Problem Karşısında

      Yorum yok Problem Karşısında

İnsanın öğrenme tarzı; gözlemler yapmak, bunlar arasında ilişkiler kurarak soyut bilgiye ulaşmak şeklindedir. Dolayısıyla kişi tarafından çok sayıda seçeneğin izlenmesi, bu sürecin zenginleşmesi anlamına gelir. Gözlem diye tanımladığım faaliyet, veri edinmenin her türlüsü olabilir. Bunlar görme, duyma, dokunma, koklama veya tat alma gibi duyularla algılananlar olabileceği gibi; okuyarak ya da insanın zihinsel becerileri ile üretilerek elde edilenler de olabilir. Çok basit olarak söylersek, kıyaslayarak öğrenen insan için çok sayıda gözlem çok sayıda karşılama ve soyutlama fırsatı anlamına gelir; bu da bilgi ve deneyim zenginliği yaratır.

Farklılık yaratan inovasyonların, çoğunlukla kurum ve kuruluş dışı bilgiden kaynaklanması şaşırtıcı değildir. Tarihi incelediğimizde; büyük buluşlara ve yeniliklere imza atan kişilerin tümünün adeta ‘bilgi açlığı’ duyanlar olduğunu görürüz. Bu insanların bir başka özelliği ise kendilerini tek bir alana ‘hapis etmemiş’ olmalarıdır. Çok değişik alanlardan elde ettikleri bilgileri, birbirilerine eklemleyerek ya da birbirileri ile karşılaştırarak kullanırlar. (Farklı bir alana ait bir bilginin bir başka alana uygulanmasının ‘yatay inovasyon’ dediğimiz yenilik türüne yol açtığını hatırlayın.)

1694-1778 yılları arasında yaşamış olan Fransız yazar, tarihçi ve düşünür Voltaire’in 6814 kitaptan oluşan kütüphanesinden söz edilir. Bu kitaplardan 2000 dolayında olanında, kendi el yazısı ile düşülmüş notlar bulunuyor. Voltaire’in Château de Cirey’de Marquis de Châtalet’in himayesinde yaşadığı yıllarda, Markiz ile birlikte topladıkları 21.000 kitabın olduğu belirtiliyor. Başta elektrik ampulü olmak üzere çok sayıda buluşun sahibi olan Amerikalı mucit Thomas Edison’ın (1847-1931) kütüphanesi ise 10.000 kitaptan oluşmakta…

İlginç bir diğer örnek de 781-868 yılları arasında yaşamış ve biyoloji, zooloji, tarih ve psikoloji konularında çeşitli bilimsel eserler yazmış olan Arap bilgini El-Câhız’ın yaşamına ilişkindir. El-Câhız yoksul bir kişi olduğu için çoğu zaman kitap almaya parası yetmezmiş. Bunun yerine kitapçıyı gece süresince kiralar, dükkânı kendi üzerine kilitletir ve tüm gece boyunca mevcut kitapları inceleyerek, araştırmalar yaparmış.

Çeşitlilik, başka alanlardaki çözümleri görerek yenilik yaratmanın önemli eksenlerinden birisidir. Farklı alanlardaki bilgiler arasında yapılan kıyaslama, eşleme ve eklemlemeler sayesinde eşsiz yenilikler üretmek mümkün oluyor. Özetle; düşünsel çeşitlilik yeniliklere, buluşlara ve yaratılara giden yolu aydınlatıyor.

 ‘Büyük’ kabul edilen bir problemi çözmenin yaratıcı yolunun sıklıkla ‘ezberi unutmak’ ve ‘yapılandırılmamış düşünmeye’ yönlenmek olduğuna inanılır. Bu kabulde; deneyimin yanıltıcı dehlizlerine dalmamak veya tekniklere ‘tutsak olma’ yanlışına düşmemek açısından doğruluk payı olduğunu söyleyebiliriz. Bazı sorunlara bildiğimiz her şeyi ‘unutarak’ ve ‘yapılandırılmış düşünme’ tarzından uzaklaşarak konuya yaklaşmak ‘çözücü’ olabilir. Ama bu yolla halledilebilen sorunlar, çoğunlukla küçük ölçekli problemlerdir.

Yüksek düzeyde karmaşıklığa sahip sorunları çözmek için problem çözme sürecinin yapılandırılması ve duruma uygun bir yol haritası çıkarılması uygun olur. Doğru düşünme tarzı; sezgisel yollarla yapısal yöntem, teknik ve araçların akılcı biçimde eklemlenmesini gerektirir. Asla unutmamamız gereken hassas nokta; sorunun çözümünün, problemin karakterine ve ölçeğine bağlı olduğudur.

Resmi Bir Bütün Olarak Görmek

Günümüzde bilgisayar ortamında hesap tablosu yazılımlarını kullanarak yaptığımız işler, bunlar var olmadan önce kâğıt-kalem marifetiyle elle yapılıyordu. Karmaşık hesapları yapabilmek ve sayılar curcunası arasından sezgisel yollarla ilişkileri keşfedebilmek, bir ‘sanat’ kabul edilirdi. Bugün ise bu işleri yapmak için gelişmiş donanımlara ve yazılımlara sahibiz. Söz konusu amaca yönelik olarak çok sayıda, yöntem, teknik ve araç geliştirildi.

İş dünyasında da benzer gelişmeler oldu. Son yüzyılda işletme, üretim, satış ve pazarlama yönetimi konusunda çok sayıda yaklaşım geliştirildi. Bunlardan bazılarının uygulama konusunda katı kuralları var. Pek çok sürecin kurallara bağlanmış olması yaratıcılığın ve düşünmenin önemini ortadan kaldırmadı. Önemli olan; yöntemleri, teknikleri ve araçları akılcı düşünme ile birlikte doğru biçimde eklemleyebilmeyi başarabilmek.

Örneğin stratejik planlama süreçlerinde sıklıkla kullandığımız GZFT (SWOT) isimli bir teknik var. Bu teknikten elde edeceğiniz sonuçlar, tümüyle sizin onu nasıl kullandığınıza bağlıdır. Hiçbir teknik ona eklemlenmiş akıldan daha fazlasını kendiliğinden üretmez. Bu nedenle yaratıcı düşünme ile insanın kendi becerilerinin birbirine vizyoner biçimde eklemlenmesi gerekir. Örneğin akıldan arındırılmış bir GZFT seansı; sadece ön kabulleri, takıntıları, saplantıları ve korkuları kural haline getirir.

Bir fabrikadaki üretim hattını göz önüne getirin. Diyelim ki; bir tezgâhta beklenenden çok daha fazla arıza olmaktadır. Bu tür arızalar da ürünlerin zamanında ve kaliteli çıkışını önlemektedir. Böyle bir durumdan çıkaracağımız ilk sonuç, muhtemelen söz konusu tezgâhın sorunlu olduğu ve yenilenmesi gerektiğidir. Bu ise büyük bir yatırım anlamına gelir. Bu tür bir bakış, ‘nokta soruna odaklanmak’ anlamına gelir. Söz konusu sıkıntılı durumla ilgili son karara varmadan resmin tamamını görecek biçimde ‘olayı’ daha kapsamlı incelemek uygun olur.

Örneğin tezgâhı kullanan operatörün bilgi ve deneyim eksikliği ya da cihazı hatalı kullanımı arızalara yol açıyor olabilir. Tezgâhı besleyen elektrik akımı ile ilgili sorunlar bulunabilir. Belki de tezgâh, periyodik bakım yapılmaksızın kullanılıyordur. Tezgâhta işlenen parçaların hammaddesinde bir uygunsuzluk bulunabilir. Sorun kaynağı örneklerini çoğaltabiliriz. Tüm bu seçenekleri incelemeden tezgâhın yenilenmesi gibi pahalı bir yola gitmek uygun olmaz. Eğer sorunun kaynağı gibi görünen bir unsur varsa, onunla ilgili yargıya varmadan önce onu etkileyen diğer faktörleri incelemek hatalı kararları ve kayıpları önler. Çoğu zaman gözümüzün önünde olup biten, görmemiz gerekenin tamamı değildir. Resmin tümünü görmeye çalışan düşünme tarzı bizi aceleci yanlış kararlardan korur.

Self-servis çalışan bir markete gittiniz. Bir kg elma almak istiyorsunuz. Hedefiniz 1kg’dır; elmaları poşete yerleştirip, otomatik tartarak 1 kg’a ulaştığınızda bu basit olayla ilgili hedefi başardınız demektir. Ama gerçek ihtiyacınız (tüketiminiz) açısından daha az ya da daha fazla elma almanız gerekiyorsa, 1 kg hedefine ulaşmanız fazlaca anlam ifade etmez.

Hedefe ulaştırıcı düşünmenin değerli olabilmesi için, öncelikle hedefin doğru belirlenmesi ve yeterli açıklıkta tanımlanması gerekir. Düşük hedeflere kolayca ulaşılır; ama bu erişim anlamlı sonuçlar oluşturmaz. Diğer yandan uzak ve zor hedefler başarılamadığında, olumsuz motivasyon ve sisteme / kendinize inanç-güven düşüklüğü yaratır. Hedefe ulaşmada kullanacağımız düşünme süreçleri kadar, doğru ve sağlam hedefleri koymuş olmak da önemlidir. Yanlış hedefler, doğru düşünme tarzını da değersiz kılar.

Problem Her Yerde

Evrimleşmenin mekanizmalarını anlamak, yeni fikirler üretmek açısından önemlidir. Örneğin bir ürünün evrimleşme sürecini anlayarak izlemek, yeni fikirlerin geliştirilmesi ve yaratı sürecinde doğru kararların verilmesi bakımından son derece öğreticidir. Örneğin otomobilin, telefonun ya da İnternetin ilk çıkışından günümüzde ulaştığı noktaya kadar gelişim aşamaları, bir tohumun nasıl bugünkü ağaca dönüştüğünü anlamamızı sağlamak yanında düşünsel deneyim ve beceri kazandırıcı olacaktır.

Teknolojik bir ürünün ilk çıkışında genelde görece büyük bir hacim, düşük performans ve az sayıda ayrıntı görüyoruz. Zamanla ürüne ilişkin parçalar ve bunların arasındaki bağlantılar artıyor ve karmaşıklaşıyor. Daha sonra ise bir yalınlaşma sürecine giriliyor. Teknolojinin katkılarıyla birlikte fonksiyonlar artarken ürünle ilgili detaylar daha akılcı ve kullanımı kolay bir şekle dönüşüyor. Otomobilde, telefonda, İnternette ya da bilgisayar donanımlarında da aynen böyle oldu.

Geliştirme süreci uzunca bir süre küçük adımlar halindeki iyileştirmelerle ilerliyor. Hatalara ivedi çözümler ya da küçük performans artışları (örneğin) ürünün yaşam süresini uzatmakta etkili oluyor. Ama öyle bir zaman geliyor ki; o noktadan sonra küçük iyileştirmeler ve minik performans artışları yeterli olmuyor. Tümden bir değişikliğe ihtiyaç duyuluyor. Eğer yeniliklerden veya buluşlardan söz ediyorsak gündeme bir yıkıcı (radikal) inovasyon geliyor ve piyasanın yapısını toptan değiştiriyor. Transistorlu radyo veya televizyon iletişim alanında böyle etkiler yapmıştı. Kişisel yaşamımızda da buna benzer bir gelişim süreci yaşıyoruz. O anı hissettiğimizde yaşamımızda o büyük değişimi yaşıyoruz. Mekânımızı, ilişkilerimizi ya da yaşam modelimizi bütünüyle değiştiriveriyoruz.

Küçük ya da büyük değişimlerin daha iyi ya da kötü olduğunu söyleyemeyiz. Küçük adımlar halinde yapılan iyileştirmelerin olumlu etkiler yaptığı dönemler vardır. Bu tür zaman dilimlerinde gelecekte oluşabilecek büyük değişim için de hazırlıklar yaptığımız takdirde herhangi bir nedenle uzun dönemli gelecek zafiyeti yaşamayız. Kişi veya kuruluş olarak hem bugün hem de gelecek için donanımlı olacak düşünsel olgunluğu yakalamak gerekiyor.

İnsanın yaratıcı tahayyül açısından en verimli olduğu dönem yaklaşık 20 küsurlu yaşların ortalarına kadar sürüyor. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde kişi, fantastik hayal gücünü daha etkin geliştiriyor ve kullanıyor. Şöyle bir örnek hatırlıyorum. İlköğretimin ilk birkaç yılında bir sınıftaki öğrencilere “Kim şarkı söyler?” diye sorsanız çok sayıda el kalkar. “Kim resim yapar?” dediğinizde de benzer bir durumla karşılaşırsınız. Bir lise son sınıfına girip aynı soruları sorarsanız ürkek biçimde kalkan birkaç elden fazlasını göremezsiniz. Sanki ilköğretimin ilk yıllarında bildiğimiz şarkı söylemeyi ya da resim yapmayı lisenin son yılarlına doğru unutuyoruz. Bir yetişkin olduğumuzda ise ‘hiç mi hiç’ hatırlamıyoruz.

Yetişkinler olarak sosyal ve ekonomik yaşama daha fazla dâhil olduğumuz yıllarla birlikte fantastik düşünme ve hayalci tasarım becerileri yaşamımızdan siliniyor. Muhtemelen bunları yok etmemizin doğru olacağı öğretiliyor. Çocukluğun özgürlük günlerinden yetişkinliğin tutsaklığına ayıpçı ve yasakçı makamlarına ‘terfi’ ediyoruz. Çocukluğun üretkenliğini ve yaratıcılığını geleceğe taşıyıp kendi farklılığını koruyabilenlerin sayısı pek fazla değil.

Farklılıklar ve büyük değişimler bazılarımızı korkutur. Bunda bir problemin ya da değişimin peş peşe başka problemlere veya değişikliklere yol açacağı düşüncesi hâkimdir. Hâlbuki bir problemin veya değişim ihtiyacını varlığı, yaşamı oluşturan unsurlardan herhangi birinin mevcudiyeti kadar olağandır. Problemler veya değişiklikler karşısında cesareti kaybetmek yaşama sevincini yitirmek gibidir. Her çözüm adımı yaşam sevincimizi ve enerjimizi artırıcı etki yapar. Yaşam her şart altında özgür düşünmeye veya cesaretle geleceğe ilerlemeye değer güzelliktedir.

Problemi Çözmek

Bir problemi çözmenin ilk adımı öncelikle onu anlamakla başlar. Problemin varlığından emin olmak ve niteliği konusunda yeterli bilgi sahibi olmak (problemin çözümüne önayak olsak ama çözümünü bizzat gerçekleştirecek olmasak bile) kaçınılmazdır. İyi anlaşılmamış bir problem için iyi bir çözüm beklemek hayal olur.

Pek çok örnekte olduğu gibi problem de bir sistemdir. Onu oluşturan bazı unsurlar mevcuttur. Bu unsurlar arasında çeşitli türden ilişkiler bulunur. Bu unsur veya ilişkilerden bir ya da birkaçı (Pareto Kuralı’nın söylediği gibi) problemin oluşmasında baskın rol oynar. Problemin oluşumuna katkı yapan ve başka ortamlardan (uzak ve yakın çevredeki başka sistemlerden) gelen dış etkiler bulunabilir. Son olarak; problemin gelişimi nedeniyle bundan sonra oluşturacağı başka sonuçlar olabilir. Özetle; problemi anlamak ve açıklamak iyi bir çözüm için başarılması gereken yakıcı önemde bir aşamadır. İyi anlaşılmamış bir problem için geliştirilen ‘kör’ çözüm, yeni problemler yaratmada son derece ‘başarılıdır’.

İnsanın temel öğrenme araçlarından birisinin karşılaştırma (kıyaslama) yapmak olduğunu biliyoruz. Bu araç sayesinde benzerlikler, farklılıklar ve çeşitlilikleri öğreniyoruz. Diğer yandan insan düşüncesinin temel yapı taşlarından iki tanesi genelleştirme ve soyutlama yapabilmektir. İnsan yaptığı kıyaslamalardan elde ettiği verileri genelleyerek bazı soyut sonuçlara varıyor. Bilimlerin ve disiplinlerin altında bu düşünce yapısı var.

Tarihin bilgi alanında bir uzmanlaşma ve özgünleşme yörüngesine girdiğini biliyoruz. Artık her bilim dalı ve disiplin ile uğraşan bilim insanları yok. Uzmanlar genel bilgi edinmek veya her alana ilgi duymak yerine büyük ölçüde kendi alanlarına yoğunlaşıyor. Bu yeni durum, yenilikçi bir çalışmanın artık değişik disiplinlerden oluşmuş takımlar halinde yapılmasını zorunlu kılıyor. Çok farklı alanlarda oluşmuş uzmanlıklar bir araya gelerek kolektif biçimde yenilikçi düşünce ve ürünler geliştirebiliyorlar.

Yukarıda anlattığım uzmanlaşmış çerçeve, kimi zaman başka alanlarda bulunmuş çözümlerin ‘kamufle olmuş’ halde kalmasına neden oluyor. Hal yolu aranan bir problemin çözümü, çoğu zaman bir başka alanda (farklı bir çerçevede) geliştirilmiş olabiliyor. Bu çözümü ‘kamuflajından’ arındırarak öz olarak aynı çözüme ihtiyaç duyan problemlere uygulamanın imkânlarını aramak gerekiyor. Örneğin biyoloji alanındaki bir problemin çözümü elektro mekaniğin, kimya alanında bir çözüm inşaat mühendisliğinin veya fizik alanında bir çözüm tıbbi bir problemin hallinde yararlı olabiliyor.

Yalınlaştıralım. Bir problemin çözümünde ilk adım, onu iyice anlamak ve açıklamakla başlıyor. İkinci adım için karşımıza iki seçenek çıkıyor. Seçeneklerden birisi büyük ölçüde ar-ge yoluyla yepyeni bir çözüm aramaktır. Muhtemelen böyle bir çözüm en iyi ihtimalle birkaç yıldan önce ortaya çıkmayacaktır. İkinci seçenek ise başka alanlarda gerçekleştirilmiş benzer problemlerin araştırılmasıdır. Bu arama sırasında karşımıza çıkan problemleri konuya ve alana özgü ‘kamuflajından’ arındırarak görebilmek önemlidir.

Benzer kalıpta (standartta) problemlerin bulunması ile ikinci adım tamamlanmış olur. Üçüncü adım, benzer problemlerin çözümü için geliştirilmiş yoları incelemektir. Bu inceleme sayesinde çözümüne uğraştığımız özgün problem için karşılaştırma, benzetme ve farklılıkları anlama imkânları oluşur. Böylece dördüncü aşamada bu bilgilenme sayesinde kendi özgün çözümümüzü oluşturur ve uygularız.

Özetleyelim. Yaşadığımız problemlerin ve bunların halli için geliştirdiğimiz çözümlerin genellikle ortak yönleri bulunur. Geçmişte (veya başka alanlarda) yaşanmış problemleri, çözümleri, bunlarla ilgili başarı ve başarısızlıkları incelemek pek çok yeni sorun karşısında çözüm fırsatları sunar. İnsanlığın bilgi birikimi üzerinde yükselen bu yaklaşımı yatay inovasyon olarak isimlendiriyoruz.

Bu da mı Gol Değil

Problemsiz yaşam olmaz. Problem, yaşamın tuzu ve biberi gibidir. Yaşamın insanca bir lezzeti olmasında, hiç kuşkusuz problemlerin de yeri var. Problemler olmasa, belki de mutlu ve başarılı anlarımızın keyfine varmak da mümkün olmaz. Çoğu zaman ana nokta, problemin kendisinde değil; bizim ona bakış açımızdadır. Bunu bardağın dolu veya boş kısmına dikkat etmeye benzetebiliriz.

Bazı kişiler, kendilerini ‘talihsiz’ bulurlar. Problemlerin yağmur gibi üzerlerine yağdığından şikâyet ederler. Hepimizin sıkıntıları olabileceğini; ama bunları algılama, yönetme ve çözme yöntemlerimizin farklı olduğunu kavramak istemezler. Hatta pek çok kişide sorunlardan şikâyet etmek, bir haz duygusu haline gelmiştir. Problemlerini anlatıp, dertlenerek mutlu olduklarını bile söyleyebiliriz.

Problemlerinden şikâyetçi olan tanıdıklarıma şöyle diyorum: “Ya sorununu anlayıp çözmek için gayret et, ya da bu nedenle sızlanmayı bırak!” Biliyorum ki; problemi çözmeyi denemek yerine ondan sürekli şikayet edip abartmak, sadece negatif yönlü bir sinerji üretilmesine yarar. Bir süre sonra problem, kişinin gözünde öylesine büyür ki, o noktadan sonra çözmek veya yönetmek için yeterli gücü kendisinde bulamaz.

Kişinin problemleriyle baş edebilmesi için, öncelikle problem kavramı üzerinde bilgi sahibi olmasında yarar var. Problemi, ilk bakışta can sıkıcı bir durum olarak gözükür. Gerçekte bir problem, bir durumdan tercih ettiğimiz bir başka duruma geçerken önümüze çıkan engeller veya zorluklar olarak tanımlanabilir.

Problem, karşımıza iki farklı biçimde çıkar. Birincisi; mevcut durumun istediğimiz gibi olmamasıdır. Örneğin yeterli miktarda maddi kaynağa sahip olmamak, böyle bir sorundur. Umulan bir şeyin gerçekleşmemesi ya da istenmeyen bir durumun oluşmaması yine bu gruba girer. Sahip olduğumuz bir değerli unsuru kaybetmeyi de bu grupta sayabiliriz. İşimizi yitirmeyi veya sağlığımızın kötüleşmesini bu duruma örnekler olarak verebiliriz.

İkinci problem türü, daha iyi olabileceği halde olamayan konulardan kaynaklanır. İstenen hedefe ulaşamamak veya ulaşmak için yeni yolların denenmesi gereken durumlar, bu problem grubunda yer alır. Üniversiteye girebilmek için çok sıkı çalışma ihtiyacını da bu grupta örnekleyebiliriz.

Bir problemi çözmek, için önce onu fark etmek gerekir. Dolayısıyla sorunun çözümünde mevcut durumun iyi tanımlanması, olması gereken durumun doğru tespit edilmesi ve hedefin netleştirilmesi önemlidir. Genel olarak problemi doğru çözümlemekte sıkıntılarımız olur. İkincil seviyedeki sorunları (yani görünür problemleri), ana problem ile karıştırırız. Ana problemi çözerek hedefe kolayca uğraşmak yerine, ana problemin yarattığı ikincil sorunlara takılıp kalırız. Önemli bir özdeyiş şöyle der: “Nereye gideceğinizi bilmiyorsanız, bütün yollar oraya gider.” Problemin ne olduğundan emin değilseniz, gereksiz veya yanlış adımlar atarak yeni sorunlar üretmeniz şiddetle muhtemeldir.

Problemin analiz edilmesi sürecini, muhtemel çözümlerin neler olabileceği konusunda yapılacak düşünce süreci izlemelidir. Problemin çözüm yolu bir sır olmamalı; öngörülen çözümler arasından birisi olarak gerçekleşmelidir. Bu nedenle akılcı bir kişi veya kuruluş, çözümün sonunda elde edilecek sonuç konusunda daha baştan bilgilidir.

Bir çözümün doğrulanması gerekir. Bir başka deyişle; elde edilen çözümün, üzerinde uğraşılan problemin çözümü olduğu doğrulanmak zorundadır. Bu nedenle çözümü doğrulayacak göstergelerin de izlenmesi ve uygunsa ölçülmesi gerekir. Problemi çözme süreci, sorunun ortadan kalkması ile bitmez. Tekrarının oluşmaması için çözüm sonrası oluşan durumun izlenmesi önemlidir.

Düşük kültür toplumları, genelde problemler karşısında kafalarını kuma gömmeyi tercih ederler. Bir toplumun problem çözme performansı ise onun gelişkinliği konusunda önemli ipuçları verir.

Ek okuma kaynağı: “Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri”, Gürcan Banger, Dorlion Yayınları

Gürcan Banger

( Toplam ziyaret sayısı: 41 , bugünkü ziyaret sayısı: 1 )

About Gürcan Banger

GÜRCAN BANGER elektrik yüksek mühendisi, danışman ve yazardır. Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü olarak görev yaptı. Halen ICI Teknoloji A.Ş. danışmanı ve danışma kurulu üyesidir. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak blogunda (http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. KİTAPLARINDAN BAZILARI: Gürcan Banger, "En Uzak Şehir", öyküler, Yol Akademi Yayınevi, 2023 Gürcan Banger, "Yeni Teknolojiler, Dijital Dönüşüm ve İş Modelleri", Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Hayat Esnaf Lokantası", öyküler, Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri", Dorlion Yayınları, 2019, Ankara. Gürcan Banger, "Endüstri 4.0 Uygulama ve Dönüşüm Rehberi", Dorlion Yayınları, 2018. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 – Ekstra”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Aşkın Anlamlar Kitabı”, Dorlion Yayınları, Eylül 2017, Ankara. Gürcan Banger, “Sivil Toplum Örgütleri İçin Yönetişim Rehberi”, STGM Yayınları, 2011, Ankara. Gürcan Banger, “Eskişehir'in Şifalı Sıcak Su Zenginliği”, Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, 2002. Gürcan Banger, “Siyasal Kalite: Siyasal Kalite Yönetimi”, Bilim Teknik Yayınevi, 2000, İstanbul Gürcan Banger, “C/C++ ve Nesneye Yönelik Programlama”, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Gürcan Banger, “Pascal: Borland / Turbo 4, 4.5, 5,5, 6,7 ve 7.01”, Bilim Teknik Yayınevi, 1999, İstanbul Gürcan Banger, “Siyasetin Mimarisi”, Ant Matbaacılık Yayıncılık, Haziran 1995, Eskişehir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.