Tartışma, Arşimet’in buluşunu hatırlatan şu bir cümle ile başlıyor: “Bizim hamamlarda suyun kaldırma kuvveti yok mu?” Söylentiye göre; Arşimet, hamamda yıkanırken, suya batırılan bir cismin taşırdığı suyun ağırlığı kadar kendi ağırlığından kaybettiğini fark ederek hamamdan “Eureka (Buldum)” diye haykırarak çıplak halde dışarı fırlar. Bizim hamamlarda suyun kaldırma kuvveti olup olmadığı sorusu, toplumumuzun yaratıcılık, inovasyon, ar-ge, bilim yapma ve teknoloji geliştirme yönündeki eksikliklerine bir sorgudur. Arşimetçi bir yaklaşımla söylersek; hiç kuşkusuz, bizim hamamlardaki suyun da kaldırma kuvveti var; ama çıplak halde sokağa fırlayan bilim insanı ve düşünür Arşimet’i kaldıracak tahammülü olup olmadığını sorgulayabiliriz.
Yaratma ve İfade Etme Cesareti
Şaka bir yana; hatırlayın, kaç kez dilinizin ucuna gelen bir fikri söylemekten vazgeçtiniz? Zihninizde bir ışıkla birlikte oluşan parlak fikri, saçma veya gülünç bulunabilir diye söylemekten çekindiniz? Sizi heyecanlandıran ve önemli bir soruna çözüm olacak bir önerinizi söylediğinizde, kaç kez yüzünüze garip bir ifade ile bakıldığı duygusuna kapıldınız? Bir toplantıda bir teklifinizden dolayı kaba bir karşı koymayla karşılaştığınız için eve gittiğinizde kaç kez “keşke dilimi tutmaya becerseydim” diyerek üzüntü ve pişmanlık yaşadınız? Bu tür ortamlarda daima aklınızın önüne set çeken birisi mi var? Bu hassas konu, yaratıcılığın ve özgür düşüncenin karşılaştığı bilinen en yaygın sorunlar arasında yer alır. Eğer içinde bulunduğunuz topluluğun saygı, tolerans ve empati özellikleri yeterince gelişkin değilse; yaratıcı, özgür, aykırı veya farklı fikir sadece kabaca eleştirilmekle kalmaz, fikrin sahibi doğrudan fiziksel şiddete de maruz kalabilir.
Toplumun ortalama değerleri ile aynılaştığınızda, böyle sorunlarla karşılaşmazsınız. Kalabalık içinde kaybolup gittiğinizde, sizi kimse fark etmez. Kendinizce yaşar gidersiniz. Böylesine zararsız ortalama değerlerle yaşamak varken, neden farklı olmaya çalışmalı? Bizim dışımızda tanımlanmış olan dünya ile yetinip monotonluğu keyifle yaşamak varken, neden farklılığın ve aykırılığın tehditlerle dolu ortamında risk almalı? Kişi, neden farklılığı tercih etmeli?
Farklı Olmak
Müziği yaratan, notalar değil; notaların birbirleri ve sessizlikle arasındaki farklılıktır. İlerlemenin ve değişimin temelinde farklılığın yarattığı enerji vardır. Bugünün sert rekabetler dünyasında aynılaşarak ve monotonlaşarak ayakta kalmak mümkün değil. Enerjiyi yaratacak olan farklılık tohumlarını ekmek ve gelişmesine izin vermek gerekiyor. Farklılık, bir yaratı işidir. İklim, insanların yaratıcılıklarını geliştirmesine ve ifade etmesine izin vermezse, sosyal veya bireysel farklılık da oluşmaz. Hâlbuki yaşamı dikkatle izlediğimizde, yukarıda sözünü ettiğim türden engellerin yaratıcılığın önünde bariyer oluşturduğunu görüyoruz.
Nedir yaratıcı aklın önündeki engeller? Öncelikle; yaratıcılığın bir zaman işi olduğunu düşünürüz. Bu, açık bir yanılgıdır. Örneğin bir yapının üretilmesi, hayli uzun bir zaman dilimini işgal edebilir. Ama onunla ilgili fikrin yaratılması, zihnin saniyeleri içinde gerçekleşir.
Zamana benzer şekilde yaratıcılığın mekâna bağlanması da doğru değildir. İnsan zihninin haylazlığı, düşünsel yaratıyı üreteceği fiziksel mekân konusunda seçici değildir. Sokakta yürürken, uyurken veya masa başında sistemli olarak düşünmeyi denerken yaşamınızın en büyük fikri yaratısının tohumlarını atmaya başlayabilirsiniz.
Özgür düşüncenin ve yaratıcılığın önündeki en büyük engellerden birisi, düşüncelerinizden dolayı yargılanma korkusudur. Düşünceye yasak koyan yasaların varlık nedeni budur. Bu yasakları bazen ailemizin, kimi zaman içinde yaşadığımız sosyal ve kültürel iklimin koyduğunu söyleyebiliriz. İşin en ilginci, kendi yaratıcılığımızın önüne engel ve yasak koymada ‘en başarılı’ olan unsurun, kendimiz olmasıdır. Buna, kendi yasaklarımızla kendi etrafımıza dört duvar örmek diyebiliriz. Korkunun duvarlarını yıkmadan özgür düşüncenin ve yaratıcılığın görkemli ufkuna erişmek mümkün olmaz.
Farklı bir fikir üretip bunu toplum önünde ifade ettiğinizde, niteliği ve düzeyi değişebilen bir tepki ile karşılaşırsınız. Bu tepki, içinde yaşadığınız toplumun niteliklerini ve değerlerini ifade eder. Ama önemli olan, bu tepkiler karşısında sizin nasıl davrandığınızdır. Sizin davranış biçiminiz, kendinize olan özsaygının bir ifadesidir. Ya akıllıca direnirsiniz ya da korkarak teslim olursunuz.
Gürcan Banger