Günümüzde bilginin miktarı ve çeşitliliği büyük bir hızla artıyor. Her birimizin sosyal medya hesaplarını veya e-posta kutusuna düşen iletileri göz önüne getirin. Okuyabileceğimizden çok daha fazla bilgi, haber veya tanıtımla karşı karşıyayız. Kitapçı raflarını veya İnternet üzerinden e-ticaret sitelerini incelediğimizde, çılgınca bir hızla yeni kitaplar yazıldığını, yeni kültür unsurlarının yayınlandığını görüyoruz. Bunların arasından işimize yarayacak olanı ayıklayabilmek ciddi bir iş haline geldi.
Diğer yandan okulda edindiğiniz bilgiler, 3-5 yıl arasında eskiyor. Yaşamımızı veya işimizi sürdürmek için durmaksızın yeni bilgiler edinmemiz gerekiyor. Eğer gerekli yenilenmeyi yapmazsak, geçmişte öğrendiklerimiz hızla işe yaramaz hale geliyor. Bu nedenle okul eğitimini, sürekli eğitimle pekiştirmek zorundayız. Eğitim, sadece çocukları ve genç insanları ilgilendiren bir konu olmaktan çıktı; yetişkin eğitimi her boyutta ele almamız gereken bir hale dönüştü.
Dolayısıyla bu ayıklama ve yenilenme sürecini gerçekleştirmediğimizde, mesleğimizde ve işimizde gerilere düşüyoruz. Bunu yapmamak ya da yapmamayı tercih etmek, artık intiharın sıradan biçimlerinden birisi halini aldı.
Neden?
Mesleki intiharın yukarıda özetlediğim süreçten başka biçimleri de var. Örneğin işinizle ilgilenmeyi azalttığınızda, bir anlamda kendi işinizde veya mesleğinizde intihara yönelmiş oluyorsunuz. Kendinizin yaptığı işleri başkalarının yapmasını beklerken ve umut ederken, iş ve meslek yaşamına yabancılaşıyorsunuz. Geri dönmeyi arzu ettiğinizde ise, zaman çok geç olmuş oluyor.
Bazen iş ortamı çalışanları işten uzaklaştırıcı bir iklim oluşturur. Meslek sahibinin ruhsal durumu da bu sürece katkı yapar. Karşılıklı uyum sorunlarının oluşması, kişinin hırçınlaşmasını ve iş kademeleri ile takım içinde gerginliklerin oluşmasını sağlar. Eğer hırçınlık ve gerginlik, iş sahibi veya üst düzey yönetici tarafından oluşturuluyorsa; bu, bazı çalışanların işten çıkarılması ile sonuçlanır. Bir büyük sanayi işletmesinde yaşanan patronun gerginliğinin, üretim planlama ekibinin işten çıkarılmasına ve üretimin tümüyle durmasına neden olan bir olaya tanıklık etmiştim. Diğer yandan hırçınlık, bir çalışandan kaynaklanıyorsa; sonuç, bu çalışanın işini kaybetmesi şeklinde gündeme gelir.
Bazı durumlarda çalışanın, aile gibi işten farklı alanlarda yaşadığı sorunların işe yansıdığı bilinir. Farklı yaşam alanlarında yaşanan sorunlar, iş ortamına gerginlik veya işe karşı kayıtsızlık olarak yansır. Böyle bir durumda kişinin birden bire işe ve mesleğe karşı soğuması ve çalışmanın aksatılmaya başlanması şeklinde bir tepki modeli oluşur.
Sağlık sorunları, meslek intiharının bir başka biçimidir. İşin ergonomisine bağlı olarak da gelişebilen sağlık sorunları, işe karşı kayıtsızlık ve ilgisizlik başlatır. İşletmenin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki zafiyet ve eksiklikleri de işten uzaklaşmaya katkı yapar. Daha sonraki zaman dilimlerinde çalışanın (veya iş sahibinin) yeniden işe yoğunlaşması giderek zorlaşır.
Geçici veya kalıcı ruh sağlığı sorunları, meslek intiharını ‘kolaylaştıran’ unsurlar arasında sayılmalıdır. Buna kişinin iş ortamına içselleşmesindeki çıkan sıkıntıları da eklemeliyim. İş ortamı, bireyi özümseyen bir yapıya sahip değilse düşünsel ve duygusal anlamda ötekileşme düzeyini artırır.
İş ve ortamlarında, kişinin kendisini bir yarış atı gibi hissetmesi istenen bir şey değil. Ama günümüzün iş dünyası, hem işletmeler hem de kişiler için biteviye yenilenmeyi ve buna bağlı koşuşturmayı zorunlu kılıyor. Eğer iş ortamında kalmayı istiyorsak, bu durumu veri olarak kabul etmeli ve ona göre davranmalıyız.
Gürcan Banger