İnsanların doğada var olan sistemleri taklit ederek yaptıkları malzemeler, alet ve edevat, mekanizma ve sistemler “biyomimikri” ya da “biyomimetik” başlığı altında ele alınıyor. Sözcük olarak Eski Yunancadan türetilmiş her iki kavramın da üzerinde durduğu ana nokta, insanların doğadan problemlerinin çözümüne ilişkin yaratıcı ve buluşçu öğrenmeleri… Doğanın kendi sürdürülebilirliği içinde (insanların sorun olarak gördüğü) pek çok problemin çözülmüş olduğu anlaşılıyor. Doğaya yeterince yakından bakmadığımız için onun halletmiş olduğu bazı konuların farkında değiliz.
Biyomimikri ya da Biyomimetik
Doğadan öğrenme, süreci basit anlamda doğanın yöntem, teknik ya da süreçlerini birebir taklit etmek anlamına gelmiyor. Biyomimikri ile anlatılmak istenen, doğanın çözümlerinden esinlenerek insanlığın (belki tümüyle farklı alanlardaki) sorunlarına çözümler üretmek… Doğayı birebir taklit etmeye çalışmak, her zaman iyi çözümler vermeyebilir; hatta ciddi yanlışlara neden olabilir.
Günümüzde nanoteknoloji adı verilen uygulamalı bilim dalının gelişmesi ile birlikte biyomimikri kendine yeni ufuklar buldu. Bu çerçevede biyolojik alanda esinlenme sistematiği, nano ve makro ölçekli yapılar ve süreçlerle eklemlenerek “nanobiyomimikri” yeni bir alana zemin hazırladı. Diğer yandan günümüzün yenilikçi teknolojilerine bakıldığında; biyolojinin bir bilim dalı olarak hızla yükseldiğini ve başka bilim dalları ile ortak paydalar üretmeye başladığını görüyoruz. Bilim ve teknoloji tarihinde biyolojinin yıldızı hiçbir zaman bu denli parlamamıştı.
Doğadan Örnekler: Böcekler
Doğa bilimcilerinin yaptıkları gözlemler, biyomimikri alanında önemli bulgulara yol açıyor. Örneğin çekirgelerin sürüler halinde dolaşırken neden çarpışmadıkları doğa bilimcilerinin sorguladıkları ve gözlemlemeye çalıştıkları ilgi konularından birisini oluşturmuş. Çekirgeler konusunda yapılan deneyler, bir sinyal sistemi kullandıklarını ortaya koymuş. Kendisine doğru bir cismin geldiğini fark eden çekirge, ilgili cisme doğru bir sinyal göndererek onun konumu ve uzaklığını tespit ediyor; daha sonra da kendi konumunu buna göre değiştiriyormuş. Araştırmacılar ve buluşçular, böyle bir bulguyu yoğun trafik sorununa çözüm bulunması için yararlanılacak bir esin olarak görmüşler.
Her zaman verdikleri rahatsızlıktan dolayı şikâyetçi olduğumuz hayvan türlerinden birisi sineklerdir. Bir doğa bilimci için ise sinekler de diğer canlılar gibi incelenmesi gereken bir türdür. Uzmanlığı olmayan bir kişi bile sineklerin havadaki hareketlerini incelediğinde; bazı ilginçlikler gözleyebilir. Örneğin sinekler, uçuşları sırasında kolayca yön ve hız değiştirebilmektedirler. Bir anlamda otomobillerin sahip olduğu vites ve direksiyon sistemine sahip oldukları gibi bir kanı oluştururlar. Bir otomobilin yöne ve hız değiştirme sistemine oranla sineğin kullandığı mekanizmanın çok küçük olduğu ortada… Demek ki; sineklerin bu konudaki doğal uzmanlıklarını inceleyerek daha başarılı görev yapan otomotiv sistemleri oluşturmamız mümkün olabilir.
Su Canlıları
Doğadan edinebileceğimiz çözüm esinleri için ilginç örneklerden birisini bir tür kalamar oluşturur. Bilimsel adı Loligo Vulgaris olan bu su canlısı, suyun içinde kendi yüzme mekanizması aracılığı ile 30 km kadar hıza ulaşmaktadır. Gözlemler, bu kalamarın, başının altındaki tüpten aldığı suyu daha sonra geri püskürterek yüksek hız çıkabildiğini göstermektedir. Bu deniz canlısının kullandığı teknikten esinlenerek daha ileri deniz (altı) araçları geliştirmek mümkün olabilir.
Bir başka su canlısı yunuslar, bir tür radar haberleşmesi kullanıyorlar. Başlarındaki bir organdan yüksek frekanslı ses dalgaları yollayan yunus, bunların geri dönüşünü analiz ederek karşısındaki hareketli nesnenin yönünü, hızını ve büyüklüğünü öğrenebiliyor. Sonar cihazlarının geliştirilmesi için yunusların iletişim sisteminden öğrenilecek pek çok konu olabilir.
Başka Örnekler
Hiç kuşkusuz; yukarıda listelediğim örnekler, nanoteknolojiye ufuk açanlara oranla daha basit görünümlüdür. Canlıların mikroskopik özelliklerine inildiğinde; çok daha ilginç örnekler bulunabilmektedir. Örneğin morpho kelebeğinin kendisine verdiği renk özelliklerinin kanatlarındaki mikro yapılardan kaynaklandığı artık biliniyor. Virüsler ve bakterilerin yaşamı, insanlığın yeni inovasyonlarla ilerlemesi için kendilerinin daha fazla incelenmesini bekliyor gibiler…
İçinde yaşadığımız evrenin ve ayak bastığımız dünyanın gizemleri bu sayılanlardan ibaret değil. Henüz evrenin pek az bölümünü biliyoruz. Evren hakkında bilgilerimiz, bir incir çekirdeğini dolduracak düzeyde bile değil. Biyomimikri (biyomimetik), evrenin kendisini tanımamız için önümüze açılan sayısız kapılardan sadece bir tanesi… Ama asla tek ve eşsiz kapı değil. Evren ve dünya üzerine olan bilgilerimizi ya da duygularımızı abartmanın gereği yok.
Gürcan Banger