Makinelerin insan yaşamında ve sanayide ağırlıklı biçimde yer almaya başlamaları, 19’uncu yüzyılda buhar gücünün fabrikalarda ve demiryollarında uygulanmaya başlamasına denk düşer. Daha sonraki kırılımları 20’nci yüzyılın başlarında elektrik enerjisi ve 1970’lerde bilgisayarların ortaya çıkışı ile otomasyon oluşturdu. Her teknolojik ve sınai devrimin iki türlü çıktısı vardı. Birincisi, makineleşmenin yeni sürümleri sayesinde iş gücünün yerini makineler aldı. İkinci olarak yeni iş alanları ortaya çıkarken bunlarla ilgili yeni becerilere duyulan ihtiyaç giderek büyüdü. Her devrim döneminde iş gücünün olumsuz etkilenmesi ve işsizlik riskleri iktisatçıların ve sosyal araştırmacıların ciddi tartışmaları arasında yer aldı. 2000’ler sonrasında ise teknolojide yeni bir dönem yaşıyoruz. Bir yandan geleneksel teknolojiler evrimleşirken diğer yandan yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler iş yaşamını etkileyecek biçimde ortaya çıkıyorlar. İş ve imalat alanlarını makine lehine etkileyen her değişim –ki bu sefer değişimi Endüstri 4.0 olarak isimlendiriyoruz, kaçınılmaz biçimde iş gücünü ve istihdamı da etkileyecektir.
İzleyici topluluklarına Dördüncü Sanayi Devrimi, Endüstri 4.0 gibi olguları anlattığımızda iki türlü tepki gözlüyoruz. Birincisi; insanlar teknolojik değişim karşısında insani, kültürel, ahlaki ve inanç temelli değerleri açısından bir şaşkınlık, hatta ürküntü içine düşüyorlar. İkinci tepki ise işlerini ve buna bağlı olarak yaşamsal pozisyonlarını kaybetmek tehdidini hissetmeleri nedeniyle oluşuyor. Değişim karşısında tepkimiz ne olursa olsun, bazı sorulardan kaçınmamız mümkün değildir. Yaşadığımız teknolojik ve sınai evrimleşme bizi nasıl bir geleceğe götürüyor? İstihdam açısından bakarsak, Endüstri 4.0 süreci insani iş pozisyonlarını yok ederek insanı makine ile ikame mi ediyor? Hangi işlerin yok olacağını, hangilerinin evrimleşeceğini öngörebiliriz? Eğer teknolojik evrimleşme ve gelişmelere bağlı olarak yeni iş alanları açılacaksa –bireysel ve kurumsal bazda– hangi yeni becerilere ihtiyaç duyulacak? Bu sorunlara verilecek cevap çeşitliliği olabilse de; liderlerin, yöneticilerin ve politika yapıcıların yeni teknolojik ve sınai durumu doğru değerlendirmek açısından ‘bir şeyler’ yapmaları kaçınılmazdır. Gelir ve istihdamı ilişkisini dikkate alarak başarılması gereken hedefler arasında ilk sırayı yeni çağa uygun becerilerin edinilmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Özellikle 2010’ların hemen başında isimlendirilen Endüstri 4.0 (Endüstriyel İnternet veya İnternet+) sürecinin sınai iş gücü üzerindeki etkilerini kavramak için Almanya, ABD, Çin gibi gelişmiş ekonomileri gözlemek uygun olur. Bu konuda ilk izlenimler Endüstri 4.0 sürecine geçmekte başarılı olan ekonomilerin rekabetçiliklerini yükseltecekleri yönündedir. Bu ekonomilerin dönüşüm sürecinde bir yandan verimliliklerini artırırken, diğer yandan da sınai iş gücünü genişletecekleri öngörülüyor. Burada kritik bir nokta var. Son yıllarda sınai sektörlerde yapılan teknoloji yatırımlarının aynı oranda verimliliğe yansımadığı (yatırımın verimliliğe yansımasının düşüş gösterdiği) yönünde bazı araştırma bulguları var. Ama henüz sınai anlamda Endüstri 4.0 şartları tam olarak gerçekleşmediği için bu konuda aceleci yorumlar yapmamakta yarar var. Endüstri 4.0 platformlarının tam hazır olması için tarih yaklaşık 2025 olarak öngörülüyor. Önümüzdeki on yıl içinde teknolojik yatırımın verimlilik olarak geri dönüşü konusunda yapılan çalışmalar gidişatın ne şekilde olduğunu ortaya koyacaktır.
Teknolojik yatırıma işgücü etkileşimi açısından baktığımızda değişimin farklı bir boyutu ile karşılaşıyoruz. Üretim daha fazla sermaye yorun hale gelirken, geleneksel olarak düşük emek maliyeti özelliğine sahip bölgeler bu niteliğini kaybediyor. Birim maliyet içinde işgücünün katkısının düşmesi sınai yatırımların (örneğin Güneydoğu Asya gibi) geçmişin ucuz işgücü bölgelerinde kalma gerekçesini ortadan kaldırıyor. Diğer yandan bu bölgelerde işgücü maliyeti de değişen şartlara bağlı olarak yükselmeye başladı.
Endüstri 4.0 profiline uygun üretim altyapı ve metodolojileri uygulanırken, büyüyen pazarlardan ve yeni teknolojik zeminin kaldıraçladığı yeni ürün ve hizmetlerden dolayı talep artışı oluşması beklenen bir durumdur. Bu ise –yeni beceri, yetenek ve yetkinlikler gerektirmekle birlikte– yeni istihdam alan ve pozisyonlarının açılması anlamına gelir. Bu tür bir gelişme, uygun politikalarla daha nitelikli hale gelmiş işgücü lehine önceki teknolojik ve sınai devrim süreçlerinden farklı, ama daha olumlu bir görünüm ortaya çıkarabilir. Endüstri 4.0 öncesinde teknolojik gelişmeler ve üretim başka ülkelere kayması (offshoring) bazı gelişmiş ekonomilerde yüzde 20’ler mertebesinde istihdam kaybına yol açmıştı.
Dünya Ekonomik Forumu başta olmak üzere çeşitli gelişmiş ekonomilerin stratejik planları 2025 yılını Endüstri 4.0 açısından ilk merhale olarak koyuyor. Muhtemelen bu teknolojik yönelimin sanayiyi nasıl değiştirdiği ve iş pozisyonları ile istihdama nasıl etki ettiği konusundaki öngörülerimizi doğrulama imkânına sahip olacağız. Günümüzde ve gelecekte konunun (öngörülerin ve doğrulanmanın) irdelenmesi işgücünün hem nicel hem de nitel açılardan ele alınacak. Diğer yandan elimizde teknolojinin işgücünü ve istihdamı etkileyeceği varsayımı olduğuna göre iş dünyası (işletmeler), eğitim kurumları ve kamusal yönetim açılarından üretilmesi gereken stratejiler ve politikalar olmalıdır. Bunlar işgücünü, dolayısıyla üretim verimliliği ile değer üretimini doğrudan etkileyen sonuçlar doğuracak.
Endüstri 4.0 olgusunun meydana çıkışına neden olan teknolojik gelişmelerin iş ortamı ile ekonomik sektör şartlarını önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde ciddi biçimde değiştireceğini görebiliyoruz. Bu konuda yapılan çok sayıda araştırma sürecin gidişatı konusunda ipuçları veriyor. Böyle bir yönelimin nitel özelliklerini yakalamak için Endüstri 4.0 sürecini yaşaması muhtemel ekonomi, sektör ve şirketleri (bu ortamlardaki ekonomik, bilimsel ve teknolojik değişim / dönüşüm tercihlerini) incelemekle yola çıkılabilir. Ekonomik ve teknolojik araştırma kuruluşlarının böyle bir yolu izleyerek çeşitli sonuçları öngördüklerini izliyoruz. Burada bir noktaya dikkat etmek gerekir. Sanayi ve işgücü açısından etki yapabileceğini öngördüğümüz (Nesnelerin İnterneti, Büyük Veri, Robotlar, üretimin bilişim ortamında simülasyonu vb. gibi) bazı bilimsel ve teknolojik gelişme bileşenlerini biliyoruz. Dolayısıyla geleceğe ilişkin tahayyüller ancak bu bileşenlerin etkilerini üzerinden oluşabiliyor. Hâlbuki Endüstri 4.0’ın en önemli niteliklerinden birisi evrimleşen ve yeni teknolojilerin birbirlerine eklemlenerek yeni bileşimler oluşturmasıdır. Dolayısıyla öngörülerin ötesinde yeni sonuçlar ortaya çıkmasını olağan kabul etmek gerekir. Yapılan alan araştırmaları da bu ihtimali içerisinde barındırıyor.
Fabrika ortamında yeni üretim düzeninde makineler (tezgâhlar, aygıtlar vb.) akıllı ve iletişim kurabilir özellikte olacak. Bazı işlemleri operatör müdahalesine ihtiyaç duymadan kendileri gerçekleştirecekler. Bu arada bağlantılı üretim süreçlerinde (aynı üretim hattı üzerinde) birbirleri ile iletişim kuracaklar. Arızalar, durmalar, malzeme eksiklikleri, görev değiştirmeler ve kalite gibi konularda oluşturdukları bilgiyi bulut bilişim ortamında depolayacaklar. Burada bir noktaya dikkat edilmesi gerekiyor. Her makinenin akıllı olması ve kendisi için –ve diğerleri de kendilerinin için– en uygun (optimal) davranışı seçmesi bu makinenin de içinde olduğu büyük sistemin bir bütün olarak dengeli ve istikrarlı çalışmasını sağlamayabilir. Burada bulut bilişim ortamındaki uygulama yazılımları ve seçilerek depolanmış bilgiler ihtiyaç duyulan koordinasyonu sağlayacaktır.
Bulutta depolanmış büyük veri mekanizmasının en önemli görevlerinden birisi –yukarıda ima edildiği gibi– kalitenin izlenmesi ve kalite güvence işlemlerinin yerine getirilmesi olacaktır. Kalite konusunun bu şekilde otomatize edilmesi kalite kontrol çalışanlarına olan ihtiyacın düşmesine neden olacak. Diğer yandan bulut bilişim, büyük veri ve analitiklerin öne çıkması endüstriyel veri işleme ve değerlendirme alanında çalışacak yeni insanlara ihtiyaç duyulmasını sağlayacak. Özetle söylersek; veri işleme ve değerlendirme (veri uzmanlığı), Endüstri 4.0 sürecinin ihtiyaç duyduğu yeni becerilerden birisi olarak yükseliyor.
Endüstri 4.0 olarak isimlendirdiğimiz yeni makine çağının bir başka özelliği üretim alanında robot kullanımının artışıdır. Robot destekli üretim sistemlerinde güvenlik sensörleri ve kameralar robotların birbirleri ile haberleşmesine imkân tanıyacak. Bu yenilik montaj ve paketleme benzeri işlerde insanların yerini robotların almasını sağlayarak bu alanda iş gücü ihtiyacını azaltacak. Pek çok üretim konusunda montaj ve paketleme işlerinin mavi yakalı çalışanlar tarafından yapıldığı öngörüldüğünde, toplam iş gücünün düşme eğilimi göstereceğini kestirebiliriz. Buna karşılık bu işlerde hizmet veren robotların izlenmesi ve arıza yapmaları durumunda müdahale edilmesi için teknik gözetmenlere ihtiyaç duyulacak. Dolayısıyla burada (robot teknik gözetmenliği şeklinde) yeni bir iş pozisyonunun gündeme gelmesini bekleyebiliriz.
Endüstri 4.0 sürecinde iş ve sosyal yaşamımızda daha fazla yer almaya başlayan araçlardan birisi sürücüsüz araba olacak. Örneğin Google’ın bu konudaki deneyimi medya manşetlerinde yer almaya devam ediyor. Akıllı, sensörlerle donanmış biçimde duyarlı ve İnternet üzerinde iletişim kurabilen sürücüsüz taşıtlar çeşitlenmeyi ve yaygınlaşmayı sürdürecek. Bu tür araçların farklı uygulamalarından birini depo ve lojistik sistemlerinde göreceğiz. Daha şimdiden bağımsız, akıllı araçların bazı işletmelerde depo sistemlerinde taşıma ve yerleştirme operasyonlarında kullanıldığı biliniyor. Değişik manevra özelliklerine sahip araçların kullanımı depo alanının daha verimli kullanılması konusunda ciddi üstünlükler sağlıyor. İş gücü üzerindeki etkisi ise bu akıllı araçlar sayesinde daha az çalışan ihtiyaç duyulması şeklinde ortaya çıkıyor.
Endüstri 4.0 bağlamında akıllı fabrika yaklaşımının gerçekleştirilmesi siber fiziksel sistemler (SFS) sayesinde gerçekleşiyor. SFS’nin iki boyutu var. Birincisi; akıllı ve iletişebilir makinelerin (tezgâh, aygıt ve benzerlerinin) oluşturdukları bağlantılı, büyük fiziksel sistemdir. İkincisi ise aynı sistemin bilişim ortamındaki simülasyonudur. Fiziksel sistem bir yandan gerçek ortamda çalışmasını sürdürürken, sürecin bir sanal kopyası bilişim ortamında gerçekleşir. Dolayısıyla sanal sistemi izleyerek fiziksel sistemde ne olup bittiğine hâkim olma fırsatı yaratılmış olur.
Üretim hattı simülasyonu fiziksel sistem henüz kurulmadan bilgisayar üzerinde kurulup işletilebilir. Böylece kurulacak fiziksel sistemin en iyi şartlarda oluşturulması için gerekli ön hazırlık yapılmış olur. Böyle bir yaklaşım özellikle son tüketici ürünleri imal eden işletmeler açısından ekonomi yaratan, etkili sonuçlar verir. Fiziksel sistemden önce veya onunla birlikte, üretim hattının bilişim ortamında simülasyonu birtakım yeni iş pozisyonları ortaya çıkarır. Böyle bir üretim metodolojisi tercih edildiğinde –ki Endüstri 4.0’ın unsurlarından birisi budur, işletmelerin endüstri mühendisi ve simülasyon uzmanı konularında insan kaynağı ihtiyacı aratacaktır.
Endüstri 4.0 bağlamında tezgâhların (ve onlara bağlı olarak konveyörlerle fikstürlerin) akıllı, iletişebilir ve dinamik (hareketli) hale gelmesiyle ilgili beklentilerden birisi tezgâhın tedarik ihtiyacının otomatik olarak tatmin edilmesidir. Hammadde, malzeme gibi konularda tedarik ihtiyacı olan tezgâh endüstriyel internet bağlantısı sayesinde bu ihtiyacını gerekli yerlere (kişilere veya aygıtlara) iletecektir. Böyle bir yaklaşım gerçekleştirildiğinde tümleşik tedarik sisteminin bir bütün olarak izlenmesi, daha iyi tedarik kararları verilmesini sağlayacak biçimde yönetilmesi mümkün hale geliyor. Konuya iş gücüne olan etkileri açısından baktığımızda; operasyonel planlama alanında insan kaynağı ihtiyacı azalırken, tedarik zinciri koordinatörlüğü için ilişkin ihtiyacın artacağını öngörebiliriz. Tedarik zinciri koordinasyonu konusunda insan kaynağına olan ihtiyacın artması ürünlerin kişiselleştirmesi (özelleştirilmesi) nedeniyle ürün çeşitliliğinin artması ve imal edilecek ürün lotlarının miktar olarak küçülmesi şeklinde açıklanabilir.
Kestirimci bakım; titreşim analizi, yağ analizi, sıcaklık analizi gibi yöntemleri kullanarak makine elemanlarındaki arızaları tespit ederek arızaları önlemeyi hedefleyen bakım yöntemidir. Kestirimci bakım teknikleri, hizmet için donanımın bakımının ne zaman yapılacağını öngörmek için tasarlanmıştır. Bu yaklaşım sayesinde periyodik bakım tercihine oranla daha fazla maliyet tasarrufu sağlandığı düşünülür. Kestirimci bakımın temel iddiası, beklenmeyen donanım arızalarına karşı düzeltici bakımın uygun şekilde planlanmasına imkân veriyor olmasıdır; bunu “doğru zamanda doğru bilgi” sloganı ile ifade eder. Hangi donanımın ne zaman bakıma ihtiyacı olduğu bilindiğinde toplam verimliliği artıracak biçimde kısa kesintilerle problemler aşılabilir.
Endüstri 4.0’ın (sensör, yazılım ve iletişim gibi) teknolojik altyapısı donanımın gerçek zamanlı olarak izlenmesine ve ihtiyaç durumunda otomatik alarm duyurusu yapılmasına imkân verir. Böylece bakım – onarım ekibi beklenmeyen bir kesinti oluşmadan ‘ihtiyaç bildiren’ donanıma müdahale edebilir. Bu yeni durum geleneksel bakım – onarım teknisyenlerine olan ihtiyacı azaltırken, diğer yandan dijital teknoloji destekli ve birikimli saha teknisyenlerine olan ihtiyacı artırıcı etki yapar. Dolayısıyla akıllı ve iletişebilir makine altyapısı oluşturulurken, bu teknolojiye uygun teknik bakım – onarım ekibinin de gerekli yeni bilgi ve becerilerle donatılması gerekir.
Dördüncü Sanayi Devrimi ve Endüstri 4.0 döneminin en önemi özelliklerinden birisi hizmet alanlarının sayıca çoğalması ve çeşitlenmesidir. Geçmişte ihtiyaç duyulan bir hizmeti yerine getirmek için bir ürünün (tezgâhın, aygıtın ya da aletin) satın alındığı durumlar için günümüzde söz konusu hizmetin kendisinin satın alınması öne çıkıyor. Çok basit bir örnek olarak; evde ya da işletmede kısa süreli bakım – onarım için bir alet çantasını satın almak yerine bu çantayı (içinde istediğiniz aletler olmak üzere) kiralama yolunu seçebilirsiniz. Dünyada çeşitli alanlarda bu tür kiralama imkânı sağlayan firmaların sayısı giderek artıyor. Bir ambalaj üretim firması büyük miktarda ambalaj ürünü ve hizmetine ihtiyaç duyan bir konfeksiyon işletmesinin depo – lojistik alanına takılıp sökülebilir bir tesis kurarak bu hizmeti sağlayabilir. Bir kompresör üreticisi teçhizatı satmak yerine basınçlı havaya ihtiyacı olan işletmeye gerekli tesisi kurarak kiralama hizmeti verebilir. Bu tür hizmetlerde tesisin bakım ve onarımı, sürüm yükseltmesi, ihtiyacı uygun değişiklikler hizmeti veren firma tarafından sağlanır. Böylece hizmet satın alan işletme buradaki işgücünü daha yüksek değer üreten başka işler ve bölümlerde kullanabilir.
Endüstri 4.0 kapsamındaki teknolojik gelişmelerin sağladığı imkânlardan bir diğeri çizelgeleme konusundadır. Çizelgeleme, eldeki işlerin bir grup kaynağa (örneğin makineye, tezgâha, robota vs.) atanmasıdır. Her iş (operasyon) tamamlanmak üzere bir kaynağa atanır. Bilişim (donanım ve yazılım) sistemlerindeki gelişmeler bu tür atamaların kolayca başarılmasını sağlıyor. Örneğin bir konveyör etrafında dizilmiş akıllı makineler (tezgâhlar, robotlar ya da benzerleri) kendi aralarında haberleşerek her donanımın en uygun ve verimli şekilde kullanılmasını sağlıyor. Böyle bir düzende aynı hatta –ihtiyacı göre farklı makinelerin kullanılması yoluyla– ürün değişimi de kolayca gerçekleştiriliyor. Bu türden bir otomasyon, operasyonel düzeyde üretim planlama yükünü –dolayısıyla buna bağlı iş gücü ihtiyacını– azaltıyor. Diğer yandan bu anlayışla Endüstri 4.0 felsefesine uygun biçimde kurulmuş üretim düzenlerinde veri modelleme ve yorumlama konularında uzman insan kaynağına olan ihtiyaç artacak. Bunu ‘üretim planlama fonksiyonunda teknolojiye bağlı dönüşüm’ olarak isimlendirebiliriz.
Eklemeli imalat (3B baskı), tasarımları üç boyutlu nesnelere dönüştürmek için kullanılan sürece verilen isimdir. Bu teknoloji; bitmiş ürünler kadar prototipler yapmak için de kullanılan kaliteli ve uygun maliyetli bir yoldur. 3 boyutlu yazıcılar yaşamın pek çok alanında kullanılmaya başladı. 3 boyutlu yazıcılarda kullanılan teknolojilerden birisi SLS olarak kısaltılan “seçmeli lazer sinterleme” yaklaşımıdır. SLS işleminde plastik, seramik veya cam malzeme yüksek güçlü lazerle eritilerek üç boyutlu, katı nesne haline dönüştürülür. Bu teknolojiler sayesinde karmaşık parçaların montaja ve depolamaya ihtiyaç duyulmadan tek işlemle üretilmesi mümkün oluyor. Diğer yandan söz konusu yeni teknolojiler (montaj hattı işçiliğini ortadan kaldırmasına karşılık) 3 boyutlu bilgisayar destekli tasarım, 3 boyutlu modelleme gibi alanlarda ar-ge ve mühendislik hizmetlerini de içine alan yeni iş fırsatları yaratıyor.
Daha önce de söz ettiğim gibi; Endüstri 4.0 bünyesinde yer alan teknolojilerin kısa vadede sonuç vereceği alanlardan birisi depolama ve taşıma işleridir. Bu teknolojiler sayesinde depo alanlarını daha verimli kullanmak ve sevk zamanını kısaltmak mümkün olmaktadır. Artırılmış gerçeklik özelliği olan, bilişim sistemi bağlantı gözlükler bu alandaki önemli yardımcılardan birisidir. Bazı işletmeler yükleme ve sevk bilgilerini erişmek, yol – rota bilgilerini almak, malın doğru rafa uygun şekilde yerleştirilmesini sağlamak ve barkoda erişmek amacıyla bu tür teknolojik gözlüklerden yararlanıyor. Böylece tedarik sisteminde uçtan uca entegrasyona ilişkin bir adım daha atılmış oluyor. Bu uygulamalarla ilgili konularda gerekli bilgi ve becerilere sahip, nitelikli insan kaynağına olan ihtiyacın artması beklenir.
Dördüncü Sanayi Devrimi, Endüstri 4.0 veya eşdeğer kavramlar dile getirildiğinde çoğu durumda akıllı ve iletişebilir makine ağırlıklı bir dönüşümden söz edilir gibi bir hava oluşuyor. İşgücü tartışması ise çoğunlukla insan – makine ödünleşmesi içinde hangi işlerin zamanla kaybolacağı, hangi yeni işlerin ortaya çıkacağı noktasında bağlanıyor. Kimi tartışmalarda yeni çağ için gerekli yeni becerilerden söz edilse de; kamusal veya özel eğitim sistemlerinin bu teknolojik ve sınai dönüşüme nasıl cevap vereceği yeterince diler getirilmiyor. Öngörebildiğimiz gelecekte insansız bir üretim felsefesi söz konusu olmayacak; bu nedenle söz konusu dönüşüm sürecinde eğitim ele alınması gereken en önemli alanlardan birisidir. Endüstri 4.0’ın gerekleri düşünüldüğünde; eğitim – öğretim sistemleri çeşitlenmiş beceri ihtiyaçlarını tatmin etmeli, yeni işlere uygun yetkinlikleri aktarmayı başarmalı, bilişim – iletişim teknolojileri (BT) konusundaki bilgi açığını kapatıcı önlemler almalı ve eğitimi sürdürülebilir kılacak yeni biçimler üretmelidir.
Endüstri 4.0, çalışanlar için BT ve üretim bilgisiyle donatılmış olmayı gerektiren yeni iş pozisyonları arz edecek. Yeni sınai ortamlarda ihtiyaç duyulan çalışan profili, değişik işletme fonksiyonları arasında geçişliliğe imkân tanıyan niteliktedir. Hâlbuki günümüzdeki eğitim programları genellikle bu geçişliliğe olanak sağlayacak esneklikten uzak, monolitik yapıdadır. Bu problemin aşılması için öncelikle üniversitelerin ihtiyaca uygun, birden fazla disiplinden oluşan yeni programlar oluşturmaları gerekiyor. Bu tür programlar mühendislik, bilgi teknolojileri, iletişim, iş kültürü unsurları içeren kombinler olmalı. Bu arada geleneksel program türlerinin de Endüstri 4.0 sürecinin ihtiyaçlarına göre yeniden donatılması kaçınılmazdır.
Yeni teknolojik devrimin odağında bilişim, iletişim ve İnternet teknolojileri yer alıyor. Bu nedenle Endüstri 4.0 teriminin Endüstriyel İnternet olarak anılması hiç şaşırtıcı değil. Sonuç olarak eğitim sistemi her aşamasında BT konusundaki eksiklik ve zayıflıklarını gidermek için dönüşüm girişimleri içinde olmak durumunda. Örneğin üniversitelerde çeşitli lisans programlarının BT eğitimi ile daha fazla ilişkilendirilmesine ihtiyaç var. Diğer yandan Endüstri 4.0’ın eğitim alanındaki gereklerini yerine getirmek eğitim sisteminin kendi başına başarabileceği bir misyon değil. Bu nedenle işletmelerin, sınai kuruluşların, üniversitelerin ve kamunun işbirliği gerekiyor.
Endüstri 4.0 konusunda bir başka gereklilik de eğitimin sürekli hale getirilmesidir. Öyle anlaşılıyor ki, yeni teknolojik çağda sahip olunan bilgi ve deneyim miktarından çok daha fazla oranda bilgi ve deneyimi edinme becerisi, esnekliği ve çabukluğu öne çıkacak. Bir başka deyişle birikim değil, beceri (dolayısıyla yeni beceri geliştirme yeteneği) ön planda olacak. Eğitimin sürekliliğinden veya yaşam boyu eğitimden anlaşılması gereken budur.
Diğer yandan yeni beceri geliştirmenin öne çıkışı, bilgi edinmenin önemini azaltmaz. Sınai işgücünün birikimi ve becerileri açısından yeniden yapılandırılması için eğitim sisteminde yenilenmesi gerekenler var. Bunlar arasında İnternet ortamında çevrimiçi eğitim platformları ve açık üniversiteler ilk akla gelenler olarak sayılabilir. Ön koşul olmaksızın vatandaşların yararlanabilecekleri açık eğitim platformları da ihtiyacın tatminine yönelik katkılar yapabilir.
Büyük çoğunluğu KOBİ’lerden oluşan sanayi topluluğunun Endüstri 4.0’ın gerekleri konusunda yeterli düzeyde farkındalığa sahip olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla yeni eğitimin şekillenmesi sadece talep tarafından beklenemez. Yeni bilgi ve beceri ihtiyaçlarına dayalı olarak eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması için sınai işletmelerin, kamusal ve özel eğitim kurumlarının, üniversitelerin, sanayi kuruluşlarının işbirliği yapmaları kaçınılmazdır.
Gürcan Banger