Yaratıcılık Üzerine

      Yorum yok Yaratıcılık Üzerine

Sözcükler, kavramların simgeleridir. Kavramlara, anlamlara veya değerlere işaret etmek için sözcükleri kullanırız. Ama bu sözcükler kavramların yerine geçmez. Sadece onları etiketler veya onlara işaret ederler. Diğer yandan çoğu zaman sözcüklere takılıp kavramlarla ilgili yanlışlar yaparız. Yaratıcılık da böyle… Yaratma sözcüğünü insan faaliyetlerine işaret etmek için yasaklayarak ona dinsel bir ayrıcalık kazandırılma gayreti de sözcükle kavramı karıştırma yanlışından başka bir şey değil.

İnsanın eylemleri, bedeniyle ve düşünsel beceriyle onun yapabildikleridir. En genel çerçevede baktığımızda; insanın eylemi, çeşitlilikleri olan bir doğayı değiştirme faaliyetidir. Eğer o an mevcut olanları kullanarak ve buna düşünsel gücünü eklemleyip var olanları dönüştürerek yeni bir şey yaparsa bunu yaratıcılık olarak isimlendiririz. Bu süreçte yoktan var edilen bir şey yoktur. Sadece mevcut olanın mevcut olmayana –bildiğimiz evrenin izin verdiği ölçüler içinde– dönüştürülmesi eylemi vardır. Bu nedenle yaratıcılık dendiğinde; bunu kolaycılıkla metafizik boyutlara taşımamak gerekir. İnsanın eylemi dışında ötesinde kalan yaratıcılık anlamlandırmaları ilahiyatın, metafiziğin veya mitolojinin işidir.

Bir insan faaliyet olarak yaratıcılık, yararlı olma ihtimali bulunan yeni fikirleri geliştirme, ifade etme ve uygulama sürecidir. Yaratıcılık sürecinde var olanlardan var olana bir dönüştürme yapılacağından günlük yaşamda kullanılandan farklı bir düşünce tarzı geliştirmek gerekir.

Bilindik, yerleşik ve sıradan düşünce yaklaşımlarından kurtulma işidir yaratıcılık…  Bu nedenle alışılmış ve sıradanlaşmış olanlarla ilgili sorular sormayı ve sorgulamayı gerektirir. Yaratıcılık sürecinde kullanılacak zihin faaliyetleri ezber bozacak türden olmak zorundadır: Önce “Neden?” diye başlayan doğru sorular ve ardından farklılık yaratan cevaplar…

Yaratıcılık olgusunun yaşadığı bir diğer sıkıntı, bu eylemin kişilere indirgenmiş olmasıdır. Pek çok insan, yaratıcılığın bireysel bir özellik olduğunu ve kolektif bir özelliğe sahip olmadığını düşünür.

Hiç kuşkusuz; bedensel ve zihinsel özellikleri açısından insanlar aynı değil. Bir şampiyon sporcu ile bir amatör arasında farklar olduğu gibi insanların zihinsel becerileri arasında da farklar var. Ama bu durum, yeni fikirlerin başkalarına ifade edilerek paylaşılabileceği, bu yollar geliştirilebileceği gerçeğini dışarıda bırakmaz.

Burada asla unutulmaması gereken nokta, insan faaliyetinin insanları katkılarıyla geliştiğidir. Tarih, bunun örnekleriyle doludur. Yaratıcı pek çok insanın fikri, başka insanların katılımı ile toplumsal iyi biçimine dönüştü. Yalnız fikirler –örneğin iş fikirleri– ise gene yalnızlık içinde kaybolup gittiler.

Bir geliştirmenin ya da uygulamanın sıklıkla hata bataklığına düştüğü nokta, işin karışık ve karmaşık bir şekilde sunulmasıdır. Yaşam çevremizi dikkatle incelediğinizde; pek çok cihazın kullanımının neden bu kadar ‘anlaşılmaz’ olduğunu kavramakta zorluk çekeriz. İnsan kendi ölçeğinde her ne yaratırsa yaratsın; aklından çıkarmaması gereken ilkelerden birincisi yalınlıktır.

Halen –büyüklüğü düşünüldüğünde– evren hakkında pek az bilgiye sahibiz. Çözmemiz gereken onlarca, binlerce somut sır var. Bu gerçek karmaşayı daha kolay kavramak için bakış açımızı, yaratı perspektifimizi basitleştirmek, sadeleştirmek ve en önemlisi yalınlaştırmak zorundayız. Aksi durumda toplumsal iyi ve insanlık yararı yerine sadece karışıklık ve karmaşa üretiriz.

İyi Fikir Bulmak

İyi bir fikre ihtiyacımız olduğu zamanları siz de yaşamışsınızdır. Yaratıcılık konusunda hangi düzeyde olursak olalım; böyle bir durumda kafamızın bomboş olduğunu hissetmek hiç şaşırtıcı olmaz. Çünkü iyi fikir bulmak sadece o ana ait bir konu değildir. Bir başka deyişle; o fikrin kendisinden daha çok, fikri üretenin kişisel oluşum ve gelişim süreci ile ilgili konudur.

İyi fikrin üreticisi olmak, daha önceden bu amaçla hazırlanmayı, donanmayı ve yetkinleşmeyi gerektirir. İnsanın düşünce süreçlerini doğru özümsemiş bazı yöntem ve teknikler bilinmelidir ki; daha sonra fikir üretiminde bunlardan yararlanılabilsin.

İyi fikir üreticisi olmanın koşullarının bir tanesi; olayların ve süreçlerin doğasını kavramış olmaktır. Her olayda baskın olan bir ya da birkaç –ama genellikle bir– unsur bulunur. Bu ya da başka birkaç unsur o olayın gelişmesini şekillendirir. Dolayısıyla ilgilenilen konuda (olayda) baskın ve egemen olan unsurları belirleyebilmek gerekir. Baskın olanı; ayrıntı veya aksesuar olandan ayırt edebilmek lazım gelir. Kişi; neden ile sonucu, ana neden ile ikincil nedeni, ana sonuç ile tali sonucu açık seçik görebilmelidir.

İyi fikir üretme, bir amaca yöneliktir. Diğer yandan fikir üretilmesi gereken alanda ana amacın yanında yerine gelmesi gereken yan veya özel amaçlar da bulunur. Böyle bir durumda baskın olması gereken ana amaçtır; üretilen fikrin ana amacı hizmet etmesi esastır. Ana amaca hizmet eden fikir geliştirildikten sonra diğer yan ve özel amaçların yerine getirilmesi için fikir üzerinde geliştirme yapılır. Pek çok durumda fikrin geliştirilmesi, kendi ölçüleri içinde kolektif katılım ve paylaşımı gerekli kılar.

Günümüzde inovasyon (yenilik) olarak anılan gelişmeleri incelediğinizde; bunların pek çoğunda farklılığı yaratan unsurun ilişkilendirme olduğunu görürüz. Gerçekten yeni fikir üretiminde en etkili tekniklerden birisi, mevcut (eski) unsurları bileştirerek yeni bir nesne, süreç ya da yapı yaratmaktır. Eski unsurları (yeni amaca uygun olarak) birleştirmede elde edilen başarı; yeni fikrin, dolayısıyla inovasyonun başarısını belirler. Özetle; pek çok örnekte yeni bir fikir, eski unsurların yeni birleşiminden öte bir şey değildir.

Bir örnek vermek, açıklayıcı olabilir. Örneğin su ısıttığınız elektrikli çaydanlığı düşünün. Cihazın çalışması için elektrik enerjisi harcamalısınız. Elektrik enerjisi kullanan bir başka cihaz ise ekmek kızartıcıdır. Ekmek dilimi kızardığında bir mekanizma ile dilimi üst tarafından dışarı çıkaran türünden… Elektrik çaydanlık ve ekmek kızartıcıyı birleştirerek tek bir ürün haline getiren bir inovasyon düşünün. Böylece elektrik enerjisini daha verimli kullanarak iki eski unsuru bir araya getirip yeni bir ürün (cihaz) oluşturacaksınız.

Bir başka örnek kabuklu yemiş konan tabak ile kabukların konduğu tablayı birleştirmek olabilir. Böylece eskilerden yararlanarak yeni bir ürün geliştirmiş olacaksınız. Buradaki temel yaklaşım, eskiden beri var olan iki ürünü, yöntemi ya da süreci birleştirerek yeni bir ürün ya da fikir oluşturmaktır.

Bilim insanları, beyni ve insan yaratıcılığının gelişimini izlediklerinde; gelişmenin büyük oranda yeni bağlantılar kurma şeklinde olduğunu gördüler. Yeni ilişkiler ve bağlantılar kurmak için ise mevcut olanın farkında ve bilincinde olmayı gerektiriyor. Bu nedenle gözlem yapabilmek, bunlardan sonuçlar ve dersler çıkarmak son derece değerli… Kendini geliştirmeye açmak isteyen birey; baskın olanları anlamaya, bunların diğerlerini nasıl şekillendirdiğini açıklamaya, gerçekler arasında bağlantıları keşfetmeye ve yeniden üretmeye çalışan kişidir.

Kendini İyi Hissetmek

Üretken ve yaratıcı olmadığımda kendimi çok huzursuz hissederim. Bazen bir günlük yazıya başlamak bir azap halini alır. Ne yazacak bir konu bulabilirim, ne de ilk sözcüğü yazmak amacıyla bilgisayarın tuşuna basabilecek kadar gayretli olabilirim.

Pek çok örnek durum bana gösterdi ki; bu olumsuz hal çevre şartlarından kaynaklanmıyor. Çoğu zaman sorun bende oluyor. Bedensel veya zihinsel sağlığımda engelleyici bir sıkıntı olmadığı halde gerekli motivasyonu sağlayamıyorum. Böyle durumlarda kendime düstur olarak belirlediğim bir söz var. Kimi zaman hayli zor olsa da; kendi kendime “Başını eğip ayağındaki çamura değil, başını kaldırıp gökteki ışığa bak” diyorum. Kendimi iyi, yeni ve yaratıcı bir şeyler yapabileceğim konusunda ateşliyorum. Ardından bir kurgu kafamda oluşmaya başlıyor ve ilk sözcüğü diğerleri izliyor.

İşletmelere kurumsal danışmanlık yapanların sıklıkla karşılaştıkları örnek olaylar var. Ziyaret ettiğim bir işletmede tanık olduğum bir zafiyet veya eksikliğe işaret ettiğimde çoğu zaman bilinen bir geri dönüş alırım. İşletme sahibi veya üst yöneticisi bu eksikliği veya zafiyeti gidermesinin önünde duran sayısız engelden söz eder. Kimi zaman maddi kaynak yoktur, personel yeterli değildir, yatırım yapmaları mümkün değildir; bazı durumlarda ise ekonomi istikrarsızdır, çevredeki işletmeler işbirliğine açık değildir. Bunlara sayısız ek yapılabilir.

Sorun yaratmak ya da mevcut sorundan şikâyet ederek başarıya ulaşılmaz. Her zaman pist dardır, müzik kötüdür veya orkestra ‘tenekedir’. Önemli olan, ana (kaynak) sorunu tespit ettikten sonra çözmek üzere akılla, cesaretle ve azimle sorunun üzerine gitmektir.

Pek çok ekonomik işletme kötü gidişini çevre şartlarına bağlar. Genel şartların iyileşmesi ile kendi gemisinin de karaya oturmuşluktan kurtulacağına ve yüzmeye başlayacağına inanır. Hâlbuki iş kültürü ve aklı hem iyi hem de kötü zamanlar içindir. Örnek vermek gerekirse akıllı borsa yatırımcısı borsa inerken de yükselirken de kazanır.

Yukarıdaki yaklaşımı kendi kişisel yaşamımızı temel alarak da geliştirebiliriz. Hepimizin kişisel yaşamımızdan şikâyet etmek için yeterli nedenimiz vardır. Ama önemli olan, mevcut kaynaklarımızı ve akıl varlığımızı kullanarak önümüzdeki sorunları aşabilmektir. Büyük başarıları yakalamış insanların yaşam öyküleri engeller karşısında yılmamanın örnekleri ile doludur.

Hani bir söz var: “Un, yağ ve şeker var ama helva yapamıyoruz.” Gerçekten gerekli ve yeterli kaynaklara sahip olduğu halde arzu ettiği başarıyı yakalayamamış pek çok kişi ve kuruluşu biliriz. Sonuç olarak başarısız örnekleri pek çoğunda eksik olan şeyin hiç var olmamış veya yolda kaybedilmiş heyecan olduğunu izlemek ilginçtir.

Heyecan –insan veya kuruluş olsun– bir sistemin motorunu harekete geçiren ve sürdürülebilirliğini sağlayan enerji kaynağı gibidir. Aşktan işe, eğitimden spora kadar hangi alan söz konusu olursa olsun, eğer heyecan yitirilirse bıktıran bir monotonlaşma başlar. Adım adım kaçınılmaz sona doğru gidilir. Buluşmaya, işe veya okula sürünerek gitmenin arkasındaki eksiklik kaybolan heyecandır. Bu nedenle yaşamımızın önemli unsurları olan konularda heyecanı, dolayısıyla sürdürülebilirliği yitirmemek için heyecanı canlı tutacak çabayı göstermek gerekir. İnsanı mutlu edecek hiçbir iş, heyecan olmadan başarılamaz.

Yaratıcı Bir Yaşama Dair

Yaşadığımız çağda, çevremizi bir bilgi okyanusu sarmış durumda. Bu muazzam birikim, hem kişisel hem de toplumsal olarak yararlanmamız için ona ilgi göstermemizi bekliyor. Bugün geçmişe göre gelişmişlik sıralamasında Batı’nın Doğu’ya oranla önde olmasındaki neden, bu görkemli okyanustan yararlanma oranıdır. Bu büyük birikimden yararlanmakta gösterilecek başarılar, yarın bu deryanın oluşumuna daha fazla katkı yapmak anlamına gelecektir.

Okumayı ve araştırmayı sevmiyoruz. Eğitim sistemimiz de uzunca bir süredir okuma yetkinliğini artırmada etkili olamıyor. (İlginçtir; sınav uzmanları, 2020 YKS sınavında Türkçe sorularında başarısız olan gençlerin genelde okuma alışkanlığına sahip olmayanlar olduğu yorumunu yaptılar.) Yapılan okumalar ise anlayıp tartışmaktan daha fazla, ezbere dönmüş gibi… Hem bireysel hem de sosyal olarak önlerde yer alabilmek için daha fazla okumak, okurken düşünmek ve okuduklarımızı saygı ve hoşgörü çerçevesinde tartışmamız gerektiğini unutuyoruz.

Yaratıcılık ve yenilikçilik, sadece okuyarak öğrenilemez. İnsanın, kendi farklılığını yaratmasında doğuştan gelen özellikleri kadar büyüdüğü ve yaşadığı çevrenin yaptığı katkılar da var. Okumak ve daha fazla öğrenmek ise; yaratıcılık ve yenilikçilik ufkumuzun genişlemesine neden oluyor. Böylece yaşam hakkında daha fazla fikir üretme, doğayı ve yaşama daha iyi anlama ve geleceği daha sağlam öngörme yetimizi geliştirmiş oluyoruz. Bunları yaparken, bir zihin ve emek tembelinin kolaycılığı ve kayıtsızlığından kurtularak kendi farklılığımızı, toplumsal açıdan ‘iyi, doğru ve güzel’ için kullanmış oluyoruz.

İnsanın dünyayı algılarken kullandığı bazı yol ve yaklaşımlar var. Bunlardan birisi, benzerlik ve farklılıklar üzerine kurgulanmış. Kendi yaşamımızda farklılıkları üretebildiğimizde, sanki kendi özgün müziğimizi de yaratmış oluyoruz. Müziği yaratan, notalar değil; notaların birbirleri ve sessizlikle arasındaki farklılıktır. İlerlemenin ve değişimin temelinde farklılığın yarattığı enerji vardır. Bugünün sert rekabetler dünyasında aynılaşarak ve monotonlaşarak ayakta kalmak mümkün değil. Enerjiyi yaratacak olan farklılık tohumlarını ekmek ve gelişmesine izin vermek gerekiyor.

Farklılık, bir yaratı işidir. İklim insanların yaratıcılıklarını geliştirmesine ve ifade etmesine izin vermezse, sosyal veya bireysel farklılık da oluşmaz. Hâlbuki yaşamı dikkatle izlediğimizde, yukarıda sözünü ettiğim türden engellerin yaratıcılığın önünde bariyer oluşturduğunu görüyoruz.

Nedir yaratıcılığın önündeki engeller? Öncelikle; yaratıcılığın bir zaman işi olduğunu düşünürüz. Bu ise açık bir yanılgıdır. Örneğin bir yapının üretilmesi, hayli uzun bir zaman dilimini işgal edebilir. Ama onunla ilgili fikrin yaratılması, zihnin saniyeleri içinde gerçekleşir.

Zamana benzer şekilde, yaratıcılığın mekâna bağlanması da doğru değildir. İnsan zihninin haylazlığı, düşünsel yaratıyı üreteceği fiziksel mekân konusunda seçici değildir. Sokakta yürürken, uyurken veya masa başında sistemli olarak düşünmeyi denerken yaşamınızın en büyük fikri yaratısının tohumlarını atmaya başlayabilirsiniz.

Özgür düşüncenin ve yaratıcılığın önündeki en büyük engellerden birisi, düşüncelerinizden dolayı yargılanma korkusudur. Düşünceye yasak koyan yasaların varlık nedeni budur. Bu yasakları bazen ailemizin, kimi zaman içinde yaşadığımız sosyal ve kültürel iklimin koyduğunu söyleyebiliriz. İşin en ilginci, kendi yaratıcılığımızın önüne engel ve yasak koymada en ‘istekli ve becerikli’ unsurun, kendimiz olmasıdır. Buna; kendi yasaklarımızla kendi etrafımıza dört duvar örmek, diyebiliriz. Korkunun duvarlarını yıkmadan, özgür düşüncenin ve yaratıcılığın görkemli ufkuna erişmek mümkün olmaz.

Farklı bir fikir üretip bunu toplum önünde ifade ettiğinizde, niteliği ve düzeyi değişebilen bir tepki ile karşılaşırsınız. Bu tepki, içinde yaşadığınız toplumun niteliklerini ve değerlerini ifade eder. Ama önemli olan, bu tepkiler karşısında sizin nasıl davrandığınızdır. Sizin davranış biçiminiz, kendinize olan özsaygının bir ifadesidir. Ya akıllıca direnirsiniz ya da korkarak teslim olursunuz.

Yaratıcılığı Geliştirmek

Eğitim, üretim içindir. Bu belgi, eğitimin yaşamla olması gereken yakın ilişkisini ve etkileşimini ifade eder. Yaşamı geliştirmek için ise yaratıcılık vazgeçilmezdir. Ama bir özel yeti gibi ifade edilen yaratıcılık sadece bazı ‘seçilmiş’ insanlara mı özgüdür? Bu, üzerinde önemle durmamız gereken bir sorudur.

Yeteneklerimiz konusunda dergi, gazete veya İnternet sitesi gibi değişik kaynaklarda karşılaştığımız küçük anketlerden birkaçını yapmışsınızdır. Kimi zaman ciddiye alarak bazen de eğlence olsun doldurduğumuz ve sonra heyecanla sonucunu okuduğumuz bu anketler bize mevcut durumumuz hakkında ‘bilgi’ verir. Bu tür araştırmalara konu olan yeteneklerden birisi de yaratıcılıktır. Yapılan anketin sonucunda yaratıcı olduğumuza ya da olmadığımıza dair bir sonuç çıkar. Acaba çıkan sonuç kalıcı ve sürdürülebilir midir? Anketle veya başka belirtilerle ortaya çıkan yaratıcılık kalıcı mıdır yoksa bir süre sonra sönüp gider mi? Erken çağlarda yaratıcılık yönünden durgunluk görüntüsü veren bir kişinin daha sonra yaratıcı bir duruma gelmesi mümkün müdür?

Yaratıcılık konusunda farklı teoriler ve yaklaşımlar var. Bunlardan bazıları yaratıcılık yeteneğinin doğuştan geldiğini söylüyor. Benzer biçimde yaratıcılığın başlangıç açısından olmasa bile pratikle geliştirilebildiğini savunanlar da var. Ama araştırma ve gözlemler, geliştirilmeyen yeteneğin zamanla köreldiğini, diğer yandan çaba harcanan gizli veya örtülü kalmış yeteneğin geliştirilebildiğini ortaya koyuyor. Ama her durumda düzenli ve planlı emek vermeden yeteneğin –özelde yaratıcılık yeteneğinin– başarılı bir noktaya ulaşması mümkün olmuyor.

Yaratıcılık, yeni ve değerli bir ‘şeyin’ oluşturulması olgusudur. Bir iş fikri, sanatsal eser, bir çözüm veya bir buluş olabilir. Çoğu zaman duyularla izlenebilen yaratıcı kimi durumlarda sadece zihinsel çalışmayla kavranabilir. Bir başka açıdan bakıldığında ise yaratıcılık, kişinin kendini yeni ve değerli biçimde bir çıktıyla ifadesidir. Yaratıcılık olgusu kendini alışılmış ve bilinen kalıpların dışına çıkarak ortaya koyar.

Yaratıcılık, bir anahtara basarak lambanın yanması gibi tek adımlık veya tek hareketle başarılıp sonuçlanan bir iş değildir. Yaratıcılık (emek, zaman gibi) bir dizi kaynak kullanmaya ihtiyaç duyduğu gibi çoğu zaman birden fazla becerinin veya farklılığın da bir ara bulunmasını gerektirir. Diğer yandan bu konuda yapılan çalışmalar, yaratıcılık için birtakım özel yeteneklerin bulunması kadar ilgi ve yatkınlığın varlığının önemini ortaya koyuyor.

Özetle; yaratıcılık ulaşılamaz değildir, her birey bu niteliğini geliştirebilir. Yaratıcılık, bireyin problemlerle karşılaştığı durumlarda kendine özgü çözümler geliştirme performansıdır. Yaratıcı düşünme yaklaşımı, alışılmışlığın ve sıradanlığın kalıpları dışında yeni, farklı, beklenmeyen ama aynı zamanda değerli çözümlere yönlenmedir.

Herhangi bir kavramın veya olgunun içsel özelliklerinin ortaya çıkarılmasında kullanılan bir yaklaşım, söz konusu özü içinde taşıyan örneklerin araştırılmasıdır. Hiç kuşkusuz; tümevarımcı olmaya çalışan bu tür bir çalışmada az sayıda örnekle yetinmek doğru olmaz. Yaratıcı bireylerin özellikleri konusunda yapılan bilimsel çalışmalar hâlâ gizemli bir konu olmaya devam eden yaratıcılığın gözlenebilen temel unsurları konusunda bazı bulguları ortaya koyuyor. Yaratıcılığı belirleyen bileşenlerin neler olduğunu bilinmesi, bu özelliklerin geliştirilmesi için eğitim ve danışmanlık desteği alınmasını mümkün kılar. Böylece bireylerin hem kendi yaşamlarına hem de sosyal ekosistemlerine daha yaratıcı katkılar yapan özneler haline gelmesi olanağı doğar.

Yaratıcılığın gözlenen ilk özelliği gelişmiş hayal gücünün varlığıdır. Buna bağlı olarak çözümler arasında kolayca geçebilmeyi sağlayan esneklik becerisini de eklemeliyiz. Olayların derinine inebilme, mevcut düzende (statükoda) ısrarcı olmama, fikir üretebilme ve bu üretim sürecinde akıcılık diğer yaratıcılık özellikleridir. Yeni iş modellerinin iki özelliği de yaratıcılığın temel bileşenleri arasında yer alır. Yaratıcı bireyler belirsizliğe tahammül özelliği gösterirler. Aynı zamanda düşünsel çevikliğe bağlı olarak kararı sona bırakma becerisi gösterirler.

Esnek Hayal Gücü

Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri” kitabımı yazma süreci, zihnimde yaratıcılık ile hayal edebilme becerisinin ilişkisini pekiştirmişti. Esnek ve olabildiğince özgür bir hayal süreci, yaratıcılığın beslendiği en değerli kaynakların ilk sıralarında yer alır.

Diğer yandan yaratıcılığın öncelikle bir sosyal ve kültürel iklim konusu olduğunu belirtmek gerekir. Her yaşanılan ortam, yaratıcılığı destekleme özelliğine sahip değilse; bireysel ölçekte yaratıcılığın gelişimi tesadüflere kalır. Özgür ve sağlıklı bir ortam, yaratıcılığı garanti etmemekle birlikte baskıcı, tek tip düşünme ve yaşamaya zorlayan bir ortam da mevcut yaratıcılığın ortaya çıkışını zorlaştırır. Bu nedenle yaratıcılığı geliştirmenin şartlarının başında, yaratıcılığın gelişmesini özendiren ve teşvik eden bir sosyal, kültürel ve mekânsal ortam oluşturmak gelir.

 “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” şeklindeki cevapsız soruyu hatırlayın. Aslında sorunun her iki cevabı da daha fazla bilgiye ve deneyime sahip olmayı ve bunları birbirleri ile karşılaştırarak sonuçlar çıkarmayı ifade eder. Çok olan örnek sayısı, daha fazla sayıda kıyaslama ve ortak ya da farklı özellik çıkarma imkânı sağlar. Kişi ne kadar çok sayıda seçeneği kıyaslayabilirse o denli zihinsel genişlik ve derinlik kazanır. Bu durum, aynı zamanda insan zihninin yaratıcı bir yönüne işaret eder.

Yaratıcı insan, bir fikirden başlayarak, başka fikirler ve çözümler üretebilme becerisine sahiptir. Onda yeni çözümler üretme ve bunlar arasında kolayca gezinme özelliği vardır. Bir tehdit ya da risk, onun için yeni bir fırsat üretme imkânıdır. Bir başarısız bir çözüm, başarılı bir başkası için yol göstericidir. Yaratıcı özellikleri ile tanınan kişiler (ya da kurumsal olarak kuruluşlar), bu konuda mükemmel örnekler oluşturur.

Yaratıcılık şartlarından birisi, özgürce sorular sorabilmektir. Herhangi bir andaki fikirlerle oynayabilme, onları ek sorularla esnetme ve kimi zaman ‘çılgınca’ gelebilen varsayımlar oluşturma yaratıcılığın özellikleri arasındadır. Bu bağlamda yaratıcı sonuçlara yol açan becerilerden birisi, birbirleri ile ilgisi yokmuş gibi görünen kavramlar, nesneler ve olaylar arasında ilişki kurabilmedir. Günümüzde çok popüler olan inovasyon konusundaki başarılı örnekler, bu türden çapraz eşlemeler içerir. Farklı unsurlar arasında çapraz ilişkilendirmeler konusunda yapılacak alıştırmalar, kişinin yaratıcılık özelliklerini geliştirici etki yapar.

Sosyal yaşam, bizi hayalci olmaktan uzaklaştırıp sıradanlıklar, alışkanlıklar ve korkulara yöneltiyor. ‘Çılgın’ ve farklı olmaktansa ‘akıllı’ ve aynı olmamız öğretiliyor. Hâlbuki yaratıcılığın temel unsurların birisi olan esnek hayal gücü alışılmamış ve denenmemiş olanın düşünülmesi ile yaşam buluyor. Kendimizi günlük sıradanlıkların dışına çıkartıp imkânsızlıkları görebilmek gerekiyor. Bir yetişkin iken bir çocuk merakına sahip olmalıyız ki şaşır(t)ma kapasitemizi yükseltebilelim. Her şeyi bilen bir yetişkin olarak davrandığımızda merak etme, şaşırma ve fanteziler üretme kapasitemizde düşüş oluyor. Hâlbuki yaratıcılığın özünde merak, şaşırma ve hatta fantastik mantıksızlık var.

Esnek hayalcilik yerine, ‘kalıba dökülmüş akılcılığı’ seçmenin yollarından birisi biteviye referanslara başvurmak ve onlara bağlı kalmayı seçmektir. Bu bakış açısı, sürekli olarak başkalarının ne dediği ya da diyeceği, kabul edilmiş kuralların neler olduğu, kitapta ne yazdığı veya ‘ustaların’ nasıl davrandığı ile ilgilenir. Kendisi ve özgün olmayı içine sindirmez; farklılaşma cesaretini gösteremez. Referansa aşırı bağlılık ve bağnazlık yaratıcı düşüncenin önündeki en ‘seçkin’ engeller arasında yer alır.

Kalıba dökülmüş akılcılık’ olarak ifade ettiğim ‘bağnaz akılcılık’ türü mantıklı olmayı, bilimsel ciddiyeti, analitik ve eleştirel düşünmeyi ve sonuç için emek verme gereğini dışarıda bırakmaz. Yaratıcı düşünce analitik beceriler olmadan başarılı sonuçlara dönüşmez. İyi çözümler için, yaratıcı ve analitik becerileri bir bütün içinde hamut etmek gerekir.

Geniş ve Derin Düşünme

Bir fikir konusunda odaklanmak, onun değişik yön ve boyutlarını görmek açısından yararlı olabilir. Ama amaç, bir fikir seçenekleri sepetini doldurmak ise bu durumda vazgeçilmez olan, geniş ve derin düşünebilmektir.

Gözlenen bir olay ya da nesne, iki nedenden dolayı bizi yanıltabilir. Birincisi; bizim kalıplaşmış, önyargılı bakışımızın yarattığı süzgeç etkisidir. Gözlem konusu farklı olsa bile onu kendi alışkanlıklarımız ve ezberlerimiz süzgecinden geçirerek –bu nedenle farklı ve yeni olanı dışarıda bırakarak– anlamak ve açıklamak isteriz. İkinci yanılgı kaynağı ise, görünen yüzün aldatıcılığıdır. Çoğu zaman olayın ya da nesnenin dışarıdan görünen yüzü bir sonuçtan ibarettir; onu yaratan neden gördüğümüzden çok daha farklı olabilir. Aceleci karar verme tavrımız, bu yanılgıyı pekiştirir ve bizi yanlış açıklamalara ve çözümlere savurur.

Belki bu bağlamda üçüncü bir yanılgı kaynağından da söz etmek mümkündür. Eğer olayı veya nesneyi anlayacak ve açıklayacak bilgi ve deneyim zenginliğine sahip değilsek, bu nedenle de yanlış noktalara savrulabiliriz. Yaşamda karşımıza çıkan sorunlar ve bunların gerçek çözümleri birden fazla bilim ve disiplin konusunda bilgili ve deneyimli olmayı gerektirir. Karşımızdaki olay ya da nesne ezberimizdekilerle benzeşebildiği kadar tümüyle farklı da olabilir; bu ihtimali daima akılda tutmalıyız.

Özetle; yaratıcılık düşünme süreçlerinde çeşitlilik, genişlik ve derinlik özelliklerini içinde taşımalıdır. Kolaycı acelecilik, bağnazlık, sığlık, yüzeysellik ve görünenle yetinme yaratıcılığın dışında kalması gereken özelliklerdir.

Futbol, tüm dünyada en çok ilgi gören spor ve gösteri endüstri dallarından birisidir. Sayısı milyarlarla ifade edilen topluluklar, stadyumlarda ya da TV aygıtının karşısında futbol maçlarını izler. Maçı, oyuncuları ve olayları tartışır; güzel hareketleri birbirlerine övgüyle anlatırlar. İzleyenlerin bir büyük kitle oluşturmasına rağmen, yeni sportif hareketler asla sayısı izleyiciler kadar büyük olmayan, ama bu konuda çalışma yapan oyuncular tarafından geliştirilir. Yeni takım ve oyun yönetim stratejileri, az sayıdaki teknik direktör ve uzman tarafından yoğun bilgi birikimi ve deneyime bağlı olarak geliştirilir. Bu konu, “Yaratıcı fikir ve eylemler, buna hazır zihinler tarafından üretilir” şeklinde ifade edilir. Gene yaratıcılığa temel olarak bilgi ve deneyim ihtiyacını anlatmak üzere haklı olarak “yeniyi yaratmak için mevcut olan hakkında çok şey bilme” gerektiği söylenir.

Bilgi ve deneyim, bir ‘at gözlüğüyle bakma’ tehlikesi yaratmadığı sürece değerlidir. Ama bir ‘kalıplaşmış bakış açısı’ riskini de içinde taşır. Özellikle kolektif (katılımlı) yaratıcılık süreçlerinde bu tür bir riske takılıp kalmamak için çalışma ekibinin uygun bileşime sahip olması istenir. Teknik sorunlar genelde uzman bilimciler, mühendisler ve teknisyenler tarafından çözülmesine rağmen düşünce geliştirme takımlarında farklı sosyal, kültürel ve sanatsal nitelikleri olan kişilerin de bulunması tercih edilir. Böylece çok farklı bakış açılarının ve çeşitlenmiş algıların ortaya çıkması mümkün olur. İlgisiz gibi görünen alanlardaki konuların eşlenmesinin yaratıcılık ve inovasyondaki önemi hatırlanırsa bu tür takımların değeri kolayca kavranır.

Yukarıda acelecilik olarak ifade edilen bir noktayı tekrar vurgulamakta yarar var. Bir yaratının oluşumu –böyle benzetmeler yapılmakla birlikte– kişinin zihninde ‘düğmeye basılmış gibi bir ampulün yanması’ şeklinde gerçekleşmez. Yeni bir fikir, çoğu durumda son bir damla ile bardağın taşmasına benzer bir “kıvılcım anı” ile ortaya çıkar. O noktaya gelinceye kadar çok fazla düşünme süreci ve deneyim yaşanmıştır. Yaratıcı fikrin uygulamalı olarak yaşama geçmesi için yeniden kaynak ve zaman gerekebilecektir. Başarılı yaratıcılık örnekleri incelendiğinde, her birinin uzun sayılabilecek bir sürecin sonucu olduğunu görmek mümkün olur.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” denir. Gerçekten yaratıcı bireylerin de buna benzer düşünme ve yoğunlaşma özellikleri olduğunu gözleyebiliriz. Yaratıcı fikir tohumları bireyin yaşamsal alışkanlıklarına bağlı olarak bazı durum ya da ortamlarda daha kolayca ortaya çıkabiliyor. Yaratıcılık yönünden başarılı bilim insanı, buluşçu, sanatçı, yazar ve uzmanların yaşamlarında bu özelliklere dair çok sayıda –kimi zaman garip görünümlü– örnekler buluruz. Bu bağlamda bireyin kendi yaratıcılığını gözleyip buna uygun davranması kolaylaştırıcı olabilir.

Düzen ya da Düzensizlik

Eğer defalarca tekrar edilmesi gereken ve iyi tanımlanmış işler yapıyorsanız, düzenli olmak itiraz edilemeyecek ölçüde yararlıdır. Ama özü, yaratıcılık ve inovasyon olan bir çalışmada ‘düzenlilik’ ne anlama gelir? Başarı için ‘düzenlilik’ vazgeçilmez midir?

Yaratıcı insanların düzen ile ilgili tavırları konusunu bir kez daha doğrulamak için İnternette küçük bir arama yaptım. Çok sayıda yaratıcı insanın çalışma ortamları hakkında görselle karşılaştım. Tümünün ortak yanı düzensiz ve karmakarışık bir oda ve masa ‘düzeninde’ çalıştıklarını görmek şaşırtıcı olmadı. Bunlardan özellikle yazar Mark Twain, fizikçi Albert Einstein ve girişimci Steve Jobs’ın düzensiz ve dağınık çalışma ortamları dikkat çekiciydi. Düzensizlik örneklerinin bu saydıklarımdan ibaret olmadığını söylemeliyim.

Düzensizliğin yaratıcı insanların özelliklerinden birisi olduğu yapılan gözlemlerin bir sonucu olarak doğrulanıyor. Ama yaratıcılık için düzensizliğin bir gerek şart olduğunu söyleyemeyiz. Bazı insanların tüm düzensizlik ve dağınıklıklarına rağmen yaratıcı oldukları doğrudur; ama yaratıcılıklarını düzensizliklerine borçlu oldukları iddia edilemez.

Aşağıdaki deneyden daha önce de söz etmiştim. ABD’li yaratıcılık psikolojisi uzmanı Frank Barron’un (1922-2002) bir çalışması son derece ilgi çekicidir. Yaratıcılık üzerine bir araştırma yapmak üzere iki kontrol grubu oluşturur. Birinci grupta “çağdaşları tarafından, çalıştıkları sahaya müstesna katkılarda bulunmuş olarak tanımlanan kişiler” vardı. İkinci grup ise ‘normal’ olarak isimlendirebileceğimiz kişilerden oluşuyordu. Barron her iki gruba da üzerinde mürekkep lekeleri bulunan Rorschach kartları gösterdi. Bunlar; bazılarında “düzenli, sistematik çizimler ve bazılarında da düzensiz, simetrik-olmayan, kaotik [karmakarışık], çizimler” içeren mürekkep lekesi kartlarıydı.

Barron çalışması ile ilgili bu bilgileri aldığım Rollo May, “Yaratma Cesareti” isimli kitabında deneyin sonucunu şöyle anlatıyor: “… ‘Normal’ insanlar en beğendikleri şekiller olarak düzenli ve simetrik kartları seçtiler – evrenlerinin ‘biçimli’ olmasından hoşlandılar. Oysa yaratıcı insanlar kaotik [karmakarışık], düzensiz [çizimler içeren] kartları seçtiler – bu kartları daha ilginç ve meydan okuyucu bulmuşlardı. … ‘Darmadağın’ evreni seçtiler; onunla karşılaşmaktan ve onu düzene doğru biçimlendirmekten coşku duydular. Onlar kendilerindeki kaygıyı kabullenebiliyor ve bunu, düzensiz evrenlerini ‘yüreğin arzusuna daha yakın’ biçimlendirmekte’ kullanabiliyorlardı.”

Yaratıcı bireylerin dağınıklık ve düzensizliğe olan yatkınlıkları –genel bir kural olmasa bile– çeşitli doğrulamalarla biliniyor. Muhtemelen bu yatkınlıkta öğrenmeye, bilmeye ve araştırmaya aşırı ilginin, yoğunlaşabilme özelliğine karşın akışkan ve daldan dala atlayabilen düşünce sistematiğinin ve sonuca hızla ulaşma isteğinin etkileri var. Sınır ve kısıtlara takılmadan özgürce düşünme arzusu da böyle bir düzensizliği yaşamada katkı yapıyor olabilir. Statükonun, abartılmış kuralların ve özgürlüğü engelleyen her türlü unsurun yaratıcı insanlar tarafından sorun olarak algılandığı biliniyor. Diğer yandan kayıtsızlık, özensizlik ve sorumsuzluğu da yaratıcılık ile karıştırmamak gerekiyor. Olumsuz bir davranış modeli, yaratıcılık için ‘haklı’ gerekçe olamaz.

Bugünün genelde kuruluş özelde işletmelerinde yaratıcı yeteneğin önemi giderek yükseliyor. Yaratıcı yetenek ise donanımlı ve nitelikli insan kaynağı anlamına geliyor. Bu kaynağa özellikle ar-ge, ür-ge, inovasyon, tasarım, iş geliştirme ve strateji gibi alanlarda duyulan ihtiyaç hızla yükseliyor. Yaratıcı insan kaynağına sahip olmak bir kuruluş için daha yüksek piyasa değeri anlamına geliyor.

Diğer yandan bir firmada yapılan bir dizi sıradan, operasyonel işler var. Bunlar kişilerden bağımsız olarak, bir sistem duyarlılığında gerçekleştirilmeli. Tanımlı operasyonel konularda çalışanların yönerge ve talimatlarla belirlenmiş olan iş modeline uygun davranmaları ve (yaratıcı işlere özgü olan) kişisel takdir yaklaşımını kullanmamaları gerekiyor. İşletmede kalitenin, tam zamanında teslimin ve müşteri memnuniyeti sürdürülebilir biçimde sağlamanın yolu, yaratıcı ve operasyonel insan kaynağının doğru karışımını oluşturmaktan geçiyor.

Sepetten İyi Elmayı Seçmek

Sepetten iyi elmayı seçebilmek için birden fazla seçenek bulunması gerekir. Bunun farkında olan yaratıcı bireyler, fikir seçenekleri üretmede çalışkan ve çeviktirler. Ayrıca yeni fikir üretme sürecini hızlı bir şekilde gerçekleştirirler. Fikri çeviklik, hız ve akıcılık çok kısa zamanda çok sayıda seçenek üretmelerini sağlar.

Fikir sepetinde seçeneklerin oluşturulmasında sonra sıra, çözüme yönelik olarak uygun olanın seçilmesine gelir. Bu aşamada analitik yetenekler kullanılır. Seçenekler, belli kriterlere göre değerlendirildikten sonra sıraya konur; değer açısından ve kısıtlar ölçüsünde ağır basan tercih edilir.

Yaratıcılığı yeterince gelişkin olmayan kişiler ise, daha fikir sepetini yeterince seçenekle doldurmadan üretilen fikirleri eleştirmeye ve süzgeçlemeye başlarlar. Hiç kuşkusuz; üretilen fikirlerin birçoğu uygulama şansı bulmayacaktır. Ama sepetteki fikirlerin geliştirilmesi, bazılarının birleştirilmesi ve bulunanlara bakılarak yenilerinin üretilmesi imkân dâhilindedir. Bu nedenle daha baştan tek –hatta akla ilk gelen– ‘seçeneğe’, fikre ya da çözüme takılıp kalmak yaratıcılığı öldürür; başarılı bir çözüme ulaşmayı zorlaştırır.

Diğer yandan fikir üretme sürecini yarışma öncesi ısınma hareketleri yapan sporcunun durumuna benzetebiliriz. İlk fikirlerle ısınan birey, ürettiklerinin de katkılarıyla daha sonra çok daha ümit verici seçenekler geliştirebilecektir. Fikir üretme konusunda yapılan bazı bilimsel deneyler, ısınma turları sonrasında artan verimliliği ve üretkenliği doğruluyor.

Bir proje hazırlama ve geliştirme süreci düşünün. Erken verilen kararlara bağlı olarak yapılan yanlışlar, proje süresince ileriye doğru taşınmaya devam edilir. Örneğin bilgisayar yazılımı projelerinin başarısız biçimde sonlanmasının altındaki temel nedenlerden birisi, ilk aşamalarda verilen hatalı kararların büyüyerek proje performansını olumsuz etkilemesidir. Bir anlamda; proje ilerlerken başta yapılan yanlış da ileri aşamalara doğru büyütülerek taşınmaktadır. Bu nedenle gereke yaratıcılık gerekse geliştirme süreçlerinde bağlayıcı kararların ne zaman verilmesi gerektiği her zaman merak konusu olmuştur.

Yaratıcı kişilerin özelliklerinden birisi, belirsizliklere tahammül performansının yüksek olmasıdır. Karmaşıklık ve dağınıklıkla baş etmeyi bilen yaratıcı birey belirsizliklerden de çalışma sürecini bozacak biçimde etkilenmez. Bu özelliği onun bazı kararları erteleyebilmesine (geciktirebilmesine) imkân tanır. Acele kararlar vererek, erken yanlışları yaşamaz.

En kötü karar, verilmemiş olandır” şeklinde bir deyiş zihnimizin bir yerine kazınmış olabilir. Gerçekten kararsızlık, aynı zamanda çözümsüzlük anlamına gelir. Yaratıcı bireyin hızlı, çevik ve akıcı düşünme sistem geç karar verme (kararı uygun zaman kadar erteleme) imkânına sahip olmasını sağlar. Bunu “Geç karar ver; ama hızlı üret” şeklinde formüle edebiliriz. Bu slogan, başta yazılım alanı olmak üzere ‘çevik geliştirme’ yaklaşımının mottosu gibidir. Örneğin yaratıcı proje geliştirme süreci, birtakım belirsizlikleri içerir. Geliştirme sürecini varsayımlar ve öngörüler üzerine kurmak yerine; gerçekler belirleninceye kadar bazı bağlayıcı kararları geciktirmek gerekebilir. Geliştirme sürecinin karmaşıklık düzeyi arttıkça, bağlayıcı kararların olabildiğince geciktirilmesi, projenin değişebilme kapasitesini ve yeteneğini artırır.

Çoğu zaman yaşama olumsuz yönden bakarız. Üstünlüklerimiz yerine, zayıf ve güçsüz ya da çirkin bulduğumuz özelliklerimize odaklanmak çok yaygın bir durumdur. Yaratıcılık da bu kötü düşünce alışkanlıklarından ‘nasibini’ alır. Bu nedenle yaratıcılık özelliğimizi kullanmayı ve geliştirmeyi denemeyiz. Hâlbuki her birey, kendi yaratıcılık becerilerini geliştirebilir. Önemli olan, bu amaçla bir yol haritası çizmek ve ısrarlı biçimde uygulamaya koymaktır. Ya düşünürsünüz ya da başkaları sizin yerinize düşünür.

Gürcan Banger

( Toplam ziyaret sayısı: 587 , bugünkü ziyaret sayısı: 1 )

About Gürcan Banger

GÜRCAN BANGER elektrik yüksek mühendisi, danışman ve yazardır. Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü olarak görev yaptı. Halen ICI Teknoloji A.Ş. danışmanı ve danışma kurulu üyesidir. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak blogunda (http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. KİTAPLARINDAN BAZILARI: Gürcan Banger, "En Uzak Şehir", öyküler, Yol Akademi Yayınevi, 2023 Gürcan Banger, "Yeni Teknolojiler, Dijital Dönüşüm ve İş Modelleri", Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Hayat Esnaf Lokantası", öyküler, Günce Yayınları, 2022 Gürcan Banger, "Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri", Dorlion Yayınları, 2019, Ankara. Gürcan Banger, "Endüstri 4.0 Uygulama ve Dönüşüm Rehberi", Dorlion Yayınları, 2018. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 – Ekstra”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme”, Dorlion Yayınları, 2. baskı, 2018, Ankara. Gürcan Banger, “Aşkın Anlamlar Kitabı”, Dorlion Yayınları, Eylül 2017, Ankara. Gürcan Banger, “Sivil Toplum Örgütleri İçin Yönetişim Rehberi”, STGM Yayınları, 2011, Ankara. Gürcan Banger, “Eskişehir'in Şifalı Sıcak Su Zenginliği”, Eskişehir Ticaret Odası Yayınları, 2002. Gürcan Banger, “Siyasal Kalite: Siyasal Kalite Yönetimi”, Bilim Teknik Yayınevi, 2000, İstanbul Gürcan Banger, “C/C++ ve Nesneye Yönelik Programlama”, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Gürcan Banger, “Pascal: Borland / Turbo 4, 4.5, 5,5, 6,7 ve 7.01”, Bilim Teknik Yayınevi, 1999, İstanbul Gürcan Banger, “Siyasetin Mimarisi”, Ant Matbaacılık Yayıncılık, Haziran 1995, Eskişehir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.