Birkaç yıla kadar uzatabileceğimiz kısa erimli teknolojik geleceğin büyük oranda Endüstri 4.0 ve Nesnelerin İnterneti vizyonuna uygun olarak gelişeceğini söylemek kehanet sayılmaz. Her ne kadar beklenmedik inovatif kırılmalar olsa da genel yönelimin bu vizyona ait teknolojiler çerçevesinde olacağı tahmin edilebilir. Bu çerçevede özellikle akıllı ve bağlantılı nesnelerin tasarlanması, bunların elektronik donanım ve yazılım olarak geliştirilmesi kısa erimli gündemin önemli unsurları olacak. Bu beklenti ise yapay zekânın makinelere uygulanması ve makinelerin öğrenme becerilerinin gelişimi ile ilgilidir.
Yapay zekâ ve öğrenenler makineler konusundaki çalışmalar anlayan, öğrenen, öngören, uyum sağlayan ve kendi başına karar alıp uygulayabilen daha ileri ve karmaşık sistemlerin yaratılmasına yol açacak. Bu durumu dışa doğru açılan bir sarmal veya üstel büyüyen ilerleyiş olarak kabul edebiliriz. Her an daha akıllı cihazlar ve programlar üretilecek. Paralel işlem gücünün, gelişkin algoritmaların ve büyük veri yığınlarının varoluşuyla birlikte artık yeni bir teknolojik çağ gündemdedir. Teknoloji kendi yolunda gelişmeye devam ederken firmaların bunlardan yararlanmak üzere yeni iş modelleri, stratejiler ve senaryolar üretmeleri gerekiyor.
Akıllı ve bağlantılı nesneler (sistemler, cihazlar) gelişirken akıllı yazılım uygulamalarının bu sürece eşlik etmesi beklenen bir durumdur. Örneğin akıllı telefon, tablet veya giyilebilir teknolojik ürünlerle eşlenecek akıllı uygulamalar çalışanlara sanal kişisel yardımcılar olarak destek verecek. Akıllı uygulamaların ofis verimliliğini hem içerik hem de iş yapma biçimi olarak artırması beklenen sonuçlardan birisidir.
Diğer yandan akıllı uygulamaların çalışma süreçlerine katkısı sadece sanal yardımcılar olmakla sınırlı kalmayacak. Bir işletmenin pazarlamadan satışa, üretimden güvenliğe, planlamadan ürün geliştirmeye kadar tüm fonksiyonları etkin biçimde yapay zekâ odaklı olarak geliştirilmiş akıllı uygulamalardan yararlanacak. Bu uygulamaların kendi altyapıları olarak büyük veri ve analitikler teknolojisinden yararlanmaları yanında geleneksel türlere göre daha fazla kullanıcı kolaylığı, hız, kalite ve müşteri deneyimi gelişimi sağlaması da bekleniyor. Tam bu alanda yazılım geliştiriciler için yeni imkân ve iş fırsatları oluştuğunu da ekleyebiliriz.
Önümüzdeki dönemde akıllı ve bağlantılı nesnelerin sayıca artışı yanında çeşitlendiğine de tanık olacağız. Kısa vade için yapılan öngörüler akıllı ve bağlantılı nesneler arasında robotların, çeşitli boyutlardaki insansız uçan cihazların (drone’ların) ve –sürücüsüz araçlar da dâhil olmak üzere– kendi başına karar üretip eyleme geçirebilen (otonom) cihazların gelişimini içeriyor. Bu sayılanlar yeni teknolojik pazarın ve tüketim yapısının küçük sayılabilecek bir parçasını ifade ediyor. Buna karşılık bu ürünlerin yer alacağı alanlar kendilerinden çok daha büyük yeni pazar nişlerinin oluşmasına yol açacak. Halen kullanılmakta olan –bunlar ya da başkaları– ürünler, yapay zekâdan daha fazla yararlanıldığı gelişmiş sistemler veya cihazlar tarafından ikame edilecek. Ev, ofis, fabrika, sağlık, eğlence vb. gibi alanlarda Nesnelerin İnterneti olgusunun daha ‘zeki ve akıllı’ olmaya başladığı bir sürecin ilk aşamalarını yaşayacağız.
Akıllı ve bağlantılı nesnelerde yapay zekâya eşlik eden diğer önemli nitelik bağlantıda yer alma ve iletişim kurmak becerisidir. Dolayısıyla şimdiye kadar sadece akıllı olmakla farklılaşan sistem ve cihazlar özellikle kablosuz bağlantı teknolojisinin gelişimiyle birlikte daha ‘iletişebilir’ hale dönüşerek ‘yalnızlıklarından kurtulacaklar’. Diğer yandan daha fazla enformasyonun ağ üzerinde dolaşır hale gelmesi, hem mülkiyet ve kullanım hakkı hem de siber güvenlik ve mahremiyet açısından yeni sorun ve konuların gündeme gelmesine olacak. Nesnelerin İnterneti ile birlikte teknoloji dünyası yeni bir bilişim hukuku sorunu ile karşı karşıya gelecek.
Bilişim ortamında gerçekleştirilen sanal, dijital dünya giderek gerçeğin daha kaliteli bir benzeri olmaya başladı. Dijitalleşmedeki gelişmeler, fizikse ve sanal dünyalar arasındaki sınırları daha belirsiz hale getirerek genellikle teknolojinin merkezde olduğu yeni iş fırsatları yaratıyor. Diğer yandan teknoloji alanındaki bu ilerlemeler dijital ağırlıklı yeni iş modellerinin ve yaşam ortamlarının oluşumuna imkân sağlayacak. Bu bağlamda yeni teknolojilerin neler sağlayabileceğine sadece yeni ürün, sistem ve cihazlar açısından değil; aynı zamanda bunların kullanımı ile yaratılacak yeni iş ve yaşam ekosistemleri açısından da yaklaşmak gerekir.
Gerçek dünya ve yaşamın benzerinin bilişim ortamında benzerinin yaratılmasına sanallık (sanal gerçeklik) adını veriyoruz. Eğer bu sanallık gerçek yaşamın gerçek unsurlarını da içine alacak biçimde genişletilirse bu kez artırılmış gerçeklik teknolojisinden söz ediyor oluruz. Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik, yazılımlar aracılığı ile yaratılan yeni uygulamalar sayesinde insanların ve kurumların kendi aralarında ve karşılıklı olarak etkileşimlerinde farklılıklar yaratıyor. Örneğin sanal gerçeklik uygulamaları artık uzaktan eğitim-öğretim programlarından etkin biçimde kullanılıyor. Gerçek ve sanal dünyaları birbirine eklemleyen artırılmış gerçeklik ise insanın duyularıyla algıladığı fiziksel dünyaya yeni sanal imkânlar ve arayüzler getiriyor. Akıllı telefon ve tablet bilgisayar yanında gözlük, elbise, saat, baret, ayakkabı vb. gibi giyilebilir ürünlerle insanlara tıptan sanayiye kadar yepyeni kolaylıklar sunacak. Önümüzdeki yıllarda artırılmış gerçeklik uygulamalarının yaşamın her alanında çoğalmaya devam edeceğini, bunun da teknoloji firmaları için yeni fırsatlar anlamına geldiğini daha fazla kavrayacağız.
Endüstri 4.0 veya Nesnelerin İnterneti olarak isimlendirilen yeni teknolojiler demeti için en önemli unsurlardan birisi fiziksel sistem, cihaz veya süreçlerinin bilişim ortamında sanal benzerlerinin –bilişsel model olarak– yaratılmasıdır. Buna siber-fiziksel sistemler adı veriliyor. Yeni fiziksel sistemler (makineler, robotlar, üretim hatları, dış mekân nesneleri vb.), kendilerine monte edilmiş sensörler sayesinde kendi durumları ile ölçüm verilerine sahip oluyor. Sistem; sensörler sayesinde kendisi veya çevresi ile ilgili sıcaklık, nem, basınç, aydınlanma vb. gibi ölçüm verilerini ediniyor. Ağ bağlantıları sayesinde bu verileri bilgisayarlara ileterek sanal ortamda yazılım aracılığı ile fiziksel sistemin bir kopyasının oluşturulmasına imkân sağlıyor. Böylece operatörler, uzmanlar veya yöneticiler fiziksel sistemin durumunu bilgisayar ortamında izleyebiliyor. Ayrıca fiziksel sistemin durumunu ya da işleyişini değiştirmek istediklerinde bilgisayarlarından yeni parametreleri fiziksel sisteme gönderebiliyorlar. Böylece İnternet’in ortaya çıkışı ile başlayan mesafelerin silikleşmesi olgusu, siber-fiziksel sistem yaklaşımı ile yeni seviyeye taşınıyor. Önümüzdeki yıllarda –kısa vadeli gelecekte– bu tür sistemlerin hızla çoğaldığına tanık olacağız. Bu çoğalmaya ve çeşitlenmeye bilişim ve veri uzmanlarının iş alanlarındaki stratejik konumlarının yükselişi eşlik edecek.
Blockchain (blok zinciri), içerisinde kayıtların birbirine şifrelenmiş elementlerle bağlı olduğu sürekli büyüyen dağıtık bir veritabanıdır. Bu dağıtık veritabanı fikrinin en bilinen uygulaması, şifrelenmiş para sanal para için dağıtık bir şekilde tutulabilecek para aktarım ve kayıt defterinin oluşturulmasıdır. Bu şekilde tutulan veri, gerçekte bir bankanın gelir-gider defterine benzeyen bir şekilde zaman bilgisiyle beraber tutulan bir yığın kayıttan oluşur. İlk ve en yaygın örneklerinden birisi, dijital para olarak bilinen Bitcoin uygulamasıdır. Bitcoin, bir merkez bankası tarafından yayınlanmadığı halde İnternet ortamında değer değiş tokuşu için kullanılan sanal para olarak bilinir.
Blockchain; değer değiş tokuşu hareketlerinin bloklar halinde sıralı olarak gruplandığı bir dağıtık sanal defterdir. Blockchain ve dağıtık defter kavramları giderek ilgi çekmeye ve yaygınlaşma devam ediyor. Biteviye yeni uygulamaları geliştirilen Blockchain metodolojisi müzik eserlerinin dağıtımı, kimlik doğrulama ve unvan kaydı gibi işlemlerde yeni iş modellerinin yaratılabileceği konusunda ümit veriyor. Zincirdeki verilere erişim imkânı tanımasıyla karşılıklı güven oluşması gereken işlemlerde sorun giderici potansiyele sahip görünüyor. Henüz gelişme aşamasında da olsa önümüzdeki dönemde çok yeni uygulamalarını göreceğimiz söylenebilir.
Önümüzdeki kısa ve orta erimli geleceğin en önemli konuları arasında bağlantılılık ve ağlar (ağ-örgüler) var olmaya ve gelişmeye devam edecek. Bu devamlılık içerisinde insanlar, kuruluşlar, nesneler, süreçler ve hizmetler birbirlerine daha yoğun dinamik bağlantılılık içinde olacak. Bu türden karşılıklı iletişimin yeni dijital ekosistemlerin yaratılmasına yol açacağı anlaşılıyor. Bu alanda yer alan fiziksel sistemlerin performansı, bireysel ve tüzel aktörlerin deneyimi ile teknolojinin mevcut düzeyi karşılıklı olarak birbirlerini tetikleyerek daha kolay kullanımı ve daha güvenli teknolojik yapıların ortaya çıkmasını sağlayacak. Bu bağlamda yaşamın aktörleri arasındaki alışverişi, iletişim yerine etkileşim sözcüğü ile tasvir etmek daha uygun olabilir.
İnsanların veya makinelerin kendi aralarında ya da insanlarla makineler arasındaki iletişimin bir tarafın soru sorduğu diğerinin cevap verdiği ‘tek yönlülükten’ kurtulup ‘akıllı etkileşim’ haline dönüşeceği bir döneme adım atıyoruz. “Etkileşimli sistemler” olarak niteleyebileceğimiz akıllı ve bağlantılı otomasyon uygulamaları sayesinde makineler giderek insan farkındalığına benzer bir algı ve tanımlama düzeyine yükselmeye başlayacaklar. Böylece bilgisayar donanım ve yazılımı içeren akıllı cihazlar sıradan sorulara cevap vermenin ötesine geçerek ortam ve mekândaki nesneleri tanıma veya tasvir etme becerisine erişecek. Bu durumu insanın kendisini bilgisayara uyarlaması yerine bilgisayarın (akıllı ve bağlantılı cihazın) kendiliğinden insana ihtiyaçlarına hizmet vermesi –bilgisayarın insana uyarlanması– olarak söyleyebiliriz. Etkileşimli sistemler geleneksel bilgisayarların metin ve ses tepkilerinden farklı olarak dokunma, hologram vb. gibi yeni yollar kullanacak. Etkileşimli sistemlerin oluşumunda ise değişik algı ve ölçüm alanlarına yönelik sensörlerin ve bunların elde ettiği verilerin tümünü yerel ağlara ile İnternet’e taşıyacak olan Nesnelerin İnterneti rol oynayacak.
Yeni uygulamaların geliştirilmesi ihtiyacı dijital ağ mimarisinin, teknolojilerin ve geliştirmede kullanılan araçların değişimini gerektirecek. Dolayısıyla bir yandan yeni uygulamalar yaşamı değiştirirken diğer yandan uygulama geliştirme ve bunlardan yararlanma platformları da değişime uğrayacak. Yeni uygulamaların yayılımında ve kullanımında bulut bilişim yanında yeni imkânlar da görebiliriz.
Dijitalleşmenin işletmelere daha fazla sızacağı kısa ve orta erimli gelecekte iş gündeminin önem unsurları arasında enformasyon sistemleri, müşteri deneyimi, büyük veri ve analitiklere bağlantılı iş zekâsı, Nesnelerin İnterneti (Nİ) ve iş ekosistemleri yer alacak. Daha fazla yapay zekâ uygulaması iş alanlarında kullanılırken Nİ hizmetlerinin de sayı ve çeşitlilik olarak arttığına tanık olacağız. Dolayısıyla işlerini dijital platformlarla ilişkilendirmek isteyen firmaların kendi strateji ve planlarını hazırlamaları için fazla zamanları kalmadı.
Dijital platformların ve ağların (ağ-örgülerin) yaygınlaşması ile verilerin akışkan hale gelmesi siber güvenli sorununu daha önemli hale getirdi. Gelecekte Nİ için en ciddi meydan okumalardan birisi enformasyon güvenliği ve mahremiyetinin nasıl sağlanacağıdır. Bu konuda sağlanacak olumlu gelişmelerle birlikte yeni teknolojilere olan güven düzeyi de yükselecektir.
Siber güvenliğin iki boyutu var. Birincisi; akıllı ve bağlantılı nesnelerin kendi güvenlik önlemlerini donanım ve yazılım olarak almalarından oluşuyor. İkinci güvenlik önlem paketi ise ağ yapısı ile bağlantılı önlemlerden oluşuyor. Özetle; akıllı ve bağlantılı sistem, cihaz veya ürün geliştirmenin önemli adımlarından birisini siber güvenlik oluşturuyor. Kısa ve orta erimli geleceğin en önemli işlerinden birisi bu alandaki ihtiyaçların karşılanması ile ilgilidir.
Gürcan Banger