu da maliyetlerin faiz kadar artması, dolayısıyla işletme için piyasada rekabet şartlarının zorlaşması anlamına gelir.

Bir Gözlem

Bu noktada pek çok küçük işletmede ortak olan bir konuyla ilgili gözlemimi paylaşmak isterim. Küçük işletmeler, dar finansman imkânları nedeniyle işletme sermayesini doğru kullanmak zorundalar. Bunların tedarik ve satışta uyguladıkları politikalar (daha doğrusu günlük uygulamalar) finansman darlığına düşmelerinde ilk sırada rol oynuyor. Örneğin peşin ödedikleri işgücü ve en çok 30-90 güne kadar vadeli aldıkları hammaddeyi kullanarak ürettikleri mal veya hizmetleri 120-180 gün vade ile satarak işletme sermayesinin dışarı kaçmasına neden oluyorlar. Bir başka deyişle; küçük işletme, kendi boyunu aşan bir işe kalkışarak piyasayı finanse ediyor durumuna düşüyor. Sonuçta; biteviye işletme sermayesi yaratmak gibi yeni ve sürekliliği olan bir sorun oluşuyor. Uygulaması kolay olmamakla birlikte küçük işletmeler, ortalamada tedarik ve satış vadelerini birbirine uyumlu hale getirmek zorundalar: “Nasıl alıyorsan öyle sat!

Maliyeti Etkileyen Unsurlar

Bir başka başarısızlık nedeninin ise, işletmenin hatalı yer seçiminden kaynaklandığını görüyoruz. İşin gerçeği, hatalı yer seçimi, bu konuda yapılan yanlışın görünen yüzü oluyor. Bu konuyu ayrıntılandırdığımızda; müşteriye, hammaddeye, tedarikçiye veya işgücüne erişim gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Eğer hammaddenin ve ürünün uzun mesafelerde taşınması gerekiyorsa, bu durumda önemli lojistik maliyetleri doğuyor. Kimi zaman işletmenin kurulduğu yerde ihtiyaca uygun işgücünü bulmak sıkıntılı olabiliyor. İşletmenin müşteriye veya müşterinin işletmeye erişiminde / ulaşımında sorun olan yer seçimleri de başarısızlık nedenlerinden birisi olabilir.

İşletme politikaları, zamandan ve ortamdan bağımsız değildir. Her durumda geçerli olan yaklaşımlar zamanın ruhuna uymaz. Bu nedenle işletme yönetiminin, bulunulan dış ortama (ekosisteme) uygun olması gerekir. Örneğin yüksek ve düşük enflasyon dönemlerinde, işletmenin stok yönetimi farklılıklar gösterir. Bu nedenle eko sistemin durumunu iyi kavramak ve işletmenin yönetimini buna göre düzenlemek gerekir.

İşletmelerin başarısızlık nedenleri arasında yanlış stok uygulamaları önemli unsurlardan birisidir. Bu yanlışlar hammadde, ara mamul ve son ürün noktalarında yapılabilir. Hangi türden olursa olsun, finansmanın depoda tutulması demektir. Bu nedenle stok yönetimi, özü itibariyle finansman yönetimi anlamına gelir. Aşırı veya yetersiz stok seviyeleri, aşırı olduğunda finansmanın yanlış kullanımı veya yetersiz olduğunda siparişlerin karşılanamaması anlamına gelir.

İşletmeyi başarısızlığa sürükleyen durumlardan birisi de üretim süreçlerinde ara stokların oluşmasıdır. Ara stokları yok etmeyi de hedefleyen yalın üretim felsefesini kavrayıp, uygulayamamış işletmelerde ara stoklar önemli kaynak kayıplarına neden olur.

Aşırı Yatırım Merakı

Bir işletmenin kuruluşu, iki tür finansmanla gerçekleşir. Bunlardan birincisi; arazi, bina ve üretimde kullanılan donanım (teçhizat) gibi unsurlardan oluşan yatırım sermayesidir. Diğeri ise, işletmenin işleyişini ve sürdürülebilirliğini sağlayacak olan işletme sermayesi adını verdiğimiz bölümdür.

İş sahiplerinin önemli sorun kaynaklarından birisi aşırı yatırım merakıdır. Örneğin ellerindeki nakit sermayeyi arazi, bina veya makine donanımına (sabit varlıklara) yatırarak, işletme sermayesi sıkıntısına düşerler. Bir başka sorun kaynağı ise, ihtiyaç olandan daha fazla kapasiteli donanım alma eğilimidir. Doğru pazar araştırması yapılmadığı için kullanılabilecek kapasitenin ötesinde sabit varlık yatırımı yapılarak, finansman kaynakları israf edilmiş olur.

Bizim iş dünyamızın küçük işletmelerinde sıklıkla görülen bir diğer sorunlu durum ise, “komşuda olanın bende de olması” yaklaşımıdır. Böylece pek çok tezgâh, işletmelerde yeterince kullanılmadan ekonomik ömrünü tamamlamaktadır. Bu sorunu aşmanın yolu, birlikte çalışma eğilimini geliştirme olmalıdır. Bir işletme, her sabit varlığa yatırım yapma durumunda değildir. Bazı hizmetleri, bu konuda teknik donanımı ve uzmanlığı olan firmalardan satın alarak kaynak israfının önüne geçebilir. Özetle; küçük işletmeler, aşırı sabit varlık yatırımı yaparak ‘vitrin oluşturma’ yanlışından dönmezlerse, sonuç kaçınılmaz biçimde başarısızlık olacaktır.

Bankaya Borçlanmak

İşletmenin sabit varlıkları temin için yatırım sermayesi ve hammadde ile işgücü gibi ihtiyaçları karşılamak için işletme sermayesi gerekiyor. Hiç kuşkusuz; sermaye açısından bir işletme, başlangıç koşullarında kalmıyor. İşin büyümesi sonucu, yeni teçhizat almak veya üretim miktarını çoğaltmak ya da nakit akışında oluşan dengesizlikleri aşmak gibi nedenlerle yeni finansman ihtiyacı olabiliyor. Bu ihtiyacı karşılamanın önemli araçlarından biri (muhtemelen birincisi) ise bankadır.

Eğer işletmenin borç ödeme yeteneği var ise, bu durumda ihtiyaçları için borçlanmaktan çekinmesinin de bir anlamı olmaz. Burada bilinmesi gereken konu, borç yönetimi adını verebileceğimiz işletme fonksiyonudur. Eğer borçlanma konusunda banka ile çalışılacaksa, bu durumda banka ilişkileri yönetimi olarak isimlendirebileceğimiz bir başka fonksiyondan daha söz etmek gerekir. Küçük işletmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının önemli nedenleri arasında finansal yönetim bilgisizliği ve deneyimsizliği yer alıyor. Buna bağlı olarak borç yönetimi ve banka ilişkileri yönetimi başarısızlıkları da sıralanıyor.

Küçük işletme kültürümüzde banka, nakit akışının imkânsız hale gelmeye başladığında hatırlanan ve “Denize düşen yılana sarılır” anlayışıyla başvurulan bir kurumdur. İş sahibinin panik halinde, kısa vadeli problem halli olarak başvurduğu banka çözümü, çoğu zaman hakkında gerekli bilgilenme yapılmamış ve iyi planlanmamış bir adımdır. İşletme açısından ödeme şartlarının iyi düzenlenmediği borçlanma girişimlerinde sonuç, işletme başarısızlığının daha da derinleşmesi ile sonuçlanıyor.

Özetleyelim: Planlama, ölçeği büyük veya küçük olsun, her işletme içindir. Bu nedenle büyümenin ve buna bağlı olarak borçlanma ihtiyacının karşılanmasının da planlanması gerekir. Borç almaya karar veren bir işletme, öncelikle bu borcu nasıl ödeyeceğini bir plana ve programa bağlamalıdır. Eğer borçlanma konusunda banka ile çalışılacaksa,  bu ilişkinin de (kredi ihtiyacı oluşmadan) önceden ve uzun erimli olarak kurulması gerekir.

Firma Sermayesinin Buharlaşması

Özellikle küçük işletmelerde iş sahibinin geçimi, daha baştan çözülmesi gereken konulardan birisidir. Bu konuda daha kuruluş aşamasında, radikal ve bağlayıcı kararlar alınmaz ve iş sahibi işletme kaynaklarını kendi geçimi için kullanırsa bu durum, işletmenin kan ve ardından da can kaybı anlamına gelir.

Geçim konusunu çözmenin ilk adımı, iş sahibinin önce kendi ihtiyacı olan parasal miktarı abartmadan belirlemesidir. İş sahibi, ihtiyacı olan bu miktarı kendi ücreti (örneğin aylık maaş) olarak alacaktır. Bir başka deyişle; kişisel ödemeler açısından iş sahibinin de firma çalışanlarından herhangi bir farkı yoktur. İş sahibi ve çalışanlar, işletmeden maaş alırlar.

Eğer iş sahibi işletmenin gelirini kendi cüzdanı gibi görüyor ve davranıyorsa, bu durumda işletmenin ‘içini boşaltıyor’ demektir. İşletmenin kalıcı ve sürdürülebilir olması için kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi gerekir. Bu nedenle işletme fonlarının kullanımında yüksek oranda özenli olunmalıdır. Kan ve can kaybeden işletmelerin en önemli başarısızlık nedenlerinden birisi, iş sahibinin işletme fonlarını kendi kişisel kullanımı için tüketmesidir. Bu ise, asla yapılmaması gereken bir tercihtir.

Planlanmamış Büyüme

Küçük işletme için ilk kural, girişimcinin önce kendi kişisel ihtiyaçlarını belirlemesidir. Kişisel geçim ihtiyacının karşılanması, iş sahibinin işletmeden birincil beklentisidir. Bununla birlikte işletmenin beş ve on yıllık gelişme perspektifinin de iş sahibinin gözünde netleşmiş olması gerekir. Bu netleşme, işletme sahibinin kısa, orta ve uzun erimde kendisine hedefler koyması anlamına gelir.

İş sahibi, kişisel beklentileri ile işletmenin hedeflerini abartarak belirlerse asla ulaşılamayacak bir duruma yönelmiş olur. Diğer yandan hedeflerin düşük belirlenmesi, onlara kolayca ulaşılmasını; ama bu kez de motivasyon ve heyecanın kaybedilmesi anlamına gelir.

Yüksek beklentiler, işletmenin getirisinin yüksek olmasını gerektirir, bu da hızlı büyüme sürecine girmesine yol açar. Bazı iş sahipleri özellikle kişisel beklentilerine çabuk ulaşmak için işletmeyi hızlı büyüme sürecine doğru zorlarlar. Planlanmamış ve denetlenmemiş büyüme, işletmede adeta ‘şekil bozukluğuna’ neden olur. Genelde olumsuz sonuç, kötü nakit akışı ve bozulan ödemeler dengesidir.

İşletmenin büyümesi, daha fazla personel çalıştırması ya da yeni şubeler açması veya daha büyük bir mekânda hizmet vermesi anlamına gelmez. Büyümenin özü, işletmenin gelir sisteminin katma değer ve verimlilik boyutunda iyileşmesidir. Bu nedenle içi dolu büyüme, her işletme için bir zorunluluktur. Diğer yandan planlanmamış ve denetlenmemiş büyüme hevesi ise, işletmeyi yok edecek olan ‘bindiği dal kesme’ yollarından bir tanesidir.

Pazarlama

Başta KOBİ’ler olmak üzere, iş kültürümüzün en ciddi sorunlarından birisi pazarlama konusundaki eksiklik ve zafiyettir. Hatta çoğu işletmede pazarlamanın ne anlama geldiği, anlaşılmamış bir kavramdır.

Çok basit şekilde anlatmak gerekirse; satış, o sırada işyerinde mevcut olan müşteriyi satın almaya ikna etme ve satışı kesinleştirme sürecidir. Pazarlama ise, gelecekte işyerinde olacak müşteriye satış yapmaktır. Dolayısıyla pazarlama, işletmenin kendisini geleceğe hazırlamasıdır. Eğer pazarlama fonksiyonu doğru işlemez ve gerekli geleceğe hazırlık çalışmaları yapılmazsa, söz konusu ‘gelecek geldiğinde’ muhtemelen o tarihte işyerinde satış yapılacak müşteri de olmayacaktır. Bu nedenle işletmeler, mevcut müşteri ile yetinmekten veya işletmenin tanınmışlığı nedeniyle müşterilerin kendilerini buldukları takıntısından kurtulup, doğru pazarlama anlayışı ile kendilerini geleceğe hazırlamak zorundalar. Bu kural, hem ürün hem de hizmet üretip satan tüm işletmeler için geçerlidir.

Günümüzde pazarlama, işletmenin odak noktasıdır. İşletmedeki bütün diğer fonksiyonları (dolayısıyla işletmenin bütününü) pazarlama odağını dikkate alarak kurmak veya yeniden yapılandırmak gerekir. Pazarlamanın önemini ve değerini dikkate almayan işletmelerin, sonunun ‘hayırlı’ olmayacağını söylemek kehanet sayılmaz.

Rekabet

Kurumsal eğitim ve danışmanlık çalışmaları sırasında dikkatimi çeken konulardan birisi de, genellikle rekabet ve rakip kavramlarının yanlış anlaşılmasıdır. Muhtemelen toplumsal kültürün bir parçası olarak rekabet kavramı, düşmanlık veya hasımlık olarak anlaşılıyor. Hâlbuki iş kültüründe rakip, söz konusu işletme ile aynı sektörde aynı veya benzer ürün ya da hizmetler geliştiren firma demektir. Aynı pazarda var olunduğu için her işletmenin rakiplerinin durum ve davranışlarını incelemesi ve dikkate alması gerekir. Farklılaşma ve inovasyon gibi kavramlardan sıkça söz edilmesinin nedenlerinden birisi, rekabetin yarattığı iş sıkıntı ve darboğazlarını aşmaktır.

Küçük işletme, pazara girerken kendi ölçeğine bağlı olarak rakipleri ve toplamda rekabeti dikkate almak zorundadır. Bu konuyu önemsemeyen (ya da yanlış ele alan) firmaların hızla kan ve can kaybına uğradıklarını görüyoruz. Özetle; rekabet de öğrenmemiz gereken derslerden birisi olarak karşımızda duruyor.

Gürcan Banger

( Toplam ziyaret sayısı: 959 , bugünkü ziyaret sayısı: 1 )

About Gürcan Banger

GÜRCAN BANGER elektrik yüksek mühendisi, danışman ve yazardır. Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü olarak görev yaptı. Halen ICI Teknoloji A.Ş. danışmanı ve danışma kurulu üyesidir. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak blogunda (http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. KİTAPLARINDAN BAZILARI: Gürcan Banger, "En Uzak Şehir", öyküler, Yol Akademi Yayınevi, 2023 Gürcan Banger, "Yeni Teknolojiler, Dijital Dönüşüm ve İş Modelleri", Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Hayat Esnaf Lokantası", öyküler, Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri", Dorlion Yayınları, 2019, Ankara. Gürcan Banger, "Endüstri 4.0 Uygulama ve Dönüşüm Rehberi", Dorlion Yayınları, 2018. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 – Ekstra”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Aşkın Anlamlar Kitabı”, Dorlion Yayınları, Eylül 2017, Ankara. Gürcan Banger, “Sivil Toplum Örgütleri İçin Yönetişim Rehberi”, STGM Yayınları, 2011, Ankara. Gürcan Banger, “Eskişehir'in Şifalı Sıcak Su Zenginliği”, Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, 2002. Gürcan Banger, “Siyasal Kalite: Siyasal Kalite Yönetimi”, Bilim Teknik Yayınevi, 2000, İstanbul Gürcan Banger, “C/C++ ve Nesneye Yönelik Programlama”, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Gürcan Banger, “Pascal: Borland / Turbo 4, 4.5, 5,5, 6,7 ve 7.01”, Bilim Teknik Yayınevi, 1999, İstanbul Gürcan Banger, “Siyasetin Mimarisi”, Ant Matbaacılık Yayıncılık, Haziran 1995, Eskişehir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.