Bilişim ve iletişi teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak ürünlerin (sistemlerin, cihazların, makinelerin, eşyaların ve en genelde nesnelerin) akıllı ve bağlantılı olacağı bir çağa adım attık. Fabrikada, iş yerinde, ofiste, evde veya dış mekânlarda; artık bir bilgisayar özelliğine erişmekte olan akıllı-bağlantılı nesneler, değişen ölçülerde kendi başlarına hesap yapabilecek, ağlara ve İnternete bağlanabilecek. İnternete yaptıkları bağlantılar sayesinde yeni bir uzam oluşacak –ki buna “Nesnelerin İnterneti” diyoruz. İnternete bağlanabilen akıllı-bağlantılı nesnelerin sayısının kısa sürede 50 milyar gibi yüksek bir değere ulaşması bekleniyor. Dolayısıyla bu tür nesneler (sistemler, cihazlar, makineler, taşıtlar vb.) İnterneti insanlardan çok daha fazla ve gerçek zamanlı olarak kullanacak.
Artık ‘vazgeçilmemiz’ haline gelen cep telefonlarını düşünün. Onlarla ilgili en ‘ciddi’ sorunlarımızdan biri, şarj konusu değil mi? Belli bir süre sonra cihazı şarj etme ihtiyacı –yani elektrik enerjisine ihtiyaç– duyuyoruz. Şimdi sayıları milyarları bulan yeni türden nesneleri göz önüne getirin. Elektrik enerjisi ihtiyacının çılgınca artacağını kolayca fark edeceksiniz. Hiç kuşkusuz; bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılacak enerji üretiminin ve bu enerjiyi tüketmenin başta insan sağlığı olmak üzere canlı yaşama ve cansız doğaya olumsuz etkileri olacaktır.
Teknoloji, Işığa Doğru…
Giderek artan güç ve enerji tüketimi düzeylerinin çevremiz ve toplumumuz üzerinde ciddi, zararlı etkileri olduğu artık sır değil. Bunun nedeni, ivmelenen biçimde yüksek düzeyde güç gerektiren elektronik veri işlemeye (bilişime) ve bunu sağlayacak elektronik yongalara olacak. Bilişim ve iletişim sektörlerinde köklü değişiklikler yapmazsak, teknoloji ortamlarını işletmek için kaçınılmaz olarak tüm kapasitemizi harcadığımız bir noktaya ulaşacağız. Bir kara delik gibi görünen böyle bir durumda ne olacak? Optik teknolojiler ve –teknolojide APN olarak anılan– fotonik ağlar bu durum karşısında öncü çözüm olma ihtimali sunabilir. Kısaca; fotonik; ışığın fiziksel bilimidir.
Bilgisayarlarda ve benzeri cihazlarda kullanılan yongalarda yüksek yoğunluk nedeniyle fazla ısı üreten ve performansı sınırlayan mikroskobik kablolama bulunur. Güç tüketimini azaltmak için yongaların kablolamasında optik iletişim teknolojisi kullanılacak.
Geçmişte ışığı idare etmek çok zordu. Şimdilerde ise kırılma indisinin periyodik olarak değiştiği fotonik kristal olarak bilinen bir yapı, ışığı küçük bir alanla sınırlandırmayı ve ışık ile malzeme arasındaki etkileşimi iyileştirmeyi mümkün kıldı. Optik anahtarlar, optik lazerler, optik bellek ve optik rastgele erişimli bellek gibi fotonik kristallere dayanan çeşitli cihazların temel düşük güçle çalışmasının imkânları geliştirildi.
Fotonik ağlar, aşağıdaki üç performans hedefine ulaşmak için fotonik tabanlı teknolojiyi kullanıyor: Düşük güç tüketimi, yüksek kalite ve kapasite ile daha az gecikme süresi. Fotonik tabanlı ağ oluşturma, optik ve hibrit kablolama kullanımını içerir. Bu tür bilişim-iletişim ağları, terminal ve sunucu arasında uçtan uca bilgi aktarımını mümkün kılar. Kaliteyi yüksek ve gecikmeyi düşük tutarken büyük hacimlerde trafiği aktarabilirler. Daha da önemlisi, fotonik ağlar, çevre açısından daha sürdürülebilir bir iletişim ortamı işletmemize izin verecek. Bunun nedeni, ultra düşük güç yoğun olmaları ve potansiyel olarak mevcut ağların ihtiyaç duyduğu güç tüketiminin yalnızca yüzde birini kullanan veri iletişim hizmetleri sağlamasıdır. Aktarım kapasitesi, saniyeden kısa bir süre içinde on bin adet 2 saatlik filmi indirebileceğiniz ölçüde artırılabilir.
Bu ağların kullanımı, insanların herhangi bir yerden veya ortamdan bağlanmasına izin verecek. Akıllı, sürdürülebilir ve enerji açısından verimli bir toplum gerçekleştirme hedefine doğru önemli bir sıçramayı temsil eden yeni nesil bir iletişim platformu ışığı görmüş gibi…
Yeni Çağın Dijital İkizleri
Fabrika ortamında bir tezgâh hayal edin. Bu makine, içinde gömülü bulunan bilgisayar donanımı ve yazılımı sayesinde veri işleme yapabilsin. Hatta bu özellikleri sayesinde bazı yapay zekâ düşünce süreçleri işletebilsin. Bu makinenin üzerinde veya ona bağlantılı değişik fiziksel, kimyasal ya da sayısal ölçümler yapan sensörler bulunsun. Bu sensörler sayesinde –şimdiye kadar sadece insanlara özgü bir özellik olan– tezgâhın kendi durumunu bildiği yorumunu yapıyoruz. Üzerindeki iletişim donanımı ve yazılımı sayesinde kablolu veya kablosuz şekilde yerel ağlara ve İnternete bağlanabilen bu tezgâha niteleyici genel bir terim olarak “akıllı-bağlantılı nesne” ismini veriyoruz.
Bu makine, kendisine ilişkilendirilmiş sensörler aracılığı ile kendisiyle ve çevresiyle ilgili veri toplar. Bu verileri –yapay zekâ yeteneğinin de katkılarıyla– işleyerek bazı kararlar üretir ve yetkisi kapsamında olanları yerine getirir. Bunları yapmak için herhangi bir insan operatörün yönetimine ihtiyaç duymaz. Ayrıca sensörlerden elde ettiği verileri, bunlardan ürettiği kararları, kendisiyle ilgili durum bilgilerini gerçek zamanlı olarak İnternet üzerindeki yer alan sunucu bilgisayarlardaki veri depolarına gönderir.
Şimdi de fabrikada –hava alanındaki kontrol kulesine benzeyen– bir kumanda odası hayal edelim. Bu odada İnternetteki sunuculara bağlanabilen ve bu sistemlerde depolanmış verilere erişebilen bilgisayarlar olduğunu varsayalım. Bu bilgisayarlar tezgâhın gönderdiği ölçümlere, verilere ve durum bilgilerine göre tezgâhın bir sanal (siber) kopyasını gerçek zamanlı olarak kendi üzerlerinde oluşturabilir.
Dolayısıyla bilgisayarın önünde oturan bir kişi, tezgâhın başına gitmeden onun işleyişini izleyebilir; tezgâhın durumu hakkında bilgi sahibi olabilir. Ayrıca tezgâhın çalışmasında herhangi bir değişiklik yapmak isterse bilgisayarından komutlar ve parametreler göndererek bunu gerçekleştirebilir. Diğer yandan akıllı-bağlantılı tezgâh kendisi ile ilgili bir arıza durumu öngördüğünde bunu ilgili bakım-onarım birimine önceden iletebilir. Bu yeni bakım anlayışına “kestirimci bakım” adı veriliyor.
Bir yandan fiziksel sistem (tezgâh) çalışırken, diğer yandan bu sistemin bilgisayar üzerinde gerçek zamanlı sanal kopyasının oluşması şeklindeki duruma “siber-fiziksel sistem” adını veriyoruz. Bu durum, Endüstri 4.0 vizyonunun en önemli öğelerinden biridir. Dikkat edileceği gibi; bu durumda bilgisayar üzerinde oluşturulan sanal (siber) kopya, bir anlamda fiziksel sistemin “dijital ikizi” oluyor.
Dijital ikiz, fiziksel bir nesneyi temsil eden dijital verilerin üretilmesi veya toplanmasıdır. Dijital ikizler, gerçek dünya ortamlarının, ürünlerin veya varlıkların sanal temsilleridir. Üreticiler, makinelerin ve fabrikaların performansını ve etkinliğini yönetmek için dijital ikizleri kullanırken, şehir planlamacıları yeni gelişmelerin ve yolların etkisini simüle etmek (benzetimini yapmak) için kullanıyor.
Bilişsel ikizler yalnızca ortamların benzetimini yapmakla kalmayacak, aynı zamanda proaktif olarak çözümlerin tasarlanmasına yardımcı olacaklar. Dijital ikiz bilişimi; nesnelerin ve insanların çeşitli dijital ikizlerini kopyalayarak, birleştirerek ve değiştirerek daha önce imkânsız olan gerçek dünya ölçeğinde çoğaltmalar yoluyla farklı ortamlarda test etmeyi mümkün kılacak.
Bu bilgiler, hemen trafik sıkışıklığı tahmin sistemleri gibi uygulamalara girecek ve hatta hastalık kontrolü alanında doğru tahminlerde bulunacak kadar ileri gidebilir.
Dijital ikiz bilişiminin; insanların zihinlerini, düşüncelerini, alışkanlıklarını ve tutumlarını dijital ikizlerine entegre etmeyi mümkün kıldığı öngörülüyor. Bu, bir kişinin dijital ikizinin belirli görevleri yerine getirmesine ve gerçek kişi yerine siber uzayda kararlar almasına izin verebilir. Diğer yandan bu yeniliğin, etik ve sosyal sorumluluk açılarından gündeme gelmesi gerekecektir.
Robotlarla Yaşama Doğru
Robot; bir bilgisayar tarafından programlanabilen, bir dizi karmaşık eylemi otomatik olarak gerçekleştirme yeteneğine sahip bir makinedir. Robotlar dışsal veya gömülü bir denetim cihazı yönlendirilebilir. Bazı robotlar insan şekline sahiptir. Diğer yandan genel olarak yaptıkları işe göre bir şekle sahip olan robotların neye benzediğinin fazla önemi yoktur.
Robotlar kendi bünyelerinde bulundurdukları gömülü bilişim-iletişim donanımı ve yazılımı sayesinde yapay zekâ uygulamaları sergileyebilir ve dış dünya ile ilişki kurabilirler. Bu özellikleriyle robotlar akıllı ve bağlantılı (iletişebilir) makineler olarak kabul edilir. Herhangi bir operatör müdahalesi olmadan kendi başlarına karar üretip eylemde bulunabilen robot türü “otonom robot” olarak isimlendirilir. Bu özelliklerin çeşitliliğine ve derinliğine bağlı olarak otonom ve yarı-otonom olarak sınıflandırılır. Robot kategorisine giren makineler; kullandıkları alana ve yaptıkları işlere göre endüstriyel robotlar, tıbbi operasyon robotları, mikroskobik nano robotlar, toplu olarak programlanıp eyleme geçen robot sürüleri vb. gibi yaygın bir çeşitlilik gösterebilir. Her robot kendi sınıfına uygun biçimde yaşamsal özellikler göstererek veya bazı eylemleri otomatikleştirerek yapay zekâ örnekleri sergiler.
Otonom robot; istenen davranışları veya görevleri yüksek otonomi derecesi ile yerine getiren bir robottur. Robot açısından otonomi; bu akıllı ve iletişebilir makinenin kendi kararlarını üretme ve bunu eyleme dönüştürme yeteneği ve hakkı anlamına gelir. Bazı fabrika robotları kendi çevrelerinin tanımlanmış (programlanmış) sınırları içinde otonom özellikler gösterir. Robotik araştırmalarının önemli bir alanı karada, su altında, havada, yeraltı veya uzayda olsun robotun kendi çevresi ve şartları ile baş etmesini sağlamaktır.
Bir otonom robot kendisi ve çevresi hakkında veri toplayabilir. İnsan müdahalesi olmadan uzun süre kendi başına çalışabilir. İnsan müdahalesine gerek duymaksızın çalışma ortamının tamamına veya bir kısmına hareket edebilir; el-kol vb. gibi organlarını çevreye etki edecek biçimde hareket ettirebilir. İnsanlara, çevresine veya kendisine zararlı durumlardan kaçınabilir. Robotlarla yaşam, yeni türden bir iş sağlığı ve güvenliği –aynı zamanda insanlar ve robotlar için yeni ergonomi– anlamına gelecek.
Otonom bir robot, görevlerini yerine getirmenin veya çevredeki değişime uyum sağlamanın yeni yöntemleri gibi yeni enformasyon edinebilir veya mevcuda ek olarak yenilerini öğrenebilir. Gömülü yapay zekâ yeteneğinden kaynaklanan bu özelliği nedeniyle otonom robotlar “öğrenen robotlar” olarak da nitelenir. Her ne kadar gelecekte otonom robotların kendilerine bakım yapma özelliklerinin gelişeceği öngörülse de diğer makineler gibi otonom robotlar da düzenli bakım gerektirir.
Gelecekteki dijital dönüşümün temelleri arasında hizmet olarak yapay zekâ (AIaaS) ve hizmet olarak veri (DaaS) olacak. Microsoft, IBM, Google, Amazon, Facebook ve Apple gibi şirketler robotik süreç otomasyonundan bulutta grafik işleme birimleri sunmaya kadar çeşitli yeni hizmetler ve araçlar geliştiriyor. Amazon’un yeni AWS for Everyone projesi piyasaya çıktığında önemli bir fark yaratacak. Bu proje; herkesin kendi şirket verilerini kullanarak kod yazmadan veya çok az kod yazarak iş uygulamaları oluşturmasını sağlayacak.
Bu projede Amazon’un yaklaşımı, programlama eğitimi olmadan yeni iş uygulamaları oluşturan bir iş kullanıcısı olarak geliştirici vatandaş (‘sıradan vatandaş yazılımcı’) olgusunu ortaya çıkaracak. Bu vatandaş geliştiriciler, otomasyon hedeflerine ulaşmak için çok az gözetimle basit süreç uygulamaları oluşturmak için dijital platformlarından yararlanacak. Ayrıca işletmelerin ofislerdeki belirli görevleri ve süreçleri otomatikleştirmesini sağlayan ve çalışanların daha yüksek değerli işler için zaman harcamasına olanak tanıyan robotik süreç otomasyonu gibi teknolojiler sıradan çalışanlar (sıradan vatandaş yazılımcılar) tarafından kullanılacak.
Önümüzdeki yıllarda robotik süreç otomasyonu, işin ve işletmenin geleceğini dönüştürme potansiyeline sahip olacak. Bu nedenle pek çok kuruluş bunu iş akışlarına ve sistemlerine nasıl entegre edeceklerini araştırıyor. Sonuçta; şirketlerin, robotik süreç otomasyonunun sonunda personeli nasıl geliştireceğini ve verimliliklerini daha yüksek bir düzeye nasıl çıkaracağını düşünmesi ve planlaması gerekecek.
Kuantum Bilişime Doğru…
Güçlü bilişim kapasitesinin yükselişini görecek ve verinin neredeyse kaynağında daha fazla işlem yapmayı mümkün kılacak yeni bir bilişim çağının eşiğindeyiz. Bu çağ, iki tür bilişim yaklaşımını içeriyor: Kuantum bilişim ve uç bilişim.
Yeni ve evrimleşen teknolojilerin bir parçası olarak yükselen bu konuların ayrıntısına girmeden önce bazı tanımlar vermek kolaylaştırıcı olabilir. Kuantum bilişim, hesaplamayı gerçekleştirmek için kuantum olaylarının kullanılmasıdır. Kuantum hesaplamaları yapan makineler, kuantum bilgisayarlar olarak bilinir. Kuantum bilgisayarların belirli hesaplama sorunlarını klasik bilgisayarlardan önemli ölçüde daha hızlı çözebileceği öngörülüyor.
Uç bilişim; cevap sürelerini iyileştirmek ve bant genişliğinden tasarruf etmek için hesaplamayı ve veri depolamayı ihtiyaç duyulan konuma yakınlaştıran dağıtılmış bir bilgi işlem yaklaşımıdır. Sis bilişim ise yerel olarak ve İnternet omurgası üzerinden yönlendirilen önemli miktarda hesaplama, depolama ve iletişim gerçekleştirmek için uç aygıtları kullanan bir bilişim mimarisidir.
Kuantum bilgisayarlar, geleneksel bir bilgisayar için hesaplama açısından çok zor olan problemleri genellikle yalnızca 1-2 saniyede içinde çözebilir. Geleneksel bilişim, bir şeyin herhangi bir anda 1 veya 0 olmasına göre oluşturulmuştur. Kuantum dünyasında ise bir şey hem 0 hem de 1 olabilir ve bu da hesaplamaların paralel olarak yapılmasına izin verir. Kuantum bilgisayarlar, çok karmaşık ve zor görevleri yerine getirebilen özel algoritmalara ihtiyaç duyar ve bu da onları bugüne kadar bilinen her şeyden daha güçlü hesaplama araçları yapar.
Bulut bilişim, genellikle İnternet üzerinden birçok kullanıcının kullanabildiği veri merkezlerini tanımlamak için kullanılır. Bulutta yer alan bilgisayarlar, İnternet ortamının büyük sunucularıdır. Bulut bilişim teknolojisi, yazılım ve verilerin bulut ortamında depolanması sayesinde İnternet olan her yerden erişimi sağlar. Fakat İnternet ne denli hızlı olursa olsun gerçek zamanlı işler için yavaş kalabilir. Uç bilişim, verileri depolamak ve hesap yapmak için ağlar üzerinden uzak mesafelere gönderme ihtiyacından kurtaracak. Uç bilişim, Endüstri 4.0 teknolojileri sayesinde kuantum bilişimden daha yaygın hale gelmeye daha yakın görünüyor.
Günümüzde bilişim işlerimizin çoğu, gerekli işleme unsurlarını sağlayan dağıtılmış veri merkezleriyle bulutta gerçekleşiyor. Bu ise gecikme potansiyelini ortaya çıkarıyor. Yakın gelecekte, özellikle görev açısından kritik uygulamalar için, daha fazla hesaplama işi yerel olarak yapılabilir. Örneğin, sürücüsüz (otonom) bir taşıtın bilgisayarlı görme sistemi, verileri doğrulama için buluta göndermek yerine görüntüleri anında işleyecek ve tanıyacak. Uç bilişim özel yongalar ve donanım gerektirmekle birlikte ancak gene bulutla birlikte çalışacaktır.
Uç bilişim yaklaşımı, özellikle gerçek zamanlı uygulamalar söz konusu olduğunda önce yakınlığın avantajının kullanıldığı ve sonuçların daha sonra daha karmaşık yapay zekâ işlemleri için buluta gönderildiği bir durum olacak. Önümüzdeki on yıl içinde, devasa miktarda veri üreten çevrimiçi 50 milyar cihaz (sistem, makine, nesne) olabilir. Uç bilişim, Nesnelerin İnterneti, 5G bağlantısı ve uydu haberleşmesi ile yakından ilişkilidir. Sanal gerçeklik ve genişletilmiş gerçeklik popüler hale geldikçe, bu teknolojiler –akıllı-bağlantılı gözlükler, kulaklıklar vb. gibi– giyilebilir cihazlarla daha fazla iç içe geçecek.
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ivmeli biçimde sürüyor. Bunların; insanların, canlı yaşam çevresinin ve doğanın olumlu geleceği açısından kullanımı ise her zamankinden çok daha fazla güncel ve acil… Teknoloji, asla yaşamın sürdürülebilirliğinden ayrı olarak düşünülemez.
Yapay Zekâ, Robotlar ve Bilişim
Günümüzde teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ve ilerleme sağlıyor ki bu, değişim hızının da hızlanmasına neden oluyor. Bunu nasıl yorumlayabiliriz? Öyle anlaşılıyor; yeni teknoloji yönelimlerini en azından izlememiz gerekiyor. Gelecekte güvenli bir iş edinmek ve bu işi sürdürülebilir kılmak için hangi becerileri edinmemiz gerektiğini öğrenmek için yeni ve evrimleşen teknolojilere göz-kulak vermemiz kaçınılmaz…
Geçmişi oldukça eski olan yapay zekâ, son on yılda çok fazla ses getirdi, ancak yeni teknoloji yönelimlerinden biri olmaya devam ediyor. Yapay zekânın kişisel, sosyal ve ekonomik etkileri henüz başlangıç seviyesinde olmayı sürdürüyor. Henüz yapay zekânın “yapay dar zekâ” olarak isimlendirdiğimiz erken dönemini yaşıyoruz. Yapay zekâ; şimdiki durumda görüntü ve konuşma tanıma, navigasyon uygulamaları, akıllı telefon kişisel asistanları, sürüş paylaşım uygulamaları ve benzerlerindeki üstünlüğüyle biliniyor.
Yapay zekânın mevcut ve sonraki uygulamaları bu saydıklarımdan ibaret değil. Yapay zekâ; olayların ve olguların altta yatan bağlantılarını belirlemek ve bunlar hakkında içgörüleri edinmek kendine uygulama alanları bulacak. Yetkililerin kaynak kullanımı hakkında daha iyi kararlar vermesini sağlamak, hastane hizmetlerine olan talebi tahmin etmeye yardımcı olmak ve derlenen içindeki verileri analiz ederek müşteri davranışının değişen modellerini tespit etmek için daha fazla kullanılacak. Hızlanan bilişim donanımının ve gelişen sensörlerin yardımıyla olaylara ilişkin verilere neredeyse gerçek zamanda erişmemizi, bunları analiz etmemizi, değerlendirmemizi ve yorumlamamızı sağlayacak. Bu çerçevede yapay zekâ, sektörler arasında yaygınlaşırken, geliştirme, programlama, test etme ve destek gibi alanlarında yeni işler yaratacak. Bu da ciddi bir ekonomi anlamına geliyor.
Yapay zekanın alt kümesi olan makine öğrenmesi de her tür sektörde uygulanıyor ve bu nedenle yetenekli profesyoneller için büyük bir talep yaratıyor. Yapılan küresel araştırmalar; yapay zekâ, makine öğrenmesi ve otomasyonun 2025 yılına kadar gelişmiş ekonomilerde yeni işlerin yüzde 10’una yakınını oluşturacağını öngörüyor. Yeni iş pozisyonları arasında robot izleme uzmanlığı, veri bilimciliği, otomasyon uzmanlığı, içerik yaratıcılığı vb. kazandıran sıralarda yer alacak.
Yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi, robotik süreç otomasyonu da işleri otomatikleştiren başka bir teknolojidir. Robotik süreç otomasyonu; uygulamaları yorumlama, faaliyetleri denetleme ve yönetme, verileri işleme ve hatta e-postaları cevaplama gibi iş süreçlerini otomatikleştirmek için yazılım kullanımıdır. Robotlardan beklendiği şekliyle robotik süreç otomasyonu, insanların geleneksel olarak yapageldiği tekrarlı görevleri otomatikleştirir. Yapılan araştırmalar, mesleklerin yaklaşık yüzde 5’inin tamamen ve yüzde 60’ının kısmen otomatikleştirilebileceğini öngörüyor. Bu durum; küresel ölçekte iş pozisyonlarının yaklaşık yüzde 10’unu tehdit ederken, teknolojilerin yeni iş pozisyonları açabileceği tahmin ediliyor.
Teknolojik gelişimin erken döneminin yönelimi olan bulut bilişim; Amazon, Microsoft ve Google gibi oyuncular ile ana akım haline geldi. Giderek daha fazla işletme bir bulut çözümüne geçtikçe, bulut bilişimin benimsenmesi de artıyor. Ancak bulut bilişim artık gelişen teknoloji yönelimi değil; onun yerini uç bilişim alıyor.
Kuruluşların ‘baş etmek zorunda kaldıkları’ veri miktarı artmaya devam ettikçe, bulut bilişimin bazı eksiklikleri fark edildi. Uç bilişim, bulut bilişimin neden olduğu gecikmeyi atlamanın ve işlenmek üzere bir veri merkezine veri göndermek yerine bazı işleri ‘yakında’ çözmenin bir yolu olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle uç bilişim, “yakın bilişim” olarak da anılır. Uç bilişim, merkezi bir sunucuya erişimi sınırlı veya hiç bağlantısı olmayan uzak konumlarda zamana duyarlı verileri işlemek için kullanılabilir. Bu gibi durumlarda uç bilişim, bir yakın mini veri merkezi gibi davranabilir. 50 milyar gibi akıllı-bağlantılı nesne öngörüsü yapılan, çok uzak olmayan gelecek için Nesnelerin İnterneti cihazlarının kullanımı arttıkça uç bilişim de artacak. Uç bilişim, yeni iş pozisyonları vaat etmesi açısından ilginç bir gelişmedir.
Bir başka dikkat çekici teknoloji yönelimi, kuantum olgularından yararlanan bir bilgi işlem biçimi olan kuantum bilişimdir. Bu ilginç teknoloji; kaynağı ne olursa olsun verileri kolayca sorgulama, izleme, analiz etme ve bunlara göre hareket etme yeteneği sayesinde Covid-19’un yayılmasını önlemeye ve potansiyel aşıları geliştirmeye de dâhil oluyor. Bankacılık ve finans alanı kuantum bilişimin uygulamalar bulduğu bir başka alandır.
Kuantum bilgisayarlar artık normal bilgisayarlardan çok daha hızlı… Honeywell, Microsoft, Amazon, Google gibi büyük markalar kuantum bilişim alanında yenilikler yapmaya dâhil oldular. Küresel kuantum hesaplama pazarının gelirlerinin önümüzdeki 8-10 yıl içinde 3 milyar dolara tahmin ediliyor. Kuantum bilişim uzmanlığı ise kuantum mekaniği, doğrusal cebir, olasılık, bilgi teorisi ve makine öğrenimi konularda deneyim sahibi olmayı gerektiriyor.
Yapay Gerçeklik, Blok Zinciri ve Nesnelerin İnterneti
Sanal gerçeklik, gerçek dünyaya benzer veya tamamen farklı olabilen simüle edilmiş bir deneyimdir. Sanal gerçeklik uygulamaları eğlence ve eğitimi içerir. Artırılmış gerçeklik ise gerçek dünyada bulunan nesnelerin görsel, işitsel, dokunsal, duyusal ve koku alma gibi birden çok şekilde, bilgisayar tarafından oluşturulan algısal bilgilerle zenginleştirildiği gerçek dünya ortamının etkileşimli bir deneyimidir. Artırılmış gerçeklik, üç temel özelliği yerine getiren bir sistem olarak tanımlanabilir: Gerçek ve sanal dünyaların bir birleşimi, gerçek zamanlı etkileşim, sanal ve gerçek nesnelerin doğru üç boyutlu oluşturulması. Bu deneyim, gerçek çevre gibi algılanacak şekilde fiziksel dünya ile kusursuz bir şekilde iç içe geçmiştir. Diğer yandan genişletilmiş gerçeklik, bilgisayar teknolojisi ve giyilebilir cihazlar tarafından üretilen tüm gerçek ve sanal birleşik ortamlara ve insan-makine etkileşimlerine atıfta bulunan bir terimdir.
Sanal gerçeklik, insanları baştan yaratılmış sanal bir ortama çekerken, artırılmış gerçeklik ise insanın algı çevresini genişletir. Sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileri şimdiye kadar çoğunlukla oyun oynamak için kullanılmış olsa da gemi kaptanlığı vb. gibi iş pozisyonları eğitime yönelik için daha fazla yeni yararlanma alanları açıyor.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde yapay gerçeklik teknolojilerinin ekonomik ve sosyal yaşamımıza etkili biçimde entegre olduğu başka alanlar göreceğiz. Bu alanlar arasında ilk elde eğitim, eğlence, pazarlama ve tıbbi uygulamalar gibi örnekleri sayabiliriz. Diğer yandan yapay gerçeklik alanları, ciddi bir ekonomi olarak pek çok meslek ve iş pozisyonu yaratmaya aday görünüyor. Doğal olarak bu iş alanlarında profesyoneller olarak yer almak isteyenlerin gerekli bilgi ve becerilerle donanması gerekecek.
Üzerinde en fazla çalışma ve uygulama araştırması yapılan yeni çağ teknolojilerinden biri blok zinciridir. Blok zinciri; sistemi değiştirmeyi, kurcalamayı veya aldatmayı zorlaştıran, hatta imkânsız hale getiren bir bilgi kaydetme sistemidir. Bir blok zinciri, blok zincirindeki tüm bilgisayar sistemleri ağında çoğaltılan ve dağıtılan işlemlerin dijital bir defter sistemidir. Çoğu insan için blok zinciri; Bitcoin, Ethereum gibi kripto para türlerini akla getirse de, blok zinciri birçok başka şekilde yararlı olan bir güvenlik ve kolaylık sunar.
Çeşitli ekonomik sektörler giderek daha fazla oranda blok zinciri uygulamalarını kendi iş süreçlerine dâhil ediyor. Bu da bu alanda bilgi, beceri ve deneyim sahibi profesyonellere olan ihtiyacı artırıyor. Blok zinciri teknolojisini kullanarak dijital mimari, çözüm ve uygulama geliştiren uzmanlara olan sektörel ve kurumsal talep yükseliyor. Gelişmeler, bu alanda görev yapmak isteyen kişiler için doğru zaman olduğunu gösteriyor. Blok zincirinin akademik çevrelerdeki yükselişini de dikkate alarak, hiç kuşkusuz; bu tür iş pozisyonları için (nesne yönelimli programlama, veri tabanları, veri yapıları, İnternet uygulaması geliştirme, ağ oluşturma gibi konularda) gerekli bilişim bilgi ve becerilerini edinmek gerekecek.
Nesnelerin bilişim ve iletişim teknolojileri sayesinde akıllı ve bağlantılı hale geldiği yeni çağda bu türden milyarlarca nesne ağlarda ve İnternet ortamında olacak. Birbirine bağlantı yapabilen bu nesneler Nesnelerin İnterneti dediğimiz yeni bir uzam yaratacak. Cihazlar, sistemler, araçlar ya da herhangi nesneler kablolu ve kablosuz ağlarla birbirine bağlanarak veri alışverişi yapacak.
Nesnelerin İnterneti sayesinde evdeki cihazları bir cep telefonu, tablet veya taşınabilir bilgisayarla uzaktan yönetmek mümkün olacak. Bu durumun örnekleri şimdiden çoğalmaya başladı. Benzeri durumun iş alanlarında gerçekleşmeye başladığını da gözlüyoruz. İşletmelerin şimdilerde ve yakın gelecekte Nesnelerin İnterneti ile kazanacakları pek çok şey var. Örneğin Nesnelerin İnterneti, veriler toplanırken ve analiz edilirken işletmeler için daha iyi güvenlik, verimlilik ve karar vermeyi sağlayabilir. Kestirimci bakımı etkinleştirebilir, tıbbi bakımı hızlandırabilir, müşteri hizmetlerini iyileştirebilir ve henüz hayal bile etmediğimiz yararlar sağlayabilir.
Şimdilik bu yeni teknolojiler ile yalnızca başlangıç aşamalarındayız: Tahminler, Önümüzdeki 5-10 yıl içinde akıllı-bağlantılı cihazlarından yaklaşık 50 milyarının tüm dünyada kullanılacağını ve akıllı telefonlardan mutfak aletlerine kadar her şeyi kapsayan devasa bir birbirine bağlı cihaz ağı oluşturacağını gösteriyor. 5G gibi yeni teknolojilerin önümüzdeki yıllarda bu pazarın büyümesini artırması bekleniyor.
Eğer bu tür teknolojilerle ilgili iş pozisyonlarında var olmak istiyorsanız, seçeceğiniz teknolojik alana da bağlı olarak bilgi güvenliği, yapay zekâ ve makine öğrenmesi, ağ oluşturma, donanım arayüzleri, veri analizi, otomasyon, gömülü sistemler, cihaz ve tasarım bilgisi hakkında bilgi ve beceri sahibi olmanız gerekecek.
5G, Uydu Takımları ve Siber Güvenlik
5G, geniş bant hücresel ağlar için beşinci nesil teknoloji standardıdır ve mevcut çoğu cep telefonuna bağlantı sağlayan 4G ağlarının gelişmiş sonraki sürümüdür. 5G ağlarının 2025 yılına kadar dünya çapında 1,7 milyardan fazla aboneye sahip olacağı öngörülmektedir.
Her şeyin ağ ve İnternet ortamında birbirine bağlandığı Nesnelerin İnternetinin gelişimini sağlayacak olan teknoloji 5G’dir. 3G ve 4G teknolojilerinin İnternette gezinmemizi, veriye dayalı hizmetleri kullanmamızı, müzik dinlemek ve video izlemek için artan bant genişliğini ve çok daha fazlasını etkinleştirdiği yerlerde, 5G hizmetlerinin yaşam alanlarında devrim yaratması bekleniyor.
Giderek daha hızlı ve kaliteli hale gelen görüntüleme donanımları bulut tabanlı oyun hizmetlerinin yanı sıra sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik gibi gelişmiş teknolojilere dayanan hizmetleri etkinleştirecek. Bu tür donanımların fabrikalarda kullanılması bekleniyor. HD kameralar; güvenliği ve trafik yönetimini, akıllı şebeke kontrolünü ve akıllı perakendeyi iyileştirmeye yardımcı olacak. 5G hizmetlerinin 2021 ve sonrasında dünya çapında piyasaya sürülmesi ve 50’den fazla operatörün 2021’in sonunda yaklaşık 30 ülkede hizmet sunması bekleniyor. Bu da 5G’yi dikkat etmeniz gereken yeni bir teknoloji yönelimi haline getiriyor.
Bir “uydu takımı”, bir sistem olarak birlikte çalışan bir grup yapay uydudur. Bir uydu takımı, bir amaca ulaşmak için birlikte çalışan bir uydular sistemidir. Tek bir uydunun aksine; bir uydu takımı, kısmen veya tamamen kalıcı küresel kapsama alanı sağlayabilir, öyle ki Dünya üzerinde herhangi bir zamanda her yerde en az bir uydu görülebilir. Uydular tipik olarak tamamlayıcı yörünge düzlemleri kümelerine yerleştirilir ve küresel olarak dağıtılmış yer istasyonlarına bağlanır. Uydular arası iletişim de yapabilirler.
Mevcut durumda dünya nüfusunun yarısından fazlası şu anda İnternet’e erişebilirken, milyarlarca insan kesintili ve düşük bant genişliği olan bağlantılara sahip veya hiç bağlı değil. Bazı şirketler bu sorunu uydu takımlarıyla çözmek için çalışıyor. Bu kuruluşlar hedeflerini gezegenin her yerinde yüksek hızlı iletişimi mümkün kılmak olarak belirlemişler. Uydular 1960’lardan beri iletişim için kullanılıyor. Gelecekte bugüne kadar fırlatılan tüm uydulardan daha fazla iletişim uydusu yörüngelerde yer alacak.
Yeni girişimciler, farklı yörüngelerde uyumlu bir şekilde düzenlenen binlerce küçük uyduyu eşgüdümlü kullanan uydu takımları oluşturmak için yarışıyor. Bu ağlar; uçakları, yolcu gemilerini, karayolu ve demiryolu taşıtlarını İnternet’e bağlamak için kullanılacak. Daha da önemlisi, şu anda çevrimdışı olan milyarlarca insan düşük maliyetli, geniş bant İnternet’e erişim imkânına kavuşacak. Diğer bazı uydu takımı çalışmaları, kurumsal pazara odaklanarak 10 Gbps bağlantı sağlamayı planlanıyor.
Siber güvenlik, bir süredir var olduğu göz önüne alındığında, yeni çıkan bir teknoloji gibi görünmeyebilir, ancak diğer teknolojiler gibi gelişmektedir. Verilere yasa dışı olarak erişmeye çalışan kötü niyetli bilgisayar korsanları, yakın zamanda pes etmeyecek ve en zorlu güvenlik önlemlerini bile aşmanın yollarını bulmaya devam edecekler. Bu aynı zamanda kısmen yeni teknolojinin güvenliği artırmak için uyarlanmasından kaynaklanıyor. Bilgisayar korsanları var olduğu sürece, siber güvenlik trend olan bir teknoloji olmaya devam edecek. Siber güvenlik uzmanlarına olan güçlü ihtiyacın kanıtı olarak, siber güvenlik işlerinin sayısı diğer teknoloji işlerinden üç kat daha hızlı artıyor.
Teknolojiler her yerde ortaya çıkıyor ve gelişiyor olsa da, bunlardan bazıları şimdi ve öngörülebilir gelecek için umut verici kariyer potansiyeli sunuyor. Bu yeni teknolojilerin mevcut ilk aşamalarında işe koyulma zamanının şimdi olduğu anlamına geliyor.
Gürcan Banger