Eski zamanları gözünüzün önüne getirin. Eğer okuduğunuz günlük gazeteden şikâyetçi iseniz, geribildirim olarak yayının yetkilisine mektup yazabilirdiniz. Memnuniyetsizliğinizi, malum gazeteyi satın almaktan vazgeçerek gösterebilir; satışın bir kişi azalmasına neden olurdunuz. Ortalık yerde bulunabilen bir gazeteyi okumaktan vazgeçtiğinizde ise, bu tepkiden muhtemelen sizden başka hiç kimsenin haberi olmazdı.
TV kanallarından birinde sizi rahatsız (veya memnun) eden program konusunda telefon açabilir ya da mektup yazabilirdiniz. O kanalı izlememeniz (eğer reyting takibi yapılıyorsa), izleyici sayısının bir kişi azalmasına neden olabilirdi. Radyo konusunda ise telefon ve mektup dışında fazlaca seçenek hiç olmadı. Tüm bu medya (iletişim) araçlarının tümünün özelliği, tek yönlü olması idi. Gazete yazılı, radyo sesli ve TV görüntülü olarak; ama tek yönlü ileti gönderiyordu. İzleyiciler, tepkilerini göstermek için bir başka kanal (iletişim aracı) kullanmak zorunda idiler.
Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile internet, yukarıda sözünü ettiğim konuya yeni bir açılım ve yaklaşım getirdi. Artık sayılanlar dışında, enformasyon edinmek için başka araçlara sahibiz. Örneğin basılı gazetelerin neredeyse tamamının İnternet ortamında okunabilir kopyaları var. Hatta bu konuda kendilerini geliştiren yayıncılar, basılı gazeteciliğin çok daha ötesine geçtiler. Enformasyon iletimi, anlık hale dönüştü. İçerik çeşitliliği arttı. Basılı gazeteden çok daha fazlasını, internet ortamındaki gazete sitelerinde bulmak mümkün oluyor.
20’nci yüzyılın sonlarına doğru İnternet teknolojilerindeki gelişme, enformasyon edinme konusunda yeni bir aşamaya neden oldu. Artık statik e-gazete sayfaları yerine, dinamik ve kullanıcının tepki vermesine olanak tanıyan yeni bir internet anlayışı var. Bu gelişme kendini sosyal medya adını verdiğimiz yeni ortam ile koyuyor. Yaşadığımız dönemin örnekleri arasında; Facebook, Twitter, LinkedIn ve benzerlerini sayabiliriz. Bu yeni yazılımlar sayesinde, yazılı basının asla yetişemeyeceği bir hızda enformasyona ulaşabiliyoruz.
Yeni durum, öncelikle okuyucuyu (izleyiciyi) enformasyon üreticisi ya da haber muhabiri haline getirdi. Kamera ve cep telefonu alanlarındaki gelişmelere bağlı olarak, her birey bir ‘iletişim çalışanı’ haline dönüştü. Olay anında çekilen bir fotoğraf veya elde edilen bir enformasyon, sosyal medyada paylaşılıyor.
Dikkate çekmek istediğim nokta ise; geçmişin statik izleyicisi yeni durumda içerik (ileti) üretmekle kalmıyor, aynı zamanda iletilmiş olana da aynı kanalı (ortamı) kullanarak tepki verebiliyor. Örneğin Facebook ortamında bir haber gördüğünüzde, haberin hemen altında onu detaylandıran, yeni eklemeler getiren veya ona tepki gösteren yorumlar yer alabiliyor. Özetle; internet ve sosyal medya sayesinde, içeriği (iletiyi) hazırlayan ile onu okuyan (izleyen) arasındaki iletişim iki yönlü hale dönüştü. Eskiden tek yönlü iletim olan enformasyon akışı, yeni durumda tam anlamıyla (iki yönlülük anlamına) iletişim halini aldı.
Yukarıda hızla özetlediklerim, artık iletişim alanında yeni bir durumun (dolayısıyla) yeni olanakların var olduğunu gösteriyor. Geçmişin gazete, radyo veya TV’sinden farklı olarak, içerik sağlayıcı ile izleyici arasında (bilimkurgu filmlerinin uzay geçidi gibi) açılmış bir kanal var. İzleyiciyi dinlemek, onun ihtiyaç, istek ve beklentilerini öğrenmek ve onunla tartışmak için yeni bir kanal yaratılmış halde. Sosyal medya ile izleyici, kendi iç dünyasını (bu çift yönlü geçit aracılığı ile) dışarıya açmış oluyor. Bu kanal doğru amaçla da kullanılabilir; toplumu manipüle etmek için de…
Arama Motoru İdeolojisi
Her ülkede çok sayıda gazete, radyo ve TV kanalı var. Birini beğenmezseniz diğerini izleyebilirsiniz. Ama bunların tümü resmi ideolojinin yaygınlaştırılması amacına yönelmişse eğer sayıca çokluk, enformasyon edinme özgürlüğü anlamına gelmez. Sonuçta; çokluk ve çeşitlilik görüntüsü altında resmi ideoloji zihinlere enjekte edilir.
Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, günlük yaşamımızı hayli değiştirdi. Giderek küçülen ve taşınması kolaylaşan bilgisayarlar ve akıllı cep telefonları İnternet ortamında yer almamızı kolaylaştırdı. Artık kolayca bu yeni medyadaki içeriklere erişebiliyoruz. Aynı şekilde yeni medyanın ruhuna uygun olarak kendi oluşturduğumuz içerikleri, İnternette başka insanlarla paylaşabiliyoruz. Facebook, Twitter, LinkedIn, veya Instagram vb. gibi uygulamalar neredeyse (teknolojiye erişebilen) hepimiz için günlük yaşamın unsurları haline geldiler.
İlginç bir yeni durum var. Örneğin bundan 15 yıl kadar önce bilgisayar ve İnternet kullanımı ile ilgili bir ankette, kişilere “Günde ne kadar zamanınızı bilgisayar başında ve İnternet ortamında geçiyorsunuz?” gibi bir soru sorabilirdiniz. Bugün ise (gene teknolojiye erişebilenler için) bilgisayar esaslı bir cihaz ile İnternete ulaşmak günlük yaşama eklemlenmiş sıradan bir faaliyet haline geldi. Eğer İnternete bağlanabilen bir akıllı cep telefonunuz varsa, günün tüm saatlerinde İnternet ortamındasınız demektir.
Sosyal medyanın gelişimi, enformasyon edinme sürecine farklı ve hızlı bir boyut getirdi. Pek çok enformasyonu (haberi) e-gazeteler sayesinden hızla edinebiliyoruz. Eğer dikkatli ve seçici bir Twitter kullanıcı iseniz, bir olaya ya da habere ilişkin bilgi ve resme anında ulaşma imkânınız var demektir. Bunda akıllı telefon, tablet bilgisayar veya kamera gibi İnternete bağlı cihazların gelişmesi sayesinde kullanıcıların haber muhabiri veya yorumcu (özetle, içerik geliştirici) haline dönüşmesinin etkisi oldu, oluyor.
Bir de; İngilizcede blog diye isimlendirilen ağ günceleri var. Web 2.0 diye adlandırılan şemsiye yazılım teknolojisi sayesinde, İnternet ortamında (bir site yaratarak) bulunmak kolay hale geldi. İnternetteki ağ günceleri, amatör ya da profesyonel kişiler veya kuruluşlar tarafından geliştiriliyor. Buralarda pek çok farklı konuda ve türde enformasyon bulmak mümkün… Sosyal ve kültürel konularda ‘resmi ideoloji’ lehinde veya aleyhinde olabilen haber, yorum veya bakış açıları yansıtılabiliyor.
Yukarıda çizilen manzara bilişim, iletişim, İnternet ve yazılım teknolojilerindeki gelişmelerin, bireyler için daha özgür bir dünya yarattığı gibi bir sonuca götürüyor. Diğer yandan yaşadığımız çağ enformasyonun hızla çoğalıp çeşitlendiği bir dönemi de oluşturuyor. Geçmişin hiçbir döneminde bilgi hacmi ve çeşitliliği bu denli hızlı artmamıştı. Eskiden enformasyonu bulmak ve ona erişmek ciddi bir sorun idi. Şimdi ise bilgi çok ve çeşitli; dolayısıyla işe yarayacak olanı süzüp ayıklayabilmek gerekiyor. İş bununla da kalmıyor. Enformasyon yanında (yanlış veya kötü niyetli olabilen) dezenformasyon da var ve hızla artıyor. İnternet bunun en belirgin ortamlarından birisi… Çoğalan enformasyon ortamında, istenen enformasyona ulaşmak için arama motoru ismini verdiğimiz uygulamalardan yararlanıyoruz. Bu dönemde en yaygın bilinen örneklerin başında Google ve Yandex gibi arama motorları geliyor. Daha az bilinen ve kullanılan başkaları da var. Bu yazılımlara aradığımız konu ile ilgili anahtar sözcükleri vererek, enformasyona ulaşmaya çalışıyoruz.
Arama motorları, artık pazarlama iletişimi (tanıtım ve reklâm) ortamı haline dönüştü. Yüksek oranda kullanımları nedeniyle önemli miktarlarda reklâm alıyorlar. Reklâm olarak alınan İnternet adreslerini ise karşınıza çıkan listenin en üstünde farklı bir şekilde (örneğin farklı renkle) veriyorlar. Sizin verdiğiniz anahtar sözcükler karşılığında bir liste oluşturmak için kullandıkları bir algoritma (iş ve kurallar manzumesi) var. Listeyi, bu algoritma belirliyor. Tam bu noktada akla şu soru geliyor: Ya arama motorunun kullandığı algoritma, oluşturduğu adresler (bağlantılar) listesini bir resmi ideolojiye bağımlı olarak yapıyorsa? Ya sadece bizim görüp okuyup bilmemize ve resmi ezber yapmamıza yönelik bir seçimi karşımıza getiriyorsa? Bu durumda, özgürlük sandığımız bir ortamda ‘birinci sınıf kalitede’ manipüle ediliyor olmuyor muyuz?
Arama motoru, İnternet ortamında aranan içeriği bulmak için kullanılan bir yazılımdır. Bir arama motoru tarama robotu, arama dizini ve kullanıcı ara yüzü olmak üzere üç bileşenden oluşur. Arama motoru İnternette bulduğu sonuçları kullanıcıya bir liste halinde sunar.
Bu kısa tanımlamadan sonra kısaca sürecin işleyişine bakalım. Arama motoru, bir kitap dizini mantığı ile çalışır. Bu nedenle arama işlemleri öncesinde kitabın endeksinin (içindekiler dizininin) hazırlanması gerekir. İnternet söz konusu olunca bu görevi tarama robotu yerine getirir. Siteleri örümcek gibi isimlerle anılan yazılımlarla otomatik olarak inceleyerek arama dizinini oluşturur. Böylece bu ön işlem sayesinde sitelerin arama motoru tarafından daha kolay bulunması için bir endeks altyapısı (fihrist) hazırlanmış olur. Arama işlemi bu dizinler kullanılarak yapılır.
İnternette arama yapmak isteyen kişi, arama satırına bulmak istediği konu ile ilgili anahtar sözcükleri yazar. “Ara” komutu düğmesinin tıklanması ile bu sözcüklerin bulunduğu İnternet siteleri bir liste halinde kullanıcının karşısına getirilir. Eğer anahtar sözcüklerin belirlenmesi doğru yapılmazsa arama motoru konuyla ilgisiz ve kullanıcıya hitap etmeyen listeler de oluşturabilir.
Arama motoru, yukarıda özetlediğim işlemler (site tarama ve içerik arama işlemleri) için kendine özgü bir algoritma kullanır. Matematikte ve bilişimde bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için çizilen yola algoritma adı verilir. Algoritma, adımlar halinde yapılacak işleri (kuşkuya yer bırakmayacak biçimde) tanımlar. Her arama motorunun tarama-endeksleme-arama işlemleri için kullandığı algoritma (veya yaklaşım) bir diğer arama motoruna oranla farklıdır. Bu nedenle aynı anahtar sözcüklerle aradığınız halde her arama motoru yaptığınız arama sonucunda karşınıza farklı listeler çıkarır. Google, Yandex, Bing vb. gibi farklı arama motorları kullanarak bu durumu deneyebilirsiniz.
Arama motoru konusu, Google’ın büyük başarısı ile birlikte bir ekonomik iş haline dönüştü. İnternet kullanıcılarının en sık yararlandıkları uygulamalar olmaları nedeniyle artık arama motoru sayfaları ciddi miktarlarda reklam alıyor ve gelir elde ediyorlar. Bunların bir başka gelir kaynağı ise bazı anahtar sözcükleri ve liste sıralarını satarak oluşuyor. Örneğin bilgisayar, cep telefonu ya da kitap gibi alışveriş yönünden çok kullanılan sözcüklerden birisi arattığınızda sayfanın en üstünde ücretli reklâm satırlarını görebilirsiniz. Şimdilik bu satırlar farklı renk ya da küçük simgelerle belirtiliyor. Diğer satırlar ise genellikle İnternet sitelerinin kullanım yoğunluğu veya konuyla ilgi düzeyine göre hazırlanıyor.
İnternet sitenizin bir arama motoru fihristinde bulunmasını sağlamak için anahtar sözcükleriniz ile başvurmalısınız. Siteniz uygun görülürse endekse dâhil edilecektir. Site sayısının çığ gibi büyüdüğü çağımızda gelecekte hangi sitelerin hangi şartlarla arama motoru fihristine dâhil edileceğini kestirmek mümkün değil. Sanki özgürlük olarak kabul edilen İnternet, bir yandan da kendi etrafını yeni süzgeç duvarlar ile donatıyor. Belki de bu süzgeçlerin oluşmasında giderek arama motoruna yapacağımız parasal ödemeler veya iktidarın sahibi ‘resmi ideoloji’ etkili olacak. Gelecekte sizin muhalif İnternet sitenizin arama motoru fihristlerinde yer alması mümkün olacak mı?
Bugün arama motoru algoritmasının ‘demokratik’ olduğunu sorgusuz biçimde kabul ediyoruz. Karşımıza getirdiği listenin kullanım sıklığı veya ilgililik gibi genel geçer kurallara tabi olduğunu varsayıyoruz. Birey olarak manipüle edilmemizi hedefleyen bir liste ile karşılaşmayacağımıza inanıyoruz. Gerçekten durum bugün böyle mi? Geleceğin arama motoru algoritmaları ‘demokratik’ olmaya devam edecek mi?
Arama motoru uygulamalarını kurup yönetenler yukarıda anlattığım sorulara hazırladıkları etik kurallar, ahlaki sözleşmeler veya gizlilik taahhütleri ile cevap vermeye çalışıyorlar. Bu yükümlülük söylemlerinin küresel ve ulusal iktidar sahipleri karşısında ne denli geçerli ve sürdürülebilir olduğunu ise zaman içinde göreceğiz. İnternetin ‘saf demokrasi’ anlamına geldiği yanlışına düşmeyin! Muhtemelen daha göreceklerimiz var.
İnternette Sosyalleşmek
Toplum, “aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü” olarak tanımlanır. Toplum ile rasgele bir araya getirilmiş kişiler topluluğu arasındaki fark, toplumun bir bütünlük oluşturmak üzere ilişkilere ve amaçlara sahip olmasıdır. Bir başka deyişle; orman ve ağaçlar birbirinden farklıdır.
Bebek-çocuk-genç birey, toplum içinde yaşamayı bu ortamda birikmiş olan bilgi, görgü ve deneyimi özümseyerek öğrenir. Bu nedenle toplum, aynı zamanda toplumu bir bütün olarak bir arada tutan kültür demektir. Kültür alışverişi ise aile, okul, mahalle, sokak, iş çevresi veya sivil toplum kuruluşu gibi toplumun kurumları içinde öğrenilir.
Toplumuzun geçmişine bakıldığında aile, kültürün aktarımında en etkili kurumsal ortam olarak görülür. Okulun genç insanın yaşamında aldığı sürenin uzamaya başlaması ile birlikte kültür aktarımı oku kurumu içinde oluşmaya başladı. Günlük yaşam ve iş gerekleri olarak gerçek yaşamdan hayli uzak olan (giderek uzaklaşan) okul kurumunun kültür aktarımında başarılı olduğunu iddia etmek kolay değil. Anaokulu ve hazırlık sınıfı hariç olmak üzere bir gencin lise mezunu olabilmesi için 12 yıl okula gitmesi gerekiyor. Bu süre içinde sayısız ders gördüğü, birçok sınav geçirdiği halde kültür edinme ve sosyalleşme konusunda ne denli başarılı olduğu ciddi bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. İçerik ve kalite ihtiyacı konusundaki tartışma saklı kalmak üzere eğitimin yaşam boyu hale gelmesi konusunda kuşkum yok. Ama giysi ütülemeyi bilmeyen, yemek yapma becerisine sahip olmayan, iyi insan ilişkileri konusunda gelişme kaydetmemiş, özgür ve yaratıcı düşünme becerisini edinememiş –bunlara başkalarını da ekleyebilirim– fakat yıllarca okula gitmiş bir kuşak hakkında ciddi kuşkularım olmaya devam ediyor.
Sosyalleşme ve İnternet
Toplumun duygu ve düşünce olarak sağlıklı bir bileşeni olmak anlamına gelen sosyalleşme, yaşanılan reel çağa göre sosyal kurumlar aracılığı ile öğreniliyor. Despotik kurumlarda demokratik kültürü öğrenmek mümkün değil. Her toplum kendi profiline uygun bireyler yaratıyor.
Eski zamanlarda fiziki çevre ve buradaki sosyal ilişkiler daha etkili, önemli ve değerli idi. Mahalle ve sokak ilişkileri bireyin benliğinin oluşumunda en az aile içi kültür etkileşimi kadar belirleyici oluyordu. Apartman ve site yaşamına geçilmesi ile birlikte komşuluk, tanışıklık ve hatta akrabalık ilişkilerinde zayıflama oldu. Kent yaşamının çeşitli tehditlerinin ve zorluklarının artması ile birlikte günlük yaşam iş ve ev ortamının dört duvarı arasında yoğunlaştı.
20’nci yüzyılın sonlarından bu yana bilişim, iletişim ve İnternet teknolojilerindeki gelişmeler kişilere sosyalleşmek için yeni ‘imkânlar’ sunmaya başladı. Geleneksel telefon ve faks ile başlayan yeni iletişimi e-posta ile sürdürdük. Şimdilerde teknolojiye erişebilen (çocuktan erişkine kadar) çeşitli kesimlerin başlıca sosyalleşme aracı sosyal medya var. Facebook, Twitter, Instagram, LinkedIn ve bunlara benzeyen daha pek çokları var. Doğum günlerini ve evlilikleri bu ortamlardan öğreniyor ve kutluyoruz. Kayıplar karşısında taziyelerimizi bu tür sanal ortamlardan yazdığımız birkaç cümle ile ifade ediyoruz. Olaylar hakkında tepkilerimizi sosyal medyadan vererek tatmin oluyoruz.
Eskiden sosyalleşmek için fiziki gerçek ortamlar gerekliydi. Yeni durumda fiziksel yakınlığa ve mekân birlikteliğine ihtiyaç kalmamış gibi görünüyor. Giderek sanallaşan benliği, sosyal medyanın sanal ikliminde gerçekleştirmeyi deniyoruz. Şikâyet ettiğimiz üzere bazı ‘şeylerin’ yolunda ve beklentilerimize gitmeyişinin nedeni, şu ‘sanallık’ konusunu fazlaca abartmamızdan kaynaklanıyor olamaz mı?
Gürcan Banger