Yaşadığımız zaman diliminin pek özelliği var. Buna bağlı olarak da Küresel Çağ, Bilgi Çağı, Teknoloji Çağı, Ağ Toplumu Çağı vb. gibi çok farklı isimlerle anıyoruz. Bu nitelemeler arasında yeni teknolojilerin yükselişi ile birlikte jargona giren bir diğer sözcük de “artırılmışlık”… Bu sözcüğü, gerçek dünyanın bilgisayar ortamındaki sanal dünya ile birleşmesinden oluşan “artırılmış gerçeklik” kavramı nedeniyle tanıdık.
Artırılmış gerçeklik (AG), sanallığın gerçek dünyanın katılımıyla ve fiziksel çevrenin sanallıkla bütünleşmesiyle görsel ve duyusal zenginleşmesini ifade ediyor. Özetle; gerçek ve fiziksel olan, bilişim ortamındaki sanal olanla bütünleştiğinde ortaya “artırılmışlık” olgusu çıkıyor. Bu durum, yeni ve ileri teknolojiler sayesinde gerçekleşiyor. Bu nedenle yaşadığımız bu çağa ve şimdilik öngörebildiğimiz geleceğe diğer isimlendirmeler yanında “Artırılmış Çağ” adını da veriyoruz.
İnsanı düşündüğümüzde Artırılmış Çağ, ilk anda aklımıza Süpermen vb. gibi fiziksel ve zihinsel yönden üstünlükleri olan sanal kahramanları getiriyor. Konuya gerçek yaşam ve iş-işletme şartlarında baktığımızda ise şunları gözlüyoruz: Akıllı kuruluşlar yeni teknolojileri, mobil kolaylıkları ve yapay zekâlı yazılımları kullanarak işlerini zenginleştiriyor. İleri veri toplama ve işleme amaçlı yöntem, teknik ve araçlar daha önce görülmeyeni yakalamak için yeni imkânlar yaratıyor. İletişimdeki ve bilgi paylaşımındaki yeni yaklaşımlar kuruluşlarda sanal takım çalışmalarını mümkün olan bir noktaya taşıdı. Böylece insanlar birlikte zihinsel üretim yapabilmek için aynı fiziksel mekânda bulunmak zorunda değiller.
Yeni Teknolojiler
Mevcut durumda Endüstri 4.0 başlığı altında saydığımız yeni teknolojilerin bir bölümü, söylendiği kadar ‘yeni’ değil. Bunlardan bazıları değişik gelişmişlik seviyelerinde on yıllardır yaşamın içinde kullanılıyor. Bugün yaşadığımız farklılık, bu teknolojilerin ve uygulamalarının giderek daha güçlü, yetenekli ve etkili hale gelmesidir. Bu yönleriyle yeni teknolojiler sosyal ve ekonomik yaşamı ve iş-işletme dünyasını yakından ve derinden etkiliyor.
Genel anlamda teknoloji duraklamasız ilerlerken bir yandan da özellikle iş-işletme ortamını dönüştürmede bir kaldıraç haline geliyor. Biraz da daraltarak “dijitalleşme” dediğimiz bu süreçten tüm sosyal ve ekonomik sektörlerdeki kuruluşlar kaçınılmaz biçimde etkilenecek.
İleri teknolojilerin yaşamı ne hale ‘getireceğini’ kavramak için birkaç yıl sonrasını hayal etmeye ihtiyacımız var. Zaten şimdilerde gelecek de bu hayaller üzerinde yükseliyor. Örneğin “Büyük Veri ve Analitikler” başlığı altında toplanan yeni veri toplama, işleme ve raporlama teknolojilerine bakalım. Bunlar henüz taşıdıkları potansiyele özgü uygulamalara dönüşemediler. Şimdilik bazı özel alanlarda kullanımları var. Önümüzdeki birkaç yılla başlayan gelecekte yaşamı dönüştürecek etkileri olacak. Buna yönelik olarak büyük veri, analitikler, yapay zekâ, makine öğrenmesi, derin öğrenme ve otonom robotlar konusunda küresel ölçekli önemli çalışmalar var.
Sözünü ettiğim teknolojilerin kullanımın yaygınlaşması öncelikle teknik donanım ile yazılım açısından satın alma maliyetlerinin uygunluğuna bağlı… Fiyatların düşüşü ile birlikte kuruluşlar yeni yatırımlar konusunda daha hevesli olacaklar. Diğer yandan bu teknolojilerin getireceği en önemli farklılık ise “gerçek zamanlılık” üzerine kurgulanacak. Örneğin işletme içinde içerideki ve dışarıdaki bilgiye erişim gerçek zamanlı olacak. İşletmeler müşteri ihtiyaç ve isteklerini çok daha öğrenecekler. Bu da ürün geliştirme sürecini hızlandıracak ve piyasaya cevap verme süresini kısaltacak.
Yeni teknolojilerin iş-işletme yaşamına kazandıracağı başlıkları şöyle özetlemek mümkün olur: Var olup da görünmeyeni görmek, şimdiye kadar bilinmeyeni bilmek; bu imkânlara da kabul edilebilir maliyetler seviyesinde gerçek zamanlı olarak ulaşmak…
Bilişim ve Yapay Zekâ
Endüstri 4.0 olarak da anılan Dördüncü Sanayi Devrimi, öncekilerden farklı olarak birden fazla teknoloji üzerinde yükseliyor. Yeni teknolojilerin ortaya çıkışı ve mevcut olanların kendi aralarında yaptıkları kombinler nedeniyle gelecek giderek öngörülmesi daha zor hale geliyor. Tüm bu gelişmeler insanlığı, toplumları, sosyal yaşamı ve iş dünyasını nasıl bir geleceğe taşıyacak?
Geleceğin oluşmasında derin etkiler yaratması beklenen gelişmelerden birisi “yapay zekâ” sayesinde olacak. Yapay zekâ; insana özgü düşünme, akıl yürütme ve karar oluşturma süreçlerinin makineler tarafından yapılabilmesini ifade ediyor. Gelecek düşünürlerinin bir bölümü, yapay zekâ alanındaki ve teknolojilerdeki ilerlemelerle birlikte yapay zekânın insanın doğal zekâ yetisini geçeceğini öngörüyor.
İnsan zekâsının yapay zekâ ile bütünleşmesi sonucunda adeta ‘yeni insanın’ gündeme geleceği bu süreç “Transhümanizm Çağı” ve/veya “Tekillik” olarak isimlendiriliyor. Bu yeni çağla ilgili ‘yakın tahminler’ 2030 gibi bir yılı –kısaca 10 yıl sonrasına– işaret ediyor. 20’nci yüzyılın son çeyreğinden bu yana ivmelenen bilimsel ve teknolojik çalışmaların gidişatına bakıldığında, gelecek öngörülerinin giderek daha kısa vadeli olması pek de şaşırtıcı gelmiyor.
Ne Yapmalı?
Yukarıda değindiğim gelecek tasarımını benimseyenler ve –ellerindeki giderek akıllanan telefonlara rağmen– anlatılanlara bir ‘masal havasında bakanlar’ var. Yeni teknolojilerin ve yapay zekânın getirdiği yeni şartları ve potansiyeli göz ardı edemeyiz. Girişimciler, iş sahipleri ve yöneticiler yeni gelişen konjonktürün kendi işlerini nasıl etkileyeceğini, daha da önemlisi yükselen potansiyeli nasıl değerlendireceklerini dikkate almak zorundalar. Hiç kuşkusuz; başlangıç noktası olarak her işletme farklı bir konumda olduğunda değişim ve dönüşüm strateji ve planları da farklılıklar içerecek.
Yeni iş-işletme dünyasına ilişkin bazı örnek uygulamaları medyada ve İnternet ortamında izliyoruz. Akıllı robotlar, sürücüsüz taşıtlar, tıbbi teşhis yapan bilgisayarlar, giyilebilir teknolojik cihazlar, 3 boyutlu yazıcılarla katmanlı imalat, blok zinciri (blockchain), büyük veri ve analitik uygulamalar gibi örnekler yeni teknolojilerin iş ve yaşam alanlarına indirdikleri uygulamalardan sadece birkaçıdır. Kısaca otonom şeklinde nitelenen akıllı ve bağlantılı cihazlar her an daha fazla bizimle birlikte yaşamak üzere çoktan ‘yola çıktılar’. Bu gelişmeler karşısında bir girişimcinin, bir işletme yöneticisinin, bir tüccarın, bir sanayicinin, bir finans uzmanının, bir sigortacının, bir yerel yönetimcinin kendi işleriyle ilgili öngörüleri olmalı. Örneğin büyük veri ve analitikler konusunu düşündüğümüzde, var olup da bilinmeyeni bilebilmek ve geleceği öngörebilmek için hangi veriler toplanmalı, bunlar nasıl ayıklanıp işlenmeli, yeni hedeflere yönlendiren raporlar haline dönüştürülmelidir?
Gelecek tasarımı ve dönüşüm öngörüleri için “yaratıcı problem çözme” başlığı altında yer alıp yararlı olabilecek çok fazla teknik var. Farklı bilim dalı ve disiplinlerden gelen kişilerle oluşturulacak beyin fırtınası etkinlikleri özellikle kısa vadeli değişimler konusunda bazı ipuçları sağlayabilir. Bilimin ve teknolojilerin ivmelenerek getirdikleri karşısında ‘ayakları yere basan’ ve gerçekçi orta-uzun dönem öngörülerinden bulunmak ise kolay değil. Bu konuda fütürist düşünürlerin yazıp söylediklerine dikkat etmek yararlı olur. Gelecek, dünya zamanının hiçbir döneminde bu kadar önemli ve değerli olmamıştı.
İnsanın yapay zekâ ile bütünleşeceği Transhümanist Çağ konusunda 2030 ve sonrası için tahminler yapılıyor. Hiç kuşkusuz; böyle ‘uzakça’ bir tarih için yapılacak olan, beklemek olmayacak. Gelecek kendini küçük adımlarla kurgulamaya devam ederken insanlar ve işletmeler de geleceğe kendi öngörü ve planlamalarıyla hazırlanmak zorundalar. Çünkü gözünü kapatan veya görmezden gelen, muhtemelen yok olacak.
Gürcan Banger