Küresel virüs salgını dünyanın gündemini büyük ölçüde değiştirdi. Virüse karşı alınan önlemler ve sağlık baskın biçimde öne geçti. Salgın öncesinin etkili gündem ve tartışma konularından biri on yıla yakın bir süre için Endüstri 4.0 olmuştu. Hastalığın etkilerinin azalması ile birlikte dünya, önceki gündem konularına dönmeye başlayacak. Covid-19’un da yarattığı dalganın da sürüklemesiyle ile Endüstri 4.0, ilgili teknolojiler ve dijital dönüşüm çok yoğun ilgi alanları olacak.
Endüstri 4.0 vizyonu, yeni geliştirilen veya evrimleşen teknolojilerin iş ve yaşamı betimleyen operasyonlarla yakınlaşması sonucu ortaya çıktı. Farklı ekonomiler, teknolojik ve endüstriyel gelişimin farklı düzeylerine sahipler. Bu durum, ekonomilerin ve şirketlerin kendi önlerine koydukları hedefler açısından da değişiyor. Endüstri 5.0 veya Toplum 5.0 gibi söylemlerin yanında henüz Üçüncü Sanayi Devrimi’ni tamamlayamamış ekonomilerin veya sektörlerin sayısı da az değil.
Mevcut durum ne olursa olsun; dünyadaki yönelimleri ve gelişmeleri izleyenler büyük bir dönüşümün eşiğinde olduğumuz konusunda benzer görüşleri taşıyor. Diğer yandan Covid-19, dünya ölçeğinde iş süreçlerinde önemli değişimlere neden oldu. Bazı iş alanları daralırken daha ‘şanslı’ olanlar da vardı. Ama bir bütün olarak Endüstri 4.0 sürecinin Covid-19 salgınından ne şekilde etkileneceği karşımızda ilginç ve muhtemelen cevap açısından aciliyeti olan bir soru olarak duruyor.
Endüstri 4.0’ı bir vizyon veya bir çatı olarak düşünebiliriz. Bu çatıyı ayakta tutan çok sayıda temel, yeni veya evrimleşmiş teknoloji var. Bunlar kendi aralarında kombinler oluşturarak ortaya yeni teknoloji ve inovasyonların ortaya çıkmasına neden oluyor. İş-işletme ekosistemi açısından baktığımızda; bazı kavramlar –Covid-19’la da ilişkilendirilmesi açısından– daha fazla dikkat çekiyor. Bunları akıllı imalat, akıllı fabrika, karanlık (ışıksız) fabrika ve Nesnelerin Endüstriyel İnterneti olarak sayabiliriz. Bu olguların tümü, yüksek düzeyli otomasyonla ilgilidir.
Yeni türden yüksek düzeyli otomasyonu mümkün kılan gelişmelerden bir diğeri, sensör teknolojileri alanında gerçekleşmeye devam ediyor. Sensör kavramını ise ölçüm, dolayısıyla veri olarak düşünebiliriz. Yeni veri toplama imkânları Nesnelerin İnterneti ile bütünleştiğinde veriye dayalı iş ve imalat süreçlerini mümkün kılacak yeni türden otomasyonun önünü açıyor. Verileri toplanması, yerel ağlar ve İnternet üzerinden yüksek hızda akışkan hale gelmesi yanında bunların Büyük Veri ve Analitikler teknolojileri ile işlenmesi çok fazla insan müdahalesine ihtiyaç duymuyor. Tezgâhların, cihazların ve en genel şekliyle makinelerin akıllı ve bağlantılı hale gelmesi ve ağ üzerinden veriye dayalı yönetimi ise insanın akıllı makinelerle veya akıllı süreçlerle ikamesini mümkün kılıyor. Bu yeni durum, akıllı fabrikaların ve karanlık fabrikaların arkasındaki mantıktır.
Karanlık fabrika, otomasyonun günümüzde ulaştığı ve yakın gelecekte daha farklı aşamalarını göreceğimiz teknolojik zirveyi temsil eder. Karanlık fabrika, sıfıra yakın sayıda insanın çalıştığı bir imalat ortamıdır. Tüm süreçler akıllı ve bağlantılı makineler tarafından gerçekleştirilir. Çalışan insan sayısının azalması, fabrika ortamında insanların yararlandığı, insani ihtiyaçlara yönelik çok sayıda araç ve faaliyetin de ortadan kalması anlamına gelir. Diğer yandan akıllı fabrika ise mevcut durum ile tam otomasyonun gerçekleştiği karanlık fabrika arasında bir geçiş halidir. Operasyonel işlerin büyük çoğunluğu akıllı ve bağlantılı makineler tarafından yapılır ve geleneksel duruma oranla çok daha az insan çalışana ‘ihtiyaç’ duyulur. Akıllı fabrikada insanlar ve makineler yeni türden bir ergonomi anlayışı içinde uyum içinde birlikte çalışma gerçekleştirirler.
Covid-19’un insan yaşamı ve faaliyetlerini doğrudan etkilemesi (kısıtlaması ve sınırlandırması), insanın daha az bulunduğu çalışma ortamları konusunda bir ‘cazibe’ yaratmaya başladı. Çünkü makinalar Covid-19 gibi bir nedenle kısıtlanmıyor, sınırlanmıyor ve hastalanmıyorlar. Bu açıdan bakıldığında; kalıcı insan personeli gerektirmeyen tamamen fonksiyonel bir imalat ortamı fikri, kesintisiz üretim çıkışı anlamına geliyor. Akıllı fabrikalar, çoğu basit iş ve görevler otomatikleştirildikçe ihtiyaç duyulan işçi sayısını önemli ölçüde azaltacak. Şimdiki durumda birçok şirket; konu hakkında yeterli bilgi ve deneyimi bulunmaması veya dijital dönüşümün teknolojik yatırım gerektirmesi ya da genel anlamda güvensizlik nedenleriyle bu otomasyon seviyesine karşı isteksiz görünüyor. Bu isteksizlik ve ilgisizlik, dönüşüme karşı durulması gereken pozisyon mudur? Bu nokta açılmaya ve sorgulanmaya değer bir konudur.
Kısaca KOBİ olarak isimlendirilen küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışan kişi sayısı 1-250 arasında değişir. Tüketim ürünleri ile hizmet pazarlayan perakende firmalarda da sanayi işletmeleri ile kıyas edilebilir sayıda kişi çalışır. Sınai veya ticari nitelikli de olsa; KOBİ türündeki işletmelerin özelliklerinden biri, çalışan-çalışan veya çalışan-müşteri etkileşiminin genellikle yüz yüze olmasıdır. Covid-19 benzeri bulaşma riski olan hastalıklar bu tür ortamlarda çalışmayı riskli hale getirir. Küresel salgın süreci, akıllı üretim araç ve hizmetlerinin bu tür riskleri azaltıcı etkileri olacağı yönünde bir algı yaratıyor.
Salgının sonuçlarından biri olarak özellikle sınai işletmelerde teknoloji kullanımı yanında, vardiyalarda çalışan sayısının azaltılması gündeme gelecek ihtimaller arasında yer alır. Gene işçi sağlığı açısından kişiler arası etkileşim ve birlikte çalışma mesafesi de Covid-19’un dayattığı uzaklığa uygun hale gelebilir. Tüm bunlar, işyerlerinde yeni yerleşim planları ve ergonomi anlayışı şeklinde yorumlanabilir.
Konuya büyük sanayi işletmeleri açısından bakıldığında; salgın öncesinde işletmelerin Endüstri 4.0 teknolojilerine dönme konusunda etkililik, verimlilik, kalite, çeviklik vb. nedenleri vardı. Günümüzde ise küresel salgın, söz konusu dijital dönüşümü yapmak ve akıllı işletmeye (akıllı fabrikaya) dönmek için kapsamlı bir motivasyon oluşturuyor. Küresel düzeyde yapılan araştırmalar, Covid-19’dan en az olumsuz etkilenen kuruluşların mevcut durumda en iyi otomasyon uygulamalarına ve dijital iş akışına sahip olan işletmeler olduğunu gösteriyor.
Covid-19’un iş-işletme süreçlerine yaptığı etkilere ofis türündeki mekânlar açısından da bakmak gerekir. Tasarım, muhasebe, planlama, finans, satış ve pazarlama gibi birimlerde çalışan ekiplerin durumu, kalabalık vardiyalardan pek farklı değildir. Farklı olmakla birlikte her iki ortamda da çalışanlar, belli bir ürün veya hizmeti gerçekleştirmek için etkileşimli olarak birlikte çalışmak durumdalar.
Geçmiş deneyime göz atılırsa, dijital dönüşüm açısından ofis mekânları, imalat ortamlarına göre daha önce yol almıştır. Buna karşılık geniş bir mekânda düşük yükseklikli pratik duvarlarla ayrılmış çalışma hücreleri olan ofis yaşamı zaman içinde popüler oldu. Salgın nedeniyle anlaşıldı ki; işletmenin veya birimin tüm fonksiyonlarını bir araya toplama mantığı ile yapılan bu uygulama türü, Covid-19 türü riskin yayılımı açısından da potansiyel yaratmaktadır.
Toplu çalışılan ofis düzenin değişeceğine dair ilk ipuçlarını edinmeye başladık. Birlikte çalışmanın düşük maliyetleri ile bugün yaşadığımız riskin karşılaştırılması, işletmenin ve birimin farklı fonksiyonlarının mekânsal olarak ayrışmasını getirebilir. Farklı mekânlar olarak ayrışan fonksiyonlar, birlikteliği sağlamak amacıyla çok daha yoğun biçimde uzaktan çalışma araç ve hizmetlerini kullanacaklar. Endüstri 4.0 açısından bunun adı bulut bilişim, yatay entegrasyon ve artırılmış gerçeklik olarak söylenebilir.
Geniş ve birlikte çalışılan ofis ortamlarının yerini dağıtık düzen aldığında, farklı sorular gündeme gelecek. Bunlardan birincisini geleneksel ofis ortamındaki kolaylığı karşılık olarak dağıtık mekânlarda performans denetiminin nasıl olacağı şeklinde söyleyebiliriz. İkincisi; daha küçük ekiplerin (takımların) çalıştığı ofis ortamlarının nasıl düzenleneceği ve buralarda oluşacak değişik maliyet kalemlerinin yönetimi olabilir. Endüstri 4.0 teknolojilerinin ve dijitalleşme bu türden sorular karşısında önereceği çözümler olmasını bekleyebiliriz.
Hizmet üreten ticari işletmeler, Covid-19 sürecinde önemli kayıplara uğradılar. Herhangi bir işletmenin duraksaması, onun mal ve hizmet aldığı işletmelerin de durgunluğa ve zarara uğramasına neden oluyor. Sosyal yaşam yavaşladığında bu alandaki ihtiyaçlar sınırlandığından sosyal veya bireysel hizmet işletmeleri de gelir kaybına uğruyor. Salgın döneminde lokantaların, berber ve kuaförlerin, sinemaların, tiyatroların, kafelerin, basılı yayın üretenlerin yaşadıkları genel bir durgunluğun nelere mal olacağı konusunda sağlam bir ders vermeye devam ediyor. Normal yaşama geçişin de hızlı olmayacağını düşünürsek, uzunca bir zaman için Covid-19 etkilerinin etkileri yaşanmaya devam edecek.
Düşük kâr oranlarıyla çalışan pek çok işletmenin varlığı, nakit akışı performansına bağlıdır. Nakit akışında oluşan zafiyetler, işletmenin batışını hazırlar. Covid-19 sonrasında oluşacak manzarada küçük perakendecilerin ve KOBİ’lerin ciddi kayıplarına tanık olunması muhtemeldir.
Salgının insanları evde yaşamaya zorladığı şu dönemde dikkat çeken gelişmelerden biri, marketlerin eve teslim ve lokanta vb. gibi hazır yiyecek satanların paket servis faaliyetlerine daha fazla odaklanmalarıdır. Bu gözlenen örnekten yola çıkarak endüstrilerin Covid-19’a tepki olarak yeni gelir akışları bulmaya yönelecekleri söylenebilir. Bunda İnternet, bulut bilişim, artırılmış gerçeklik gibi teknolojiler itici güç olacak. Örneğin tüketicilere veya müşterilere bulundukları yerde sanal olarak “kullanıcı deneyimi” yaşatacak yazılım platform ve uygulamalarının yaygınlaşması beklenir. Özetle; Covid-19, işletmeleri yeni teknolojilerden yararlanarak iş modelinde inovasyon ve iyileştirmeler yapmaya ‘itekliyor’.
Covid-19 sürecinin sosyal ve ekonomik yaşama getirdiği farklılıklar arasında akla ilk gelenlerden biri uzaktan çalışma oluyor. Mevcut durum açısından geçici bir ‘çözüm’ olarak benimsense de; birçok işletme için evden çalışma konusu performans ve verimlilik açısından soru işareti olmaya devam ediyor. Bu tür çalışmanın sonuçları salgın sonrasında yapılacak değerlendirmelerle ortaya çıkacak. Uzaktan ve esnek çalışma gerçek bir seçenek midir yoksa ucuz popüler bir gevezelik midir; bunun cevabına ilişkin ilk veriler salgın sonrasında görülecek.
Yetişkin çalışanların evden çalışmaya zorlandıkları durumda okulların da kapalı olduğunu hatırlayalım. Bu, çalışan ebeveynlerin çocukları ile daha fazla süre ile birlikte olmaları ve onların günlük sorunları ile ilgilenmeye zorlanmaları anlamına gelir. Hiç kuşkusuz; ailenin bir bütün olarak yakınlaşması önemli bir duygusal gelişme olmakla birlikte ebeveynlerin işe ve çalışmaya yoğunlaşmada zorluklar yaşanacağı da bir başka gerçektir. Buradaki bir diğer soru, ev şartlarında ebeveynlerin okulu ve öğretmeni ikame etmekte başarılı olup olmayacaklarıdır. Çünkü ev ortamı, henüz böyle bir eğitim sistemi için gerçek anlamda hazır değildir. Covid-19 sürecinin sonuçlarından biri, işletmeler açısından evde eğitimi daha fazla mümkün kılacak olan teknolojilerin, araçların, uygulamaların geliştirilmesi ve aileler açısından ise eve bu amaçlı yatırım yapılması yönünde olacaktır.
İşletmeler de aynen aileler gibi Covid-19 türünde bir ‘mengeneye’ hazır değildi. Bazıları Endüstri 4.0 teknolojilerine ve dijitalleşme zihniyetine kuşkuyla bakarken, konuya daha sıcak yaklaşanların ise zamanı veya kaynağı olamadı. Şu dönemde işletmeler bir yandan canlı ve sürdürülebilir olmaya çalışırken, aynı zamanda salgın sonrasında ne yapmaları gerektiğini stratejik olarak ele almak zorundalar. Yavaş veya hızlı, normal veya yeni-normal ile iş-işletme ekosistemi bir şekilde salgın sonrası yaşama geçecek.
Geleceğe hazırlanmak gerekiyor. Mevcut durumu bir ‘bekleme oyunu’ olarak algılamak, sorunu geleceğe taşıyıp derinleştirmek anlamına gelir.
Gürcan Banger