Bilgisayar isimli cihazın yaşamımıza ilk kez girmeye başladığı dönemi hatırlayın. İlk anda evde buzdolabı, ocak, müzik seti veya TV gibi farklı ve yeri belli bir cihaz olarak konum kazanmıştı. İş yerinde de benzeri bir durum vardı. Şimdilerde ise bilgisayar eski görkemli konumunu kaybederek yaşamımızdaki yeri silikleşiyor. Bunun çok basit bir nedeni var. Tüm derinleşen ve yaşam alanı tarafından özümsenen teknolojiler gibi bilgisayar da günlük akışın sıradanlıkları arasında yerini alıyor. Artık bilgisayar olarak isimlendirdiğimiz bu yetenek, başta akıllı telefon olmak üzere pek çok yaşam ve iş nesnesinin içine daha fazla gömülmeye hazırlanıyor. Önümüzdeki dönem evdeki, ofisteki ve sokaktaki (buzdolabından TV’ye, çalışma masasından otomobile, otobüs durağından AVM’nin giriş kapısına kadar) tüm cihazların bilgisayar olduğu bir zaman dilimi olmaya doğru ilerliyor. Kısaca söylersek; bilişim, iletişim ve İnternet teknolojileri sayesinde yaşamın hemen her alanında sessiz bir devrim gerçekleşiyor.
Değişim ve dönüşüm sadece kişinin günlük yaşamından ibaret değil. Sensörler (veri toplama aygıtları) ve gömülü sistemler İnternet ağı üzerinde zihinsel, fiziksel ve mekanik olarak yeni iş ve çalışma kombinleri ve fırsatları yaratıyor. Böylece giderek daha fazla oranda operasyonel (işlem temelli) teknolojilerle enformasyon (bilişim – iletişim) teknolojisinin bütünleşmesine tanık oluyoruz. Bu entegrasyonun adı, her an ve her yerde erişilebilir bilişim ve iletişim teknolojisi anlamına gelmek üzere ‘yaygın bilişim’dir. Bu olguyu özellikle ekonomik yaşamda yarattığı katma değer açısından farklı ortamlarda değişik şekillerde izleyebiliriz. Örneğin yaygın bilişim, makineler arasında akıllı iletişimi sağlayabilir. İnsan ve makine arasındaki iletişim ve etkileşimi iyileştirebilir. Kestirimci (öngörülü) bakım sayesinde sistemleri arızalara karşı sürdürülebilir kılarak maliyetlerin azalması sonucunu oluşturabilir.
İş alanlarında önemli değişikliklere neden olması beklenen Dördüncü Sanayi Devrimi’nin önyüzünde teknoloji var. Enformasyon ve operasyon teknolojilerinin bütünleşmesi ile oluşan yeni durumu, fabrikaların üretim hatlarında sensor kullanımından spor alanında çalışan futbolcuların antrenman yeleklerine kadar her noktada izlemek mümkün hale geldi.
Dünyanın sınaî ve ticari olarak gelişkin ekonomileri bu değişim sürecini değişim isimlendirmelerle niteliyorlar. Ama bundan daha önemlisi bu ekonomilerin değişime uyum sağlamak ve bunun gereklerini yerine getirmek üzere 2020 gibi bir hedef tarih koymalarıdır. Bu tarihte değişim ve dönüşümün ilk eşiğini aşmış olmak için stratejik planlama ve bütçeleme çalışmalarını sürdürüyorlar. Bilişim ve operasyon teknolojilerinin entegrasyonu ile ortaya yeni çıkan durumun, geç de olsa arkadan gelerek yakalanması kolay bir hedef olarak görülmemesi gerekir. Bu kez yaşanan durum önemli ticari ve sınaî sonuçları olacak büyük bir teknolojik sıçrama ve kırılmaya işaret etmektedir; bir devrim olarak nitelenmesinin nedeni de budur.
Dördüncü Sanayi Devrimi ekonomik toplumun kamusal ya da özel kesimini ilgilendiren bir değişim süreci değil. Nitelikleri açısından tek bir kurum ya da kuruluşun başarabileceğinden daha zorlu bir görevler demeti oluşturuyor. Bu nedenle aynen Nesnelerin İnterneti’nde olduğu gibi sınaî ve ticari yaşamın ekosisteminde yer alan aktörlerin bir işbirliği ve dayanışma zincirinde buluşmaları gerekiyor. Gelişmiş ekonomiler şimdiden bu tür akıllı koalisyonların örneklerini oluşturmaya başladılar. Yeni durum ve henüz öngörmediğimiz başka ihtimaller tasarımdan bakıma, pazarlamadan satış sonrası hizmetlere kadar üreticilerin, hizmet sağlayıcıların, tedarikçilerin ve müşterilerin birlikte pozisyon almaları gereğini ima ediyor. Bundan sonra gerçek ve sanal özellikleri birlikte içeren süreçler hem bir bütün olarak ekonominin hem de tek tek işletmelerin etkililiğini ve verimliliğini (dolayısıyla katma değer üretme yeteneğini) belirleyici olacak.
Dördüncü Sanayi Devrimi ile nitelenen değişim basit olarak söylendiğinde enformasyon teknolojileri ile operasyonel (işlemsel) teknolojileri arasındaki bir yakınsamayı ifade eder. Bu yakınsama ve ilerleyen bütünleşme sayesinde işletmelerin ürünlerin yaşam döngülerini ve bunlarla ilgili üretim imkânlarını sayısal olarak planlama ve projelendirmeleri mümkün olacak.
Birkaç tanımlama ile devam edelim. İlk tanım olan “iş süreci otomasyonu”, maliyetleri izlemek ve denetlemek (baskı altında tutmak) amacıyla süreçlerin otomatik hale getirilmesi için bir işletmenin kullandığı stratejidir. Bu yaklaşım uygulamaların bütünleştirilmesi, iş gücünün yeniden yapılandırılması ve bunları sağlamak için işletmenin tamamında bilişim ve yazılımın kullanımını içerir. İkincisi ise temel görevleri başarmak için ihtiyaç duyulan ofis enformasyonunun sayısal olarak yaratılması, toplanması, depolanması, işlenmesi ve iletilmesi anlamına gelen “ofis otomasyonu”dur. Ofis otomasyonu sayesinde iş yerinde ofis çalışmalarının iyileştirilmesi ve otomatik hale getirilmesi mümkün olur. Üçüncü tanım; bir ürünün veya nesnenin üretiminde yararlanılan kimyasal, fiziksel, elektriksel ve mekanik unsurlardan oluşan endüstriyel süreçlerle ilgilidir. “Endüstriyel (sınaî) süreç otomasyonu” bu süreçlerin izlenmesi, yönetilmesi ve denetlenmesi amacıyla otomatik hale getirilmesine ilişkin hususları içerir. Dördüncü tanım ise “fabrika otomasyonu” adı altında bir üretim ortamındaki operasyonel teçhizatın bir mekânsal bütünlüğe bağlı olarak otomatik hale getirilmesi ile ilgilidir. Böylece bir yandan kaynak tasarrufu sağlanırken aynı zamanda kalitenin ve verimliliğin yükseltilmesi mümkün olur.
Dördüncü Sanayi Devrimi ile yaşanan süreç (bir süredir zaten daha küçük ölçekte yaşanmasına rağmen) yukarıda özetlediğim bu dört konu ile yakından ilgilidir. Bu süreçte (büyük oranda ofiste yaşanan) iş süreci otomasyonu ve ofis otomasyonunun (gene büyük oranda üretim alanında yaşanan) endüstriyel süreç otomasyonu ve fabrika otomasyonuna yakınsadığını izliyoruz. Basit olarak söylersek söz konusu değişim ile birlikte işletmenin ofis operasyonları ile üretim ortamı operasyonları bilişim teknolojileri üzerinden bir bütünleşmeye gidiyor. Bu bütünleşmeyi sağlayan, “Nesnelerin Endüstriyel İnterneti” olarak isimlendirilen platformdur. Böylece işletme ölçeğinde (şimdiye kadar büyük oranda ofis bazlı olan) sayısal teknolojinin (üretim mekânlarındaki) operasyonel teknolojiler ile “Nesnelerin Endüstriyel İnterneti” sayesinde oluşturduğu yeni bir bütünleşik duruma tanık oluyoruz.
Dördüncü Sanayi Devrimi’nin yegâne yaratıcısının bilişim, iletişim ve İnternet teknolojileri (BİT) alanlarındaki gelişmeler olduğunu söylemek gerçeği yanlış ifade etmek olur. 20’nc yüzyılın son çeyreğinde yükselen BİT ile birlikte (mekanikten kimyaya, fizikten elektriğe kadar) imalat teknolojileri alanında çok önemli bilimsel, teknolojik, teknik ve metodolojik gelişmeler meydana geldi. Otomasyon, mekatronik, robotik, nanoteknoloji ve üç boyutlu baskı alanlarında imalat yaklaşımlarını büyük oranda etkileyen yenilikler ortaya çıktı. Toplam kalite yönetimi ile başlayıp yalın üretim felsefesi ile yükselen yeni metodolojiler imalat mekânlarındaki çalışma biçimlerinin ciddi biçimde değişmesine yol açtı. Örneğin yalın üretim düşüncesi başlangıcı açısından birçoğu manüel düzeyde olan yöntem, teknik ve araçları geliştirmemiş olsaydı günümüzde bu felsefenin BİT aracılığı ile gerçekleştirilmesi düşünülemezdi. Endüstriyel internet (Nesnelerin Endüstriyel İnterneti) tüm bu gelişmeleri yeni bir değişim noktasına taşıyan katalizör ve entegratör olarak hizmet veriyor.
Nesnelerin Endüstriyel İnterneti yaklaşımının ana fikri tüm makinelerin ve cihazların sayısal teknolojiyi içeriyor olmasıdır. Nesnelerin sağlayacağı her an ve her yerden erişilebilirlik imkânı nedeniyle yaşamın her alanında etkililik, verimlilik ve kaliteyi artırmak öngörülüyor. Konuya sanayi açısından baktığımızda karşımıza ürüne eklenmesi gereken yeni bir nitelik çıkıyor: BİT donanımlılık. Buna ‘akıllı ürün’ veya ‘iletişime hazır ürün’ niteliği de diyebiliriz. Dördüncü Sanayi Devrimi akıllı fabrikaların ürettiği akıllı ve iletişime hazır ürünlere işaret ediyor.
Dördüncü Sanayi Devrimi’nin yarattığı en önemli değişiklikler arasında yazılım içeren “akıllı makine” olgusunun önemli bir yeri var. Böylece üretim ortamında kullanılan makineler küçük ölçekli bir bilgisayar ve iletişim aracı haline dönüşüyor. Yazılımla donatılma sürecinden ürünler de nasibini alacak. Sanayinin tasarım, üretim ve destek hizmetleri açısından İnternet ağında yer alacak biçimde makineleri ve ürünleri yazılımla donatmasının birkaç önemli nedeni var. Birincisi; doğrudan makineden makineye ağ üzerinden iletişim sayesinde verimliliği ve güvenliği artıran yeni imkân yaratılmış olacak. Makineler arası iş akışını operasyonel düzeyde yönetmek ve denetlemek için kullanılan işgücünün daha katma değerli işlere aktarılması fırsatı oluşacak. İkincisi; daha ‘akıllı’ hale gelen makineler sayesinde “kestirimci (öngörülü) bakım” yaklaşımı gerçekleşecek. Böylece yazılımla donatılmış ‘akıllı makineler’ kendi durumları hakkında raporlar üretip bakım ihtiyaçlarını bildirirken aynı zamanda uzaktan bakım ve onarım şartları oluşacak. Üçüncüsü; ürünlerin de yazılım donatımlı olmasıyla üretici ve müşteri arasında yeni ve hızlı bir etkileşim kanalı oluşacak. Üreticiler müşterilerin ürün kullanım tarzları hakkında bilgi edinme imkânına sahip olarak müşteri tatminini artırıcı iyileştirme ve geliştirme fırsatı yakalayacak. Ayrıca ‘akıllı ürünler’ karşılaştıkları problemler konusunda üreticileri ağ üzerinden bilgilendirecekler.
Birinci Endüstri Devrimi’ni fiziksel sistemler (su ve buhar gücünden yararlanan sistemler) oluşumu ile yaşandı. İkinci Endüstriyel Devrim’in ayırt edici özelliği elektriğin ve kitle üretiminin devreye girmesi oldu. Üçüncü Endüstri Devrimi, üretimi otomatikleştirmek üzere elektronik ile bilişim ve iletişim teknolojilerinin yarattığı farklılıktan kaynaklandı. 2000’li yıllarla birlikte Dördüncü Endüstriyel Devrim’in yol başlangıcına gelindi. Bu yeni kırılmayı tanımlayan iş ve sanayi alanlarını birlikte etkileyen Siber – Fiziksel Sistemler’dir. Bu sistemler sayesinde tasarım, üretim, sürdürülebilirlik ve müşteri tatmini olgularının birbirine giderek yaklaştığını izliyoruz. Yeni tasarım, üretim ve veri toplama süreçleri endüstriyel internet sayesinde bir ağda bütünleşiyor.
Fabrikaların üretim mekânları her an daha fazla Nesnelerin İnterneti’ne uyumlu makine ve cihazlarla doluyor. Bunların neredeyse tümü bir bilgisayarınkine benzer mikroişlemcilere ve iletişim donanımına sahip. Bu sayede kolayca geleneksel makine ve teçhizatla bağlantı kuruyorlar. Klasik üretim ortamlarında bilişim imkânlarına sahip donanım fabrika ortamlarında yer almaktaydı. Yeni durumun farklılığı bu tür teçhizatın sadece ‘akıllı’ ve ‘iletişebilir’ olmasından ibaret değil. Bir yandan da imalat zeminlerinde kullanılan teçhizat sayı ve çeşitlilik olarak zenginleşiyor. Artık video kameraların, RFID okuyucuların, tablet bilgisayarların, çok çeşitli sensörlerin (veri toplama cihazlarının) üretim mekânlarında yer aldığını gözlüyoruz. Bu çeşitliliğin ve kullanım oranının artışı ile birlikte ürün kalitesinde, imalat ve süreç verimliliği ile güvenlikte iyileştirmeler sağlanacak.
Bilgisayarların yaygınlaşmaya başladığı 20’nci yüzyıl sonlarında ağ yapıları oluşturmak pek kolay değildi. Bir yandan özel donanım ve yazılım kullanmak gerekirken diğer yandan ağ kurulumu ve yönetimi uzmanlık becerileri gerektiriyordu. Günümüzde ise uygulamaları, makineleri, nesneleri, süreçleri ya da fabrikayı bir bütün olarak ağa (İnternete) bağlantılı hale getirmek kolaylaştı. Nesnelerin İnterneti ve endüstriyel internet yaklaşımları ile birlikte ağlarlar ilgili protokollerin değişimine (örneğin endüstriyel IP) doğru yol alınmaya başladı. Endüstriyel IP yaklaşımı tüm sınai altyapı ve uygulamaların İnternet bağlantısından daha etkili ve verimli yararlanmasını hedefliyor. Böylece işletmelerin daha esnek ve yenilikçi biçimde çalışmalarını sağlayacak, imalat esaslı ve yan süreçler arasında daha büyük ve yoğun miktarda enformasyon akışının mümkün kılacak ağ şart ve imkânı oluşacak.
Yeni sanayi devriminin getirdiği sıçramanın en önemli katkılarından birisi –halen bazı örnekleri sanayide mevcut olsa da– robotlar konusunda olacak. Bunun altyapısı zaten elektronik, mekanik, bilişim, mekatronik, otomasyon gibi teknolojilerdeki gelişmelere bağlı olarak oluşmaya devam ediyor. Henüz robotları büyük oranda endüstriyel alanlarda izliyoruz. Geleceğe doğru baktığımızda robotların olmadığı bir dünya imkânsız gibi görünüyor. Mevcut durumda robotlar kirli, tehlikeli ve tekrarlı işlerde son derece başarılı sonuçlar alıyorlar. Uzay araştırmalarının da vazgeçilmezi olması öngörülen robotlar kendilerine atanan görevleri yorulmadan, benzersiz hassasiyette ve gereğinde güç ortaya koyarak yerine getiriyorlar. Programlanma hataları dışında üstün özellikleri sayesinde dayanıklı ve kaliteli iş üretme özelliklerine sahipler. Yaratıcılık gerektirmeyen tekrarlı veya önceden öngörülebilir kararları üretmeleri gereken işlerde genel olarak insanlardan daha başarılı sonuçlar alıyorlar. Yapay zekâ uygulamalarının gelişmesine bağlı olarak robotların karar verme süreçlerinde daha ‘bağımsız ve başarılı’ olacaklarını öngörmek artık kehanet sayılmaz.
Teknoloji tarihi insanların doğayı kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmek üzere bulduğu çekiç, testere, elektrik tornavida veya darbeli matkap gibi aletlerin hikâyelerini aktarır. Robotların bu daha basit araçlara göre önemli bir farklılığı var. Her geçen gün robotlar daha büyük oranda endüstriyel otomasyonun parçası haline geliyor. Bir fabrika ortamında bir üretim hücresinde bu duruma tanık olabiliriz. Robota gömülü haldeki yapay zekâ uygulamaları nedeniyle bu ‘akıllı makineler’ bağımsız olarak öğrenebilirler. Esneklik ve çevreyi dikkate uyum gösterme özellikleri nedeniyle insanlarla kolay ve hızlı organik işbirliği içine girebilirler.
Değişim ve gelişimin hızına bakıldığında mevcut robot teknolojisini geleneksel olarak isimlendirmek yanlış olmaz. Mevcut durumda geleneksel sanayi robotları üretim alanlarından insanların yardımcıları olarak yer alıyorlar. Dördüncü Sanayi Devrimi ise robotları yardımcılıktan işbirliği ve birlikte üretme anlamında iş arkadaşı düzeyine terfi ettirmeyi hedefliyor. Böylece insan ve makine, üretim süreçlerinde daha yoğun ve iç içe geçmiş biçimde birlikte çalışacaklar. Bu işbirliğine sensörler (veri toplama araçları), kameralar ve yapay zekâ içeren öğrenebilir yazılımlar eşlik edecek. Buradaki anahtar fikir, makinelerin insanlarla birlikte çalışırken daha hızlı öğrenmek üzere insana uyumlu hale gelmesidir. Yeni kuşak akıllı robotların en önemli özelliğinin bu ‘uyumlulaşma ve hızlı öğrenme becerisi’ olacağını söyleyebiliriz.
Edebiyat kurmacaları ve sinema sektörü 1920’lerden başlayarak akıllı makineler ve robotlar sektörünü işliyor. Buna bağlı olarak insanlarda tümü ‘gerçeğe uygun olmayan’, farklı robot algıları oluştu. Akıllı robot, otonom özelliklere (kendini yönetme ve denetleme niteliğine) sahip olan mekanik bir yapay yaratıktır. Mekanik olarak nitelenmesinin nedeni insanlar tarafından (muhtemelen insan – makine sistemleri aracılığı ile) üretilmiş olmasıdır. Yaratık nitelemesi ise ‘yaratılmış’ olmasından daha çok, üretilmiş olmasını ve belli bir kapsamda bağımsız kararlar üretebilmesini ifade eder. Otonom özelliği ise onu yapay zekâ içermeyen, sıradan cihaz ve araçlardan ayırt eder. Bilimsel ve teknolojik geleceğe bakarak akıllı robottan söz ettiğimizde; bu türden bir makinenin algılayabildiğini ve buna göre eylemde bulunduğunu, kısa erimli de olsa öngörülebilir geleceğe yönelik rasyonel kararlar üretebildiğini ifade etmiş oluruz.
Robotların ‘canlılık’ özellikleri nelerdir? Akıllı robotların kısaca beş farklı niteliği sergilemeleri beklenir. İnsanlara benzetirsek; bacak, kol, boyun ve eklemlerini hareket ettirebilme özellikleri olmalıdır. Görme, duyma, koku alma ve dokunma duyularının var ve gelişmiş olması istenir. Merkezi sayısal sinir sistemi ve sayısal beyin fonksiyonlarının varlığı aracılığı ile kendilerini yönetme ve denetme özelliklerinin varlığı beklenir. Enerji alma ve depolama özellikleri ‘canlı kalmaları’ için kaçınılmazdır. Beden dili, sesli konuşma ve duyma özellikleri ile iletişim kurabilmeleri gerekir. Havada, suyun altında, havasız veya yerçekimsiz ortamlarda çalışabilmeleri istenir. Bu özelliklerin hangilerinin bir robotta bulunması gerektiği konusu robotun görev yapacağı şartla bağlı olacaktır. Ama kısaca özetlenen bu vizyona her zamankinden daha yakın olduğumuz ufkumuzdaki gerçektir.
Nesnelerin İnterneti olgusunun ana fikri bağlantılılık fonksiyonudur. Ağ yapısı ve bağlantılılık, esas olarak teknik bir konu olsa da işletmenin çeşitli departmanlarının ve işletmedeki farklı kültürlerin yaklaşıp yığışmasını ifade eder. Bu nedenle teknik olmak bir yana işletmenin yazılım ve kültür boyutunu ifade eder. Dördüncü Sanayi Devrimi’nin öngördüğü, bilişsel ve operasyonel teknolojilerin eklemlenmesiyle yeni başarının oluşması için öncelikle insanların bir araya gelebilmesi gerekir. Bu birliktelik hem fiziksel hem de düşünsel – duygusal boyutlarda gerçekleşmek zorundadır. Bu entegrasyonun sağlanabilmesi için yapılması gerekenler vardır.
Eğer bir işletme Dördüncü Sanayi Devrimi’ne ve Endüstri 4.0 vizyonuna yönelik bir dönüşüm projesi yapmak istiyorsa, öncelikle bilişsel teknolojilerle (BİT ile) operasyonel teknolojileri nasıl entegre edeceği konusunda bir yaklaşıma sahip olmalıdır. Bu yaklaşımın söz konusu dönüşüm projesinin içine özümsetilmiş olması gerekir. Böyle bir proje ancak çok disiplinden oluşmuş bir anlayış ve örgütlenme ile başarılabilir. Sonuçta karşımızda bağlantılılık misyonu yanında altyapının oluşturulması, standartlaşmanın sağlanması, iş süreçlerinin yeniden kurgulanması, risk yönetimi, insan kaynakları düzenlemesi ve pazarlama gibi görevler durmaktadır. Ayrıca her işletmenin BİT ve operasyonel teknolojiler entegrasyonu, söz konuşu organizasyona ait birtakım özel haller ve şartlar içerecektir.
Kurumsal teknolojik dönüşümün anahtar kavramlarından birisi iletişimdir. Bu nedenle bilişsel ve operasyonel teknolojilerin birbirine eklemlenmesi görevine Telekom sektörü açısından bakmak da gerekecektir. İletişimin sektörel imkân ve şartları işletme ortamında makinaların birbirileri ile ‘konuşmalarının’ hızını ve kalitesini belirleyici olacaktır. Bu iletişim ortamına insan – makine etkileşimini de eklediğimizde mobil erişimi de dikkate almamız gerekecektir. Çalışanlar tablet bilgisayarları ve akıllı telefonları ile makineler ve diğer çalışanların oluşturduğu ağdan enformasyon alıp vermek isteyeceklerdir. Ayrıca iletişim konusu sadece makineler ve çalışanlarla sınırlı değil. Ürünlerin de ‘akıllı ve iletişime hazır’ hale geldiğini düşündüğümüzde ne türden bir fiziksel iletişim ve ağ performansına ihtiyacımız olacağı kolayca kavranır hale gelir.
Günümüzde ve yakın gelecekte iletişim için kullanacağımız cihaz ve araçlar konusunda bir öngörüde bulunabiliriz. Diğer yandan hızlı ve yaygın teknolojik gelişimin yeni iletişim yol ve araçlarını kullanım alanlarına taşıyacağını da düşünmemiz gerekiyor. Dolayısıyla BİT ve operasyonel teknolojilerin entegrasyonu her geçen yıl yeni imkânlara tanık olacaktır. Basit olarak söylersek ‘bilgisayar’ veya ‘telefon’ olarak isimlendirdiğimiz cihazlar dönüşüp kavramsal olarak silikleşirken günlük yaşam nesnelerinin içine daha fazla gömülü bir hal alacaktır. Bu durumu ‘her an daha fazla akıllı ve iletişime hazır nesne’ yaşamımızda yer alacak diye isimlendirebiliriz.
Endüstri 4.0 ve Dördüncü Sanayi Devrimi olgularının arkasında kalıp yeterince belirgin olmayan bir kurum var: Eğitim – öğretim. BİT ve operasyonel teknolojilerin birbirine eklemlenmesinin önündeki ciddi handikaplardan birisi yenilenen (ve sürekli yenilenecek olan) öğretim – eğitim ihtiyacıdır. Bu entegrasyona yönelik olarak okul içi öğretim programları, okul dışı veya hizmet içi eğitim kursları düzenlenmesi ihtiyacı oluşacaktır. Karşımızda şimdiye kadar olandan daha farklı bir eğitim – öğretim düzeyine terfi etmek gereği duruyor.
Söz konusu öğrenme ihtiyacının çok bilim ve disiplinden oluşması ve yaşam boyu sürekliliğinin sağlanması gereği apaçık ortadadır. Bunu ancak mevcut durumun şartlarını veri alıp geleceğe bakarak ve o geleceği akılla tasarlayarak başarabiliriz.
Gürcan Banger